banner4
11.02.2020, 09:53

FELSEFECİLERİNTUTARSIZLIĞI-21

İmamGAZALİ

Tehâfüt El-Felâsife (Felsefecilerin Tutarsızlığı)

...

Denilirse ki; O var olduğuna ve kendisini aklettiğine göre, ilk başlangıcı da akletmesi gerekir.

Deriz ki; Bu, nedenli olarak mı yoksa nedensiz olarak mı gerekli olmuştur? Eğer nedenli olarak gerekli olmuş ise, ilk başlangıçtan başka bir neden yoktur. Böylece o bir olduğu için, ondan ancak birin çıkması düşünülebilir ki, bu nedenle meydana gelenin kendi varlığıdır. Öyleyse ikincisi ondan nasıl meydana gelmektedir? Eğer ilk başlangıcın akletmesi nedensiz olarak gerekli ise “İlk”in varlığından nedensiz olarak birçok varlıkların çıkması gerektiği ve bunun çokluğu gerekli kılmadığı kabul edilmelidir. Eğer “varlığı zorunlu olan, ancak bir olabilir ve birin üstünde olan olabilirdir, olabilir ise nedene muhtaçtır ve bu bakımdan o akledilemezdenirse bu konu; nedenle meydana gelenin konusunda da gereklidir. Eğer o ilk başlangıç kendi varlığıyla varlığı zorunlu olan ise onların, “varlığı zorunlu olan birdir”deyişi gerçek dışı olur. Eğer olabilir ise onun bir nedeni olması gerekir. Dolayısıyla onun nedeni olmadığına göre varlığı düşünülemez. Bu konu varlığı olabilir olduğu için nedenle oluşan bakımından zorunlu değildir. Çünkü varlık olanağı, her nedenle meydana gelen için zorunludur. Nasıl nedenin meydana getirdiğinin bilici olması, kendisinin varlığı bakımından zorunlu değil ise, nedenle oluşanın nedeni bilir olması da, kendisinin varlığı için zorunlu değildir. Üstelik nedenle oluşanı bilmenin gerekli oluşu, nedeni bilmenin gerekli oluşundan daha açık ve bellidir.

Bu durumda“İlk”in, başlangıcı bilmesinden meydana gelen çokluğun olanaksız olduğu açıklık kazanmıştır. Çünkü “İlk”in başlangıcı yoktur ve bu bilgi nedenle oluşanın kendisinin varlığı için zorunlu değildir. Bu da çıkışı olmayan bir yoldur.

Üçüncü itiraz; İlk meydana gelenin kendi özvarlığınınkendi varlığını  akletmesi, kendisinin aynı mıdır başka mıdır? Eğer aynı ise bu olanaksızdır. Çünkü bilgi, bilinenden başkadır. Eğer başka ise bu konu ilk başlangıç konusunda da böyle olmalıdır ve onun için de çokluk gerekir. Onların iddia ettikleri gibi yalnızca üçlem değil dörtlem gerekir. Bu dörtlem; ilk meydana gelenin kendisi, özvarlığını akletmesi, başlangıcını akletmesi ve kendisiyle varlığının olabilir olmasıdır. Buna varlığından başkasıyla zorunlu olduğunu da eklemek olasıdır, bu durumda, beşlem olma durumu ortaya çıkmaktadır.

Böylecefelsefecilerin ne kadar kendi isteklerine girmiş oldukları belli oluyor.

Dördüncü itiraz olarak biz deriz ki; İlk meydana gelen için üçlem yeterli değildir. Çünkü ilk gökyüzü cismi, felsefecilere göre, başlangıcın kendisi bakımından birlik anlamını gerektirmektedir. Oysaki ilk gökte üç yönden bileşiklik vardır:

Birincisi; İlk gök, görünüş ve maddeden bileşiktir. felsefecilere göre, her cisim de böyle bileşiktir, dolayısıyla cisimlerin her birisi için görünüş ve maddenin bir başlangıç olması gerekir. Çünkü görünüş, maddeye karşıdır. Yine onların görüşüne göre, görünüş ve maddeden her birisi diğeri için başlı başına bağımsız bir neden değildir ki, o nedenin üzerine ek olarak başka bir neden olmadan birisi, diğerinin aracılığıyla meydana gelmiş olsun.

İkincisi; Gökyüzündeki en uzak cismin büyüklük bakımından özel bir sınırı vardır. Bunun diğer ölçüler içerisinde yalnız bu ölçüye ayrılmış olması, kendi kendisinin varlığı üzerine artandır. Çünkü onun, kendisinin olduğundan daha küçük veya daha büyük olması olasıdır, öyleyse onun için; “bölünmez anlamın üzerine gereksiz olan,  ancak aklın varlığı gibi olmayan, varlığını gerektiren ve bu ölçüde olmasını sağlayan bir ayıranın bulunması gerekir. Çünkü akıl salt varlıktır, diğer ölçüler karşılığında bir ölçü ile ayrılmaz, dolayısıyla ancak akıl bölünmez bir nedene ihtiyaç duyandır” demek uygun olur.

Denilirse ki; Diğer ölçülere değil de olduğu ölçüye ilişiklendirilmesinin nedeni şudur: Eğer o, olduğundan daha büyük olsaydı; tüm düzenin elde edilmesi konusunda ona gerek duyulmazdı. Eğer olduğundan daha küçük olsaydı, belirtilen  düzen için elverişli olmazdı.

Deriz ki; Düzen yönünün belirlenmesi düzenin varlığı için yeterli midir, yoksa var edici bir nedeni gerektirir mi? Eğer yeterli ise, siz nedenleri  söylemekten kaçındınız. Bu yüzden, bu varlıklarda düzenin bulunması bu varlıkları gerektirirmiştir, başka hiçbir neden yoktur diye hüküm verdiniz. Eğer bu, yeterli değil de bir başka neden gerekiyorsa, aynı şekilde o da ölçüden birinin ona ayrılması için yeterli değildir, aksine birleştirici bir nedene ihtiyaç duyar.

Üçüncüsü; En uzak yıldız iki noktaya bölünmüştür, bunlar kutup noktalarıdır ve her iki kutup noktası da konum bakımından durağandırlar, durumlarını asla değiştirmezler. Bölgenin diğer bölümlerinin konumu ise değişir, dolayısıyla en uzak yıldızın bölümleri ya birbirine benzerdir, benzer ise niçin yalnızca bu iki noktanın kutup noktası olmak üzere belirlenmesi gerekli olmuştur veya en uzak yıldızın kısımları birbirinden ayrıdır; bazısında bulunan özellikler bazısında bulunmamaktadır. O zaman bu ayrılıkların başlangıcı nedir? En uzak yıldızın cismi, basit tek bir anlamdan meydana gelmiştir. Bölünmez ise ancak şekil bakımından bölünmezliği gerektirir ki bu, küre biçimidir. Anlam bakımından ise benzeri gerektirir ki bu da; ayırt ettirici özelliklerden uzak kalmadır. İşte bu da çıkışı olmayan bir yoldur.

Eğer“belki de başlangıçta çok fazla çokluk türü gerekli olmuştur, ancak bu gerekli oluş başlangıç bakımından değildir. Biz bundan üçünü veya dördünü fark etmişiz, geriye kalanından bilgimiz yoktur. Bizim onlara gözümüzün ilişmemesi; çokluğun başlangıcının çokluk olduğu ve birden çokluğun ortaya çıkan olamayacağı konusunda bizi kuşkuya düşürmez” denilirse.

Derizki; Siz buna izin verdiğinize göre; şöyle deyiniz, “tüm varlıklar tüm çokluklarına rağmen ki binlere erişmektedir, ilk başlangıçtan meydana gelmiştir. Bu yüzden, yalnızca en uzak olan yıldızın kendisine ve cismine ait kalma gereği yoktur. Aksine tüm astronomik ve insana ait ruhların, tüm yeryüzü ve gök ile ilgili cisimlerin gerekli olan bir çok türleriyle ilk nedenle meydana gelenden ortaya çıkması uygundur.” Ancak siz bunların tümündenbilginizolmadığı için, ilk nedenle meydana gelenle yetinmek durumu ortaya çıkmıştır.

Sonra, bundan ilk nedenle yetinme zorunluluğu da doğar. Çünkü o çokluğu meydana getirdiğinden, kendisine ilk nedenle oluşanın varlığı zorunlu olmamakla birlikte, nedensiz olarak gereklidir, denilir. Ancak varlığının nedensiz olması ve bunun yanısıra kendisinin ilk nedende var sayılması uygundur. Ve denilir ki: Çokluk kendisi için gerekli olmuştur, ancak sayısını bilmemektedir. İlk neden olmaksızın çokluğun var oluşu hayal edildiğine göre, aynı konu, ikinci nedenle birlikte olmadan da hayal edilebilir. Üstelik bizim ilk ve ikinci nedenlebirlikte sözümüzün anlamı da kalmaz, çünkü aralarında ne zaman ne de bulunulan yer bakımından bir ayrılık vardır. Zaman ve konum bakımından birbirinden ayrılmayan ve nedensiz olarak var olması uygun olan şeyin ikisinden birisi, ona  bağlanılamaz.

Eğer“ondan meydana gelen şeyler, o kadar çoğaldı ki, bini aştı. İlk oluşandan bu kadar çok çokluğun çıkması uzak görüldüğü için biz aracılarıda çoğalttık” denilirse.

Biz de deriz ki; İlk nedenle oluşanda çokluğun bu dereceye ulaşması “uzak görüldü” sözü tahminle boşluğa taş atma gibidir ve onun düşünülebilir olduğuna karar verilemez. Ancak bunun olmayacak şey olduğu söylenebilir. Biz de “niçin olmayacak şey, oluyor?” deriz. İlk nedenle oluşandan çıkan şeyler, biri geçtiğine ve neden bakımından değil, ilk neden olunan bakımından ikinci ve üçüncülerin gerekli olabileceğine inandığımıza göre; dördüncüyü, beşinciyi ve böylelikle bininciyi olanaksız yapan şey ve bunları birbirinden ayıran amaç nedir? Öyleyse bir ölçüyü diğer ölçüden ayıracak kararı kim verecektir? Biri aştıktan sonra, varılacak bir yer yoktur. Bu da aynı şekilde kesindir.

Sonra biz deriz ki; Bu, ikinci neden olunan bakımından da gerçek dışıdır. Çünkü ondan yıldızlarboyutu meydana gelmiştir. Bu evrende bilinen ve adlandırılmış olan bin ikiyüz kadar yıldız bulunmaktadır. Bu yıldızların büyüklüğü, şekli, rengi, etkisi, kötü etkisi, mutluluğu sağlaması değişiktir. Bir kısmı aslan, boğa ve öküz şeklindedir, bir kısmı ise insan şeklindedir. Bunların aşağıda bulunan boyutta sıcaklık ve soğukluk, mutluluk ve mutsuzluk gibi herhangi bir yer ile etkileri farklı olduğu gibi, kendi ölçüleri de farklıdır. Bunca farklılığa rağmen “tümü bir türdür” demek olası olmaz. Eğer bunca farklılığa rağmen “tümü bir türdür” demek uygun ise; “evrendekitüm cisimler, cisim olma bakımından bir tek türdür ve tümüne yeterlidir” demek de uygun olurdu. Evrendeki cisimlerin niteliklerinin, özlerinin ve yapılarının farklı oluşu onların türlerinin de farklı olduğunugösterir. Yıldızlar da kuşkusuz aynı şekilde farklıdırlar. Her birisi şekli için bir nedene, maddesi için bir nedene, ısıtıcı veya soğutucu doğasına özgü kılmak için bir nedene, mutlu veya mutsuz kılışı doğasına özgü kılmak için bir nedene, yerlerinin ayrılması için bir nedene, sonra tümünündeğişik hayvan şekillerine ayrılması için bir nedene ihtiyaçları vardır. Eğer bu çokluk ikinci neden olunan için düşünülebilirse, ilk neden olunan için de düşünülebilir. Böylece ihtiyaç duymama durumu ortaya çıkmış olur.

Beşinci itiraz; Biz diyebiliriz ki; sizin bu karışıklık içerenkarar vermelerinizi ve tutarsız durumlarınızı kabul edelim, ancak “ilk neden olunanın varlığının olabilir olması; ondan en uzak yıldız cisminin varlık bulmasını gerektirmiştir. İlk neden olunanın kendi özvarlığını akletmesi; ondan gökyüzünün nefsinin varlığını gerektirmiştir. İlk nedenlinin İlk”iakletmesi; ondan gökyüzünün aklının varlığını gerektirmiştir” sözünüzden utanmayacak mısınız? Böyle diyen kişi ile ortada bulunmayan bir insanın varlığını tanıdığını ve onun varlığının olabilir olduğunu, kendi özvarlığını ve yaratıcısını aklettiğini söyleyen ve varlığının olabilir olmasından gökyüzünün var olması gerektiğini bildiren kişi arasında ne fark kalır? Ona denir ki; bir insanın varlığının olabilir olmasıyla; gökyüzünün varlığı arasında ne ilişki vardır? Böylece, bir insanın kendi özvarlığını ve yaratanını akleder olmasıyla, bu akledişten başka iki şeyin gerekli olması arasında ne gibi bir ilişki vardır? Bunu bir insan söylese ona gülünür. Böylecebaşka bir varlık için de söylense durum aynıdır. Çünkü varlığın olabilir olması bir önermedir, ancak bu olabilirin kendisi, ister bir insan olsun, ister melek olsun, isterse yıldız olsun olabilirin kendisinin değişmesiyle değişmez. Neden olunanlar konusunda kılı kırk yardıklarını söyleyen akıllıları bir yana bırakalım, bu gibi durumlara deliler bile nasıl inanabilirler anlayamıyorum

Birisiderseki; Onların görüşlerini çürüttüğünüze göre, siz ne diyorsunuz? Her bakımdan bir olan şeyden, birbirinden farklı iki şeyin meydana geleceğini mi iddia ediyorsunuz? Bu akıllara karşı büyüklenmedir. Yoksa ilk başlangıçta çokluk vardır diyerek birliğe inanmayı bırakıyor musunuz? Yoksa evrende çokluk yoktur diyerek duyuları inkar mı ediyorsunuz? Yoksa aracılar gerek oldu diyerek felsefecilerin dediklerini kabul zorunda mı kalıyorsunuz?

Deriz ki; Biz bu kitapta derinliğine bir girişle o konulara girmiyoruz. Amacımız; yalnızca onların savlarınıetkisizleştirmek ve işte bu da ortaya çıkmıştır. Kaldı ki, birden ikinin çıkmasını kabul etmenin akla karşı büyüklenme olduğunu veya başlangıcın öncesizlik ya da başlangıcı olmayan özelliklerle nitelendirilmesinin birliğe inanmayla çelişik olduğunu kim iddia edebilir? Bu iki önermede de gerçek dışıdır ve bu konuda felsefecilerin hiçbir kanıtları yoktur. Çünkü, birden ikinin ortaya çıkmasının olanaksızlığı, bir kişinin iki yerde olmasının olanaksız oluşunu bilmek gibi bilinemez. Örneğin bu; ne zorunlu ne de kuramsal olarak bilinebilir O halde “ilk başlangıç, bilen, irade sahibi, gücü yeten, dilediğini yapan ve dilediğine hükmeden birisidir. Gerek değişik ve gerekse aynı tür şeyleri istediği şekilde ve istediği zaman yaratabilir” demeyi engelleyen ne engel vardır? Bu sözün olanaksız oluşu ne akılsal zorunlulukla, ne de mantıksal yolla bilinebilir. Kaldı ki mucizelerle desteklenmiş olan Allah elçileri bu düşünceyi getirmişlerdir. Bu yüzden onun kabulü gerekir. Allah’tan fiilin irade ile nasıl ortaya çıktığını araştırmak; gereksiz bir araştırmadır ve umulmaz bir şeyi istemedir. Bu konuda bilgi ve ilişki aramayı isteyenlerin görüşünün özü şuna varır: İlk neden olunan, varlığı olabilir olduğu için ondan gökyüzü meydana gelmiştir. O kendisini akleder olduğu için de ondan gökyüzününözvarlığı ortaya çıkmıştır. Bu görüş bir ilişikliği ortaya koyma değil aklını gereği gibi kullanmamaktır.

Budurumda bu konuların ilkelerini, Allah elçilerinden, “Allah’ın dua ve selamı onların üzerine olsun” alalım. Onlar bunu doğrulasınlar. Çünkü akıl bunları boş saymaz. Nitelik, nicelik ve esası gibi konular araştırmaya bırakılsın. Çünkü bunlar insan gücünün kapsayacağıkonular değildir. Bunun için  Yüce Allah’ınelçileri de “Allah’ın yarattıklarında düşününüz, ancak Allah'ın kendisi konusunda düşünmeyiniz”diye bildirmişlerdir.

...

Yorumlar (0)
12
az bulutlu