banner4
09.10.2019, 14:01

KULÜP RAKISINDAN KALP AĞRISINA


Tarık Buğra’nın eserlerinde çok rastlarız, mesela Dönemeçte romanında mühim bir mekândır… Hatta bir hikâyesinde ad olarak kullanılmaktadır…
“Şehir kulübü”nden bahsediyorum…
Anadolu’da yaşayan memur tiplerin buluşma (vakti katletme) ortamıdır Tarık Buğra’da Şehir kulübü… Kaymakam, savcı, yargıç, doktor, veteriner, eczacı, öğretmen… gibi memurlar arasından seçilmiş olan bu kahramanlar, sosyal bir yozlaşmanın temsilcisi konumundadırlar. Tekdüze hayatın ümitsizliği içinde hayat sürmeye devam eden bu itibarî kişiler, aynı mekândaki bir başka motif ile mücerret bir kişilik olarak takdim edilirler: Kendisini fıskiyeye teslim etmiş pinpon topu…
Edebî bir metinde mekân ile şahıs kadrosunun uyumu şarttır. Eserin başarısı bir bakıma bu uyumla bağlantılıdır. Güçlü edebî metinlerin yazarı olarak Tarık Buğra, mekân-şahıs kadrosu uyumu yönüyle de nitelikli bir konumda bulunur. Mesela, söz konusu kulüp, gönül yorgunu, oyun tutkunu ve meyhoş hazlar vurgunu ‘memur’ların kliniği şeklinde tertip edilmiştir. Son bir husus, bu klinik salt bir mekân olmaktan öte, Tarık Buğra’nın eserlerinde bir kurum (müessese) olarak da yer almakta, adeta şahıs kadrosuna dahil edilmektedir.

 Edebî eserin belkemiğini oluşturan mekân-kurum türünden canlı mahallere yer vermek Tarık Buğra’ya mahsus değil elbet. Başka yazarlar da sayabiliriz. Mesela Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Memduh Şevket Esendal’ın Ayaşlı ve Kiracıları, aynı bağlamda ele alınabilecek romanlardır.
“Saatleri Ayarlama Enstitüsü” gibi ‘abes’ ve ‘lüzumsuz’ bir kurumu itibarî âleme kazandıran Tanpınar, gayri ciddilik, beceriksizlik ve tembellik bakımından işinin ehli kahramanlarla bizi içli dışlı kılar: Hayri İrdal, Abdusselam Efendi, Doktor Ramiz, Topal İsmail, Yangeldi Asaf Bey ve daha niceleri… (Niceleri: Örneğin, İspritizma Cemiyeti’ni kuranlar: Zengin mirasyedi, müflis tüccar, şöhretsiz şair, gazeteci, ressam, yüksek memur, satranç ve dama ustaları, eski pehlivanlar, Darülfünun hocaları, öğrenciler, aktörler, musikişinaslar, her meslekten adam…) Bunlarla birlikte, Tanpınar’ın sembolizmini net bir şekilde yansıtan Saatleri Ayarlama Enstitüsü, kof kurumları, içi boş sosyal yapıları yansıtan bir hicviyedir…

Ayaşlı ve Kiracıları romanı da benzer bir nitelik taşır. Eşkiyalık da dahil pek çok işe girip çıkan Ayaşlı’nın son durağı pansiyon işletmeciliğidir. Birbirinden kirli ilişkilerin (yasak ilişkiler, kumarbazlık, haksız kazanç, kara paraya dayalı ziyafet, bürokratik kayırmacılık, keyif verici nesne kullanımı, muhbirlik, vb.) kesafetine sahne olan pansiyon, karton sosyal kurumların ironik bir yansımasıdır.

Buğra, Tanpınar ve Esendal’ı ortak noktada buluşturan, karmaşık yapılarına rağmen, kurumların ‘boş’luğu, boşunalığı…
Onların bu kesişmeleri kuşkusuz içinde yaşadıkları toplumsal statüye, sosyal çevreye bağlı bir tezahürdür.
Peki bu yapılar varlıklarını hâlâ sürdürüyor mu? Edebî eserleri bir tarafa bırakarak muhakeme edelim bu soruyu.
Kurumların kendi aralarındaki münasebetleri/münasebetsizlikleri, yahut kurumlarla insanlar arasındaki ilişkileri gözleyelim mesela. Egemen siyasî ve askerî kurumları, sağlık teşkilatlarını, eğitim yuvalarını, sivil toplum örgütlerini, sanat ve sanatçı derneklerini, edebiyatçı birliklerini, yazarlık birliklerini…
Şahsen benim hiç birisinden hayâtî bir umudum yok, beklentim de…
Şehir kulübü rakısının bağımlılığını reddedip kalp ağrısının şairliğini tercih edişim bu yüzden…

(İlk kez 5 Kasım 2009 tarihli Milli Gazete'de yayımlanmıştır.)

Yorumlar (0)
12
az bulutlu