banner4
31.10.2019, 17:43

YAVUZ HIRSIZ EV SAHİBİNİ BASTIRIRMIŞ. GERÇEK HANGİSİ? ERMENİ SOYKIRIMI MI? YOKSA ERMENİ MEZALİMİ Mİ?

Son yıllarda temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp önümüze konulan bir sözde soykırım iddiası var malum: adını da ermeni soykırımı koymuşlar.

Her sene 24 nisana doğru ülkemizde basında yine tahminler başlar: ABD başkanı açıklama yapacak mi? Soykırım diyecek mi demeyecek mi? Yok demedi ama onun yerine büyük felaket dedi vs vs vs.

İşin aslı-asaleti nedir? buna bakmadan önce, tarihte, çok değil 1 asır kadar geriye gidelim.

ABD’nin, 1700’lü yılların ortaları ile 1800’lü yıllarda öldürdükleri kızılderili sayısı bir iddiaya göre 40-45 milyon civarındadır. Bir dönem bu husus (yani yerlilerin öldürülmesi) ABD’de devlet politikası idi. Hatta öyleki öldürülen kızılderili kişi başına ABD devlet kurumları 5 dolar ödemekteydi. 1830 yılında çıkardıkları Kızılderili Tehcir Yasası ile bölgede yaşayan tüm kızılderililer kendi topraklarından zorla çıkarıldılar.

Diğer büyük sabıkaları da Afrika’dan topladıkları ve köle olarak sattıkları ya da kullandıkları, yine 40-45 milyon civarındaki insan ticaretidir.

İngiltere Parlementosunun resmî raporlarına göre, İngiltere, Fransa, Hollanda ve Portekiz tarafından 1768-1800 tarihleri arasında Afrika’dan Amerika’ya köle olarak götürülen 

Afrikalı zenci sayısı 15 milyon civarındadır.

Roger Garaudy 1977 yılında yazdığı Medeniyetler Diyaloğu kitabında, Batılıların ABD  de 100 milyondan fazla Amerikanın yerlilerini öldürdükleri, 300 yıl devam eden köle ticaretinde de bir o kadar Afrikalı köleyi öldürerek akıl almaz boyutlarda soykırımlar yaptığını yazmıştır.

ABD, bu bölgelerde, insanları öldürmekle ya da kaçırıp köle yapmakla yetinmedi, bu bölgelerin her türlü zenginliğini de çaldı.

En son Irak hazinesinden çalınıp götürülen külçe altınların resimleri bile kamuoyunun gözleri önüne döküldü.

Aynı ABD’nin günümüzde de katliam ve sömürü politikaları aynen devam etmektedir.

Günümüzde, Suriye ve Libya başta olmak üzere tüm dünyada yaptıkları ve yapmaya çalıştıkları ortadadır.

Daha 5-6 ay önce ABD, Suudi’lere 1 trilyon dolara yakın fatura kesmiş, bunu da tüm dünyanın gözü önünde açıklamakta bir beis görmemiştir. Ödlek Suudiler de bunu kuzu kuzu ödemektedirler.

1492’de kristof kolomp Amerika’ya ayak bastığı zaman, dünya nüfusunun 350 milyon civarında olduğu ve dünya nüfusunun beşte birinin Afrika’da yaşadığı söylenilir. Yani o yıllarda Amerika topraklarında yaşayan yerlilerin nüfusu  70 milyon civarında idi. Bugünlerde ise sadece 2-3 milyon civarında olduğu ifade edilir.

ABD 1898’de Meksika’yı ve 1921 yılında Nikaragua’yı işgal etti, 1945’te Japonya’nın hiroşima ve nagazaki kentlerine atom bombaları attı, 2. Dünya savaşında Dresden kentine sığınan Alman sivilleri aralıksız 3 gün havadan bombalayarak 200.000 sivili öldürdü,

1950’de Guetamala’yı işgal etti ve burada da 200.000’den fazla sivili öldürdü.

1953’te İran’da, 1955’te Endonezya, Laos ve Kamboçya’da,

1950-1959, 1961-1962 arası Kübada,

1960’ta Kongo’da,

1962-1975 Vietnam’da,

1973’te Şili’de,

1974-1983 Arjantin’de,

1977 Salvador’da,

1980 Afganistan’da,

1980-1988 İran-Irak savaşında,

1983’te Lübnan’da,

1989’da Panama’da,

1991’de ve 2003’te Irak’ta,

2003’te Darfur’da,

2010-2018 arası Arap baharlarında,

Ve yakın tarihlerde de Irak ve Suriye’de yaptığı türlü zulümler, sivil katliamları, rastgele bombalamalar, öldürmeler ve ilaveten ülkelerin zenginliklerini çalmak, ABD İçin sıradan hale gelmiştir.

Burada ABD’nin yaptığı herbir katliamı, tarih veya ülke itibariyle tek tek yazsaydık, belki 2-3 yılda ancak özetleyebilirdik.

300 yıllık bir geçmişi bulunan ABD tarihi katliamlarla, sömürülerle, orantısız güç kullanmalarla doludur.

Burada diğer sömürgeci ülkelere şimdilik hiç değinmiyorum bile. İtalyanların, Fransızların, Portekizlilerin, Hollandalıların, İngilizlerin vs vs yaptıkları soykırımları ve sömürüleri, hırsızlıkları anlatmakla bitmez.

Gelelim, Ermeni mezalimlerine.

Ermeniler, Osmanlı teb’ası iken, Osmanlı’nın gücünü kaybetmeye başlamasıyla, özellikle de Anadolu’nun değişik yerlerinde isyan hareketlerine başladılar. Bunun en büyük nedeni, dönemin güçlü ve sömürgeci devletlerinin kışkırtmaları idi.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşından sonra imzalanan Ayastefanos Anlaşması ile de, adı Ermeni sorunu olarak adlandırılarak konu ilk kez uluslararası platforma taşınmıştır.

1915’lere gelindiğinde olaylar, özellikle de Rusya ve İngiltere’nin tahrikleriyle büyümeye başlamıştı. İçinde bulunulan zaman 1. Dünya Savaşı yılları idi ve çok şey hassas ve kırılgan idi.

Osmanlı hükümeti gereken tüm tedbirleri alsa da, tahriklerin de isyanların da sonu gelmiyordu. Özellikle Ermeni Taşnak Partisi bu hususlarda başrolde oynamaktan geri kalmıyordu.

Neticede 1. Dünya Savaşı da devam ettiği ve Osmanlı birçok cephede savaştığı için, bu dönemde bir de iç isyanlarla uğraşmak zorunda kalmamak ve aynı zamanda sivil masum Ermeni teb’asını da koruma amaçlı olarak 27 Mayıs 1915’te tehcir kararı alır.

Konunun çok kısa özeti ve amacı budur.

Tehcir, o günün yokluk, yoksulluk, hastalık ve hatta açlık yılları dikkate alındığında, muhtemelen oldukça zorlu geçmiş ve yine muhtemelen soğuk, açlık ve hastalık gibi nedenlerle can kayıpları yaşanmıştır ama bunu bir soykırım imiş gibi abartarak yansıtmak sadece algı yaratma amacından başka birşey taşımaz.

Öte yandan, 2. Dünya Savaşı sırasında, japonların pearl harbour saldırısından sonra, batı sahillerinde yaşayan Japon asıllı ABD vatandaşlarının iç bölgelere sürülmesini emrini veren ve uygulayan ABD nin bu kararı neden hiç gündeme gelmez? Peki orada ölen/öldürülen binlerce Japon kökenli ABD vatandaşı insan değilmiydi? Bu konu hiç dünya kamuoyu gündemine geldi mi?

İşin daha da detaylarına girmeye çok da gerek görmüyorum ama işin amacına bakmak lazım.

Baştan aşağı yalan, yanlış, abartı olan ve her seferinde bunun gündeme getirilmesindeki amaçlara ve zamanlamalara kısaca dikkat çekmek istiyorum:

Türkiye ne zaman ki ABD’ye yeter artık bana karışamazsın dediyse, işte o zaman bunu gündeme getirdiler. Kendilerinin neredeyse soykırım yapmadıkları ülke ve zaman dilimi yokken, utanmaz arlanmaz bir şekilde bizi yapmadığımız birşeyden sorumlu tutmaya çalıştılar. Neden mi? Çünkü onların bize biçtiği görev, Ortadoğuda onların jandarması, uzak karakolu olmak. Bu görevden vazgeçtiğimiz anda, hemen güçlü olan taraf olarak onların sığındığı tehdit/şantaj sadece bu.

Peki şimdi bir de bunun tam tersine bakalım: Rusların koruması/şemsiyesi altında, Ermenilerin Anadolu’da yaptığı vahşetlere.

1910-1922 yılları arasında Ermeni çeteleri 523.000 Müslüman Türkü katletmiştir. Bunun 50.000’i Erzurum’da, 45.000’i Van’da, 17.000’i Kars’ta, 13.000’i Erzincan’da, 12.000’i Diyarbakır’da, 10.000’i Muş’ta gerçeklemiştir. Burada diğer ilerimizdeki (kilis, Gaziantep, Adana, Osmaniye, Trabzon, Iğdır gibi) olaylar yer almamış olmakla birlikte, bunlarla birlikte tüm Anadolu’da katlettikleri Müslüman Türk sayısının 650.000 den fazla olduğu tahmin edilmektedir.

Erzurum Rus 2. Topçu Alayı kumandanı yarbay Twerdo Khlebow hatıratında ve çektiği telgraflarda bölgesindeki olayları ve Ermenilerin vahşetini kaleme almış ve karskapı bölgesinde Ermenilerin 3.000 savunmasız sivil Müslüman Türkü öldürdüğünü yazmıştır.

Bu soykırım iddiaları, şimdi gündemden düşse, önümüzdeki dönemde herhangi bir zamanda yine gündeme getirilecektir.

Ermeni diasporasının boş durmadığını herkes bilir. Eğer bu uydurdukları iddialarını tüm dünyada tescil ettirebilirlerse, hemen peşinden tazminat taleplerini, toprak taleplerini gündeme getireceklerdir. Hayalleri budur.

Peki bize düşen, yapmamız gereken ya da gerekenler nelerdir? 

1- İlk önce, bu konularda soykırım yapan biz değil, tam tersine onlar olduğuna göre savunmada değil atakta olacağız. Haklı olan da, haklılığı her şekilde ispatlayabilecek durumda olan da biziz.

2- Ermenilerin, Rusların şemsiyesi ve görmezlikten gelerek hatta kimi zaman alenen kimi zaman da zımnen koruması altında Anadolu’da yaptıkları katliamlar ve vahşetleri, hem kendi yeni nesillerimize ve hem de tüm dünyaya göstermek amaçlı filmler yapılmalıdır. Günümüzde bu çok önemlidir. ABD Hollywood filmleriyle bu reklamı ve sübliminal mesaj vermeyi çok iyi yapagelmektedir. Rezil oldukları Vietnam ve Afganistan’da bile hollywood filmleriyle kendilerini dünyaya kahraman gösterdiler.

Biz neden yapmıyoruz? Sadece bir Diriliş Ertuğrul Dizisi bile bize tanıtım anlamında çok pozitif katkılar sağlamıştır.

3- ABD ve/veya AB bize atar yapıyorsa, eleştiriler getiriyorsa, baskı vs denemelerinde bulunuyorsa, demekki onların dediklerini yine yapmıyoruzdur. Bu bizim doğru yolda olduğumuzu gösterir; o halde aynen devam.

4- Biz güçlü olmak yolunda, tarımdan sanayiye, turizmden enerjiye, otomotiv sanayiinden havacılık sektörüne, savaş ve savunma sanayiinden uzay sanayiisine kadar her alanda hızlı, sürdürülebilir ve kalıcı adımlar atmaya başlamalı, başladıklarımızı da hızlı trendlerle devam ettirmeliyiz.

Bu tip uluslararası ayak oyunlarının, bizim enerjimizi/dinamizmimizi çalmasına, bize zaman kaybettirmesine izin vermemeliyiz.

Maalesef günümüz dünyasının gerçeği, güçlü her zaman haklıdır. Ancak biz adaletimize güveniyoruz. Çünkü biz gücümüzü güçten değil, hak’tan alırız.

5- Bana göre geleceğimiz Ortadoğu’da veya ABD’de veya Rusya’da veya AB’de değil Türk Birliğindedir. Pakistan’ı da dahil ederek ve bizim önderliğimizde bu beraberlik hızla sağlanmalıdır. Bu önemlidir.

6- Türk Birliği, diğer tüm birliklerden daha samimi ve kalıcı olacaktır. Bunu başarmak kolay olmayacaktır. Günümüzün güçlü devletleri, bu birlikteliğin kurulmaması, kurulursa da güdük yani işlevsiz kalması için her türlü istismarı, provakatif eylemleri ve fitneyi yapacaklardır. Ancak şeffaflık, samimiyet ve ortak çıkarlarımız, her türlü sıkıntıyı aşıp bir araya gelmemiz için yeterli olacaktır. Zaten psikolojik ve inanmışlık alt yapısı hazırdır.

Bunu başardığımızda, bu birlik bölgesinde petrolden doğalgaza, tarım ve gıdadan suya, savunma sanayiinden uzay sanayiine kadar her türlü alt yapı ve/veya potansiyel mevcut olacağından dünyayı domine edecek güce de sahip olunur.

Kaldı ki, kurulacak bu birlik çatısı altında oluşturulacak, Türk BM’si, Türk Natosu, Türk Ekonomik Birliği ve Türk Ortak Ordusu dünyaya kök söktürecektir.

Bunlar kısa vadede hayal görünse de, orta vadede gerçekleştirmek hayal falan değildir. Üstelik şimdilerde her türlü ortam da müsaittir.

7- Kendi içimizde de, birlik beraberliğimizi ve güveni artırmak için dürüstlük, adalet ve şeffaflığa daha fazla önem vermeli ve 82 milyon olarak kimseyi ötekileştirmeden, tüm milletimizi birleştirici samimi politikalar üretmeliyiz. 

Unutmayalım ki, binanın sağlamlığı temelin sağlamlığı ile orantılıdır. Toplumun temeli de bireydir yani her bir vatandaşımızdır.

Biz güçlü olursak kimin ne dediği değil, bizim ne dediğimiz önemli olur.

Selam, saygı ve dua ile!..

Yorumlar (0)
12
az bulutlu