banner4
07.10.2019, 18:55

TASAVVUFU ANLAYABİLMEK


Tasavvufu tam anlamıyla günümüz dilimiz ve çağımızın çağdaş bilim ışığında anlamak,
kavramak ve algılayabilmek bakımından, bu konuda güzel bir çalışma yapmış olan Prof. Dr.
Mahmut Erol Kılıç’ın bu konuya ilişkin kitabını elbette okumak gerekiyor. Söz konusu kitabın
önsözünün açıklamalı ve yorumlu halini bile sunabilmek sanırım bu konuda kısmen de olsa
günümüz gençliğine tasavvufu anlamada yararı olacağı düşüncesindeyim.
Çağdaşçılığın katı akılcı, olgucu, materyalist ve gelenekselliğe karşıtlık yapısı artık ciddi
eleştiriler almaktadır ve bulunduğu yer sallanmaya başlanmıştır. Günümüz çağdaş insan tipi artık
anlam arayışına girmiş, yitirdiği anlam içselliğini yeniden aramaya koyulmuştur. Düşüncede,
inançta, eylemde, yaşamda, kısacası tüm insanlığa ait alanlarda hep bir “anlam” arayışının ve
derine inme uğraşının öne çıktığı gözlenmektedir. Çağdaş insan tipi için “Nasıl” sorusu önemli
iken yeni çağdaş insan için “Neden” sorusu öncelikli olmaya başlamıştır.
“Siyah siyahtır, beyaz da beyazdır.” gibi açık söyleyişlerle çağdaş dünyanın zihin kalıplarını
oluşturan Aristotelesçi mantık artık bazı yazarlarca çağdaş ayrımcı ve parçalayıcı düşünceleri
doğuran birinci etken olarak görülmektedir. Aksine “Kırçıl Mantık”ın daha açıklayıcı olduğu
ileri sürülmektedir. Yani siyah ve beyazın yanında hem siyah ve hem de beyaz olan gri gerçeklik
alanları da vardır. Bu bize bir mahkemedeki herkesi dinleyen Nasreddin Hoca’nın o ünlü: “Sen
haklısın. Sen de haklısın. Ama ben de haklıyım.” sözlerindeki çok katlı mantığını
anımsatmaktadır.
Çağımızın önemli İngiliz mantıkçı felsefecisi Bertrand Russell Mistisizm ve Mantık isimli
kitabında kuşkunun ötesinde sağlam bilgiyi anlatan bir içsezgisel biliş tarzının da olabilir
olabileceğini onaylamış gibi davranmıştır. Ona göre mistisizm kişiseldir, bilim ise kişisel değildir.
Kişisel olmayan şey soyuttur ve kişinin deneyimi ile bir ilgisi yoktur. Kişisel olan ise tamamıyla
kişiye özgüdür ve o kişinin kendi yaşantısı olmadan bir anlam taşımaz. Bilim demek sistematik
ve kesinlik demektir. İçsellik içeren bilgi için bu işlemler kayıtlama getirir ve onun yapısını
bozar. Çünkü mantık ötesi bilgiler düzensizdir ve belki de özgünlükleri buradadır.
Çağdaş düşüncenin, özellikle dil ve edebiyat felsefesinin vardığı noktalarla tasavvufun söylemi
arasında büyük paralellikler bulunmaktadır. Bu nedenledir ki son yıllarda gerek yerli gerek
yabancı düşünürlerin, şair, yazar ve sanatçıların yapıtları üzerine yapılan yorumlarda sıkça
tasavvufa dair konulara da girilmektedir. Benzer şekilde biyoenerji, evrensel yaşam gücü enerjisi
anlamındaki Reiki, benötesi anlamındaki transpersonal psikoloji, yaşam tedavisi anlamındaki
orgon terapi, kendini ve başkasını tanıma tedavisi anlamındaki enegram terapisi, oto telkin vb.
tedavi yöntemleri de günümüzde çok değer bulan ve öğreti olarak da tasavvufa ait bilgilerle yer
yer kesişmeler içerisine giren uygulamalardır. Yurt dışı ve yurt içi birçok bilimsel toplantıda
psikiyatristler ile tasavvuf uzmanları arasında çok güzel ilişkiler kurulmaya başlandığı
gözlenmektedir. Bu iki bilim dalı da kendi deneyimlerinden katkılar sunarak güzel sentezler
oluşturmaya çalışmaktadırlar. Artık “Sufi Psikolojisi” deyişi yapıtlarda yerini almıştır.
Kısaca görüleceği gibi tüm dünyada siyasette, ticarette, tıpta, felsefede herkes bir tür derinsel
yaklaşım sahibi iken, bizde dinsel bilgilerde bile “Bazı şeyler kafa gözünün gördüğü gibi, bazı
metinler ilk okuyuşta anladığımız gibi değildir, anlam bunların altındadır, derine inmek
gerekir.” diyecek olsanız, kesinlikle birçok karşı gelişlerle karşılaşırsınız.

Üstelik ülkemizde modern bir ilahiyatçı tipi ortaya çıkmış durumdadır. Bu yeni çıkış ve geleneği
olmayan yeni olguculuk tipi, çağın insanının manevi ve düşünsel sorunlarına bir çözüm
önermekten uzaktır. Metinlerin yorumlamasını yapamayan, tamamen sözcük anlamına bağlı
kalanların yaklaşımı ne evrensel anlamda dünya insanlığına ne de özel anlamda Türk gençliğine
yeterli olamamaktadır. İşinde uzman olanlar dışında İlahiyat fakültelerindeki bazı
akademisyenlerle olan bilimsel ilişkilerden çok daha içtenliği bazen diğer fakülte bölümleriyle
kurabilmek gerçeği de düşündürücüdür. Örneğin Fen fakültesinden fizikçilerle birlikte maddenin
aslının enerji olduğu ve enerjinin aslının da ışık olduğu görüşünü tasavvuf ile uğraşan
araştırmacıların “Allah yerin ve göklerin nurudur” ayetine getirdikleri yorumlar çerçevesinde
düşünmek ve nurun ya da ışığın cisimsizlikten yoğunluğa geçerek maddesel boyutu nasıl
oluşturduğu görüşleriyle yan yana koyarak anlamaya çalışmak bizim gibi düşünenlere, artık
kabak tadı veren “Tasavvuf şirktir” sözüne yanıt vermeye çalışmaktan çok daha fazla heyecan
vermektedir. Ya da psikologlarla insan bilincinin derinlikleri üzerinde düşünce alışverişinde
bulunmak, konulara tasavvufla uğraşan düşünürlerin açıkladığı gibi insanın yedi katlı yapısı
üzerinden açılımlar getirmek belki her iki tarafa da çok iyi anlar yaşatabilir
Yaşamın anlamını düşünmeden yaşamaya kodlanan çağdaş insanın anlamsızlığı, amaçsızlığı bazı
çıkar çevrelerinin istediği bir insan tipini oluşturdu. Madde ötesi içselliği ve boyutsallığı merkeze
alan insan, çağdaş ve kapitalist tüketim anlayışı çarkının içine adeta bir çivi sokar. İçsellik yaşam
boyutu, ortaya tüketim çarkına girmeyen bir insan modeli çıkarır. Bunlar, yaşamın anlamını ve
gerçekliğini, nesnelerde değil kendisinde arayan insanlardır. Kendisine asli ve değişmez olanın
zevki tattırılmadığı sürece insan, bozulan ve her gün değişen şeylere bağımlılığını arttıran bu çark
içerisinde öğütülmeye devam etmektedir. Çağdaş insan psikolojik olarak sıkıntıdadır. Çünkü
“Kalpleri ancak O’nu anmak tatmin eder” yasası durmadan çiğnenmektedir. Çağdaş insana,
sahip olduğu şeyle anlam veriliyor; “Sen, neye sahipsen osun” deniliyor. Oysa içsellik
anlamında kişiyi insan yapan, sahip olduğu bilgilerle ne kadar geliştiğidir ve neyin arayışında
olduğudur. Mevlana “Ne arıyorsan osun sen ” der.
İçinde yaşadığımız maddesel ve görünen evrenimiz yani yaşadığımız boyut, bir ruhun, bir
iradenin somutlaşmasıyla oluşur. O ruhun, bu maddesel boyut içerisinde, en mükemmel
düzeydeki yansıması insandır. Tüm varoluş onun etrafında döner. Maddesel dünyada ortaya çıkan
her şey, bir içe bir de dışa sahiptir. İnsan, bu boyutun içi ve özvarlığı, evren ise onun dış yüzüdür.
Oluşum içten dışa, yani batından zahire doğrudur. İç, birliğin ve bütünlüğün yeri iken, dış
ayrışmaların ve farklılıkların yeridir. Her şey gibi dinler de bu çift yönlü yapıya sahiptir ve
dışarıda gösterdiklerinden çok daha fazlasını aslında içlerinde barındırırlar. Dinlerin özü, tüm
insansal yorum çabalarının, felsefelerin, sanatların doğduğu kaynaktır. Ancak modern çağda bu
yönleri unutulmuş ve özde barındırdıklarından daha çok dış düzenlemeleriyle ilgili olunmuştur.
Tasavvuf bir bilgi değil bir içsellik boyutunun düşünce yoludur, bir yöntemdir ve ancak o
yöntembilimi izlenmek suretiyle bir tür bilgiye ulaşılır. Dıştan gelen, geçici, değişken olandan
daha çok özde yatan, kalıcı esasların araştırılmasına yönelen tasavvuf birçok kimseye bir
açıklama modeli sunmuş maddeötesi akımlardan birisidir. Üstelik bu düşünce tarzı salt kuramsal
bir beğeni olarak kalmamış, tarihsel süreç içerisinde kültür, sanat, bilim ve uygarlık deneyimi
doğurmuştur. Bazı geleneksel müslüman toplumlarda yaşayan kişilerin bilimsel, dinsel, siyasal,
ekonomik, estetik ve bürokratik tavır alışlarının arka planında ve özünde tasavvuf denilen bu
içsellik dünya görüşünün yatmakta olduğu araştırmalarda gözlemlenen bir olgudur.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu