banner4
11.02.2020, 15:45

KİFAYETSİZ HUKUK KİFAYETSİZ TANRI

Anayasa, yasa, yönetmelik v.s hepsi birer hukuk metinleridir. Varlık gerekçeleri ise huzur ve adalet içerisinde sosyal barışın sağlanması ilkesidir. Böylesi bir gereksinim, aksi durumda ki toplumsal kaosun sonuçlarının defalarca test edilmiş olmasından kaynaklanmaktadır.

En kötü hukuki düzen düzensizlikten evladır ilkesi de, bahsini yaptığımız o acı test etmişliklerden kalan bakiyenin acı tınısıdır.

İşte tam burada karın ağrısı cinsinden bir soru giriveriyor devreye. Hepten hukuksuzluk, illa kötü bir hukuki düzeni kabul edeceğimiz ve etmemiz anlamına illiyet bağı teşkil eder mi?

Bir başka şekilde soracak olursak eğer, sıtma ile ölüm arasında bir başka yol ve tercih hakkımız yok mu ?

Sistemin oligarkları, tebaasını, hep bu ikisi arasına sıkıştırmış ve bir başka seçeneğin ucunu dahi göstermemişlerdir. Ne bir başlarına yeterli olmalarına ve ne de ölümlere varan bir itilmişliğe terk etmemişlerdir. Hep bir gereksinim, hep bir ihtiyaç ve hep bir sığınılacak yer arama güdüsünü dinamik tutmuşlardır.

Onlar Tanrıdırlar ve tebaaları da bu Tanrısallık önünde ki sığınma gereksinimi çeken/ çekmeleri gereken, ölmeyecek ama başını kaldırıp hesap soracak bir güce de ulaşmaması gereken yığınlar olarak telakki etmişlerdir.

Düzenin ana omurgası işte bu iki kaotik ilke üzerine bina edilmiş olması hasebiyle ne mutlak bir başkaldırı ve ne de tebaasız bir Tanrıcılık meydana gelmemiştir. Zaman zaman oksijen çadırında ki yetersizlik hesap edilmiş ve bu hesap sebebiyle tebaanın ‘’ kısmi özgürlük ve krediye ‘’ ulaşımına dair ipler belli oranlarda yumuşatılmıştır.

Kendilerine ait ve hep kendilerinde kalacak bir meta değil ‘’ kredi ve bahşedilmiş haklar‘’ gibi büyülü bir kavram ile uyuşturulmuş teba, kendisi için yazılmış aşağılık oyunun yine farkına varamamış ve insancıl yaşam pas geçilmiştir.

Her seferinde tebaanın neye ve ne kadar gereksinim duyduğunu çok iyi hesaplayan ‘’ teknokratlar ‘’ ne bir gram eksik ne bir gram fazla olmaksızın, tam dozajında bir zerkediş sebebiyle hem Tanrısallığa ve hem de tebaa ( kul )ya bir nefes daha vermişlerdir.

Aslın da sistem, doğru ve akılcı bir analize tabi tutulduğunda görülecektir ki Tanrı, tebaasından çok daha zavallı bir konumdadır.  Tanrı ve onun kapıkulları, toplumsal kaos ve akabinde bir hesap sorma girişimi, Tanrı’nın ve onun kapıkullarının da sonu anlamına geldiğini çok iyi bilmektedirler.

İnsan, insan olmaktan kaynaklı yani bir takım ulvi hakların doğal sahibi olmasına rağmen, bir takım Tanrılar eliyle bahşedilen nimetler niyetine sunuluyor gibi sahnelenmiş olmasını yutmamış olsa, sahne ve dekor alt üst olacak ve kralın çıplak olduğu bilinci isteyerek ve ya istemeyerek yüksek bir sesle dışa vurum gösterecektir.

Çok üst bir kavram olan hukuk, hukuksuz kişilerin hakimiyeti altına girdiğinden beridir hukuksuzluk, adaletsizlik ve dolayısıyla terörist eylemlerin faili durumundadır. Hem zehir ve hem de panzehir olan hukuk, kendisiyle beraber maktül milyonların ve hatta tüm kozmik dengenin katilidir aynı zaman da.

Hukuk, kendisini ve yörüngesini elbette namuslu hukukçular eliyle bulacak ve bulmalıdır da. Bulmalıdır zira zerreden kürreye var olan hiçbir şeyin dayanacak takati ve mecali kalmamıştır. Hukuk bir tanrı değildir, hukukçu bu tanrıyı sırtlamış bir hamal hiç değildir. her ikisinin nizan, insicam ve senkronize uyumu, bahsini yaptığımız ölümlerin huzura, kalanların güvene kavuşmasının da ana gerekçesi olacaktır.

Hukukçu ve hukuk, hem kendini ve hem de sorumlu olduğun toplumu tutup ayağa kaldırmak senin hem birincil görevin ve hem de NAMUSUNDUR…

Yorumlar (0)
12
az bulutlu