banner4
12.11.2021, 09:38

MÜFTÜ M.RIFAT (BÖREKÇİ) EFENDİ

1860’ta Ankara’da doğmuştur. Börekçizade Ali Kâzım Efendi ve Habibe Hanımın oğludur.

Asıl adı Mehmet Rıfat’tır.

Önce Sıbyan Mektebini, sonra da 1873’te Ankara Rüşdiyesini bitirmiştir. Bilahare İstanbul’a giderek Beyazıt Dersiamlarından Âtıf Efendiden dersler almış ve icazetini alarak Ankara’ya dönmüş ve 1890’da Fazliye Medresesinde müderris olmuştur.

Ekim 1898’de Ankara İstinaf Mahkemesine atanmış ve Mart 1907’ye kadar bu görevini sürdürmüştür.

Aralık 1907’de Ankara Müftüsü olarak tayin edilmiştir.

Milli Mücadelenin ilk yıllarında Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini kurmuş ve başkanlığını yapmıştır.

Milli mücadelenin desteklenmesi yolundaki fetvası yurdun her tarafına dağıtılmış ve oldukça etkili olmuştur.

Bunun üzerine İstanbul Hükümeti tarafından önce görevden alınıp, hemen arkasından da idamına ve mallarına el konulmasına karar verilmiş, ancak Ankara Hükümeti kendisini Ankara Müftülüğü görevine iade ettiğini açıklayarak ve 23 Nisan 1920’de Menteşe’den (Muğla) mebus seçtirip TBMM’ne alarak kendisine sahip çıkmıştır.

Mehmet Rıfat Efendi 6 ay kadar mebusluk yaptıktan sonra, 27 Ekim 1920’de mebusluktan ayrılarak kendi talebiyle Ankara Müftülüğüne geri dönmüştür.

Diyanet İşleri Reisliğinin kurulmasından sonra 31 Mart 1924’ten vefat ettiği 5 Mart 1942’ye kadar bu görevde kalmıştır.

Ankara Müftüsü iken, Mustafa Kemal Paşa’yı bir ziyaretinde yaşananlar Rıfat Hocanın anlayış, nezaket ve naifliğini göstermektedir:

Tarih 1919 yılının Eylül ayı sonlarıdır. Sivas Kongresi tamamlanmış, Mustafa Kemal Paşa ve heyet Ankara’ya dönmüşlerdir.

Elde avuçta ne varsa tükenmiştir. Ekmek almak için fırına ödeyecek paraları bile yoktur. Sofraya bulgurdan başka konacak yemek kalmamıştır. Onu da hali vakti yerinde bir Ankara’lı getirip bırakmıştır.

Maddi sorunları çözmek için, bazıları borç almayı teklif etse de, Mustafa Kemal Paşa bankalara borçlanmayı reddetmekte, borç alırsak özgür davranamayız demektedir.

Özel kalem müdürü Mazhar Müfit Kansu kürklü paltosunu satmış, satılabilecek bir o kalmış, buradan elde edilen para da ancak birkaç gün daha belki idare edebilecek durumdadır.

Böyle bir durumda iken, akşam kapı çalınır.

İçeri giren görevli asker, müftü efendi’nin geldiğini söyler.

Özel Kalem Müdürü Mazhar Müfit Bey “eyvah” der; Çekmecesini açar bakar, kahve vardır ama, sadece iki tek kesme şeker kalmıştır, sigara da bitmiştir. Yani misafir ağırlayabilecek durumda değillerdir.

Yapacak birşey yoktur. Olduğu kadar artık diyerek, “buyursunlar” der.

Börekçizade Rıfat efendi odaya girer, selam verip masanın kenarındaki iskemleye oturur.

Mazhar Müfit, Mustafa Kemal Paşa için sakladığı iki tek kesme şekere kıyamaz, “zannedersem sade kahve içersiniz değil mi” diye sorar.

Müftü efendi tebessüm eder ve “zahmet etmeyin, kahve içmiyorum” diye cevap verir.

Sigara da kullanmazsınız değil mi? Sorusuna, “evet evet, onu da kullanmam” demiştir.

Halbuki, hem kahve içtiğini, hem sigara kullandığını, Mazhar Müfit de, oradakiler de bilmektedir. Ancak Müftü Efendi halden anlayan, kibar, naif bir insandır.

Müftü efendi “fazla vaktinizi almayayım” diyerek söze girer, “biraz sıkıntıda olduğunuzu tahmin ettik” der; demesine der ama Mazhar Müfit el işaretiyle müftü efendinin sözünü keser ve “hayır, hayır paramız var hocam” diyerek, masanın arkasındaki küçük kasayı gösterir.

Oysa kasada sadece 48 kuruş vardır.

Paltonun satışından geriye o kadarı kalmıştır.

Müftü Efendi hiç bozmaz, “elbette vardır” diyerek başıyla tasdik eder, bir yandan da elini cebine sokup, katlanmış, minik bir çıkın haline getirilmiş bir mendil çıkarır ve kibarca masanın üzerine koyar.

Mazhar Müfit’e işaret edince o alır, açar bakar, 1.200 lira vardır.

Kendi çocuklarına bile yük olmamak için, eşi Samiye hanım’la birlikte biriktirdikleri, 2’sinin kefen ve defin masrafları, cenaze giderleri ve arkasından dağıtılacak hayır hasenat parasıdır.

Mazhar Müfit Beyin de, orada bulunan diğerlerinin de gözleri dolar. Herkes bir müddet öyle kaldıktan sonra, Mazhar Müfit “Hocam Paşa hazretlerine geldiğinizi haber vereyim mi?” diye sorar. Müftü Efendi “Hayır, hayır, rahatsız etmeyelim; yeni geldiniz Sivas’tan. Bugün istirahat buyursunlar. Ben yarın akşam tekrar rahatsız ederim” der ve izin isteyerek gider.

Müftü Efendi, bıraktığı parayla yarın alışveriş yapmaları ve ihtiyaçlarının giderilmesi için zaman kazandırmak istemiştir. Rahatça çay, kahve ve sigara ikram edebilmeleri ve morallerin yerine gelmesi için görüşmeyi kibarca yarına erteleyerek evine dönmüştür.

Milli Mücadeleye ve Ankara Hükümetine destek olunması farzdır şeklinde verdiği fetvayla milli mücadeleye büyük güç katan Müftü Mehmet Rıfat Hoca, işte böyle güzel bir insan, samimi bir müslüman ve vatansever naif bir kişidir.

Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun..

anıtlaYönlendir

Yorumlar (0)
12
az bulutlu