banner4
13.02.2020, 09:25

KAPİTALİZMİN ÇÖKÜŞÜ VE YENİ BİR SOSYO-EKONOMİK STRÜKTÜR MÜMKÜN MÜ?

Her insanın bir ütopyası vardır. Ütopya bizim sahip olmak istediğimiz şeyin bizdeki yokluğudur. Bir yerde hastalık, savaş, sefalet ve mutsuzluk varsa;  ütopyanız doğal olarak sağlık, barış, refah ve  mutlulukolacaktır.

Toplumların maddi ve manevi kültürel aşamalarını bilmeden, haklarında gelişi güzel çıkarımlarda bulunmak pek sağlıklı sonuçlar vermez. Bir şeyin iç mantığını ve işleyiş süreçlerini anlamadan savunmak; çoğu kez cahillerin başvurduğu bir akıl yürütme biçimidir.

İnsanın yeryüzündeki yürüyüşünü aşağı yukarı üç aşama altında toplayabiliriz;

*Doğal/yabanıllıkdönemi,

*Barbarlık dönemi,

*Uygarlık  dönemi.

Yabanıllık dönemi; genelde insanın hazır doğal ürünlere sahip olduğu bir aşamadır. Sosyal antropologlara göre “komün” dönemi, teolojik/dini  argümanlara göre Adem baba ve Havva  annemizin cennette geçirdikleridönemdir.

Barbarlık dönemi; insanın yerleşik hayata geçerek tarıma ve hayvancılığa geçtiği dönemdir.

Uygarlık dönemi ise insanların doğadaki ürünleri işledikleri, imal ettikleri ve içinde bulunduğumuzendüstri dönemidir.

Dönemleri birbirlerinden ayıran şey ise, toplumların sahip oldukları ve kullandıkları araçlardır. Yabanıllık için ok ve yay, barbarlık için demir ve kılıç,  uygarlık için ise ateşli silahlar buna örnektir.

Üretim yapısının ekonomik ve politik sistemi belirlediği tarihsel bir olgudur.Her toplumsal aşama kendisine uygun bir ekonomik politik strüktürü önplana çıkartır.Avcı toplayıcı toplumların yerleşik tarımsal hayata geçişleriyle birlikte meta üretimin başladığı, ticaretin geliştiği ve feodal toplumun yıkıldığı, ulus devletleşme sürecinin başladığını söyleyebiliriz. Kapalı ekonomilerin  hükümsürdüğü feodalite  ve erken ulus devlet süreçlerinde merkantilizm, tarımın ve endüstrileşmenin ivme kazandığı ulus /devlet sürecinde fizyokratizm, modern devletin  veglobalizmin hüküm sürdüğü  bir süreçte kapitalizm, sermayenin uluslaraşırı bir merhaleye evrildiği  yerde ise emperyalizmsözkonusudur. Günümüzde hem yerel hemde bölgesel düzeyde ulus/ devlet ile global şirketler arasında yaşanan güç devşirme mücadelesi; savaşları, hastalıkları ve sosyo ekonomik krizleri derindentetiklemektedir. Buradan kimin galip çıkacağı aşağı yukarı bilinmektedir, fakat kurulacak sistemin nasıl olacağına dair muğlaklıklarsözkonusudur.

Bu makalenin konusu, günümüz sosyo-ekonomik politik yapının dayandığı postulatlarıeleştirel gözle masaya yatırıp, bir nebze de olsa önümüzüaydınlatmaya yönelik bir analizi kapsamaktadır.

Kapitalist sistemin nasıl çalıştığı, nasıl yürüdüğü hakkında aşağı yukarı bütün iktisatçılar ayni fikirlere sahiptirler. Fakat sistemin neden sağlıklı yürüyemediği ve her daim yaratmış olduğu bunalımlar hakkında birbirindenfarklı görüşler sözkonusudur.

Bir kere açıkça itiraf edeyim.Kendiliğinden işleyen bir iktisadi sistem tümüyle yalandır. Bu hikaye sadeceüniversite kampüslerinde anlatılır. Bu bir masaldır. Ekonomik kaynaklara sahip olanlar, aynı zamanda politik iktidara da sahiptirler.Bunun böyle bilinmesi gerekiyor.

Bir kere kapitalist sistemde çalışanlar kazanmaz,kazananlar ise hiç çalışmazlar. Muazzam derecede artı değerden beslenen tembel sınıflar sözkonusudur.Çalışmadan, emek harcamadan geçinen maaşlı sınıflar mevcuttur. Yanlış anlaşılmasın sözlerim. Bunlar,emeğini belli bir ücret karşılığında devlete satan memurlar değildirler.

Kapitalizm bunalım yaratarak varolur. Bunalım bir kereye mahsus değildir ve her zaman devirsel olarak farklı renklerde ortaya çıkar. Bunalım, kapitalizmin varlık gerekçesidir.

Kapitalizmin geçerli olduğu bir yerde metalar kullanım için değil,mübadele için üretilir. Bir insanın gömlek dikip pazarda satması ve karşılığında et ve şeker alması kullanım içindir, ama kar ve kazanç için biriktirmesi ayrı birşeydir.Kapitalistler bu biriktirilen şeye sermaye derler.

Kapitalist sistemde kar yoksa üretimde olmaz. Üretimi belirleyen şey ise her zaman talep değildir, artı değerdir. Talep her zaman metaların fiyatını belirleyemez.

Kapitalist sistemde para ilahdırve sadece bir mübadele aracı değildir, aynı zamanda değişen bir değerdir.“Paradan para kazanma” terimi bunun açık bir göstergesidir.Faiz, hiçbir zaman iktisadi yaşamın doğal bir sonucu ve ürünü değildir; çalışmadan pastadan pay kapma kurnazlığıdır.Lokal düzeyde ülkemizde bu tür hamleler son yıllarda suni bir şekilde enflasyon, döviz ve faiz arasında bir kesimin bilerek ve isteyerek krizler yarattıkları -varlıklarına varlık katma- hamleleri karşısında Sayın Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ve ekibininbu hamlelerinasıl ustaca bertaraf  ettiklerinive yönettiklerini burada zikretmek ve haklarını teslim etmek gerekiyor. Enflasyonun tek haneli bir banda doğru çekilmesi, faizlerin makul bir seviyeye indirilmesi ve reel büyümenin bunun sonucunda istenilen seviyeye geleceği aşikardır.

Bir eşyanın değerini her zaman harcanan emek miktarı veya piyasa fiyatı belirleyemez.Kapitalist sistemde metanın fiyatı kendi lehine ayarlayan tröstler,karteller, kombineler ve benzeri sanal borsa şirketleri var oldukları müddetçe serbest bir piyasa fiyatından veşeffaf rekabetten bahsedilemez. Rekabet her zaman tekelleşmeyi ve sömürüyü doğurur. İyilik ve toplumsal faydanın çıktısı (kalite) açısından rekabet elbette önemlidir ve önemsenmelidir de. Fakat,fiyat ve piyasa kontrolü açısındanrekabetin ister istemez tekelleşmeye sebep olduğu da unutulmamalıdır.

Ayrıca faiz, kredi, teşvik ve muafiyetler, gümrük tarifeleri ve bazı sektör girişimcilerine sağlanan istisnalar fiyatı direk etkileyen düzenlemelerdir.Bu tür yasal düzenlemelerin olduğu bir yerde pür piyasa mekanizmasından bahsetmek büyük bir hikayeden ibarettir.

Üretim araçlarının ve doğal kaynakların belli bir kesimin özel mülkiyetinde olması, kamusal mal ve hizmetlerin piyasa mekanizması ile belirlenmesi bu sistemin temel özelliğidir.

Kapitalizmin bir üst aşaması olansanal ekonomiye geçiş ise, ranta dayalı fiktif değerlerin yüceltilmesini veüretim kapasitesinin ihtiyaçlara göre değil,toplumu tüketime yönelterek büyük sermaye sahiplerinin küçük üreticileri yutmalarını sağlamaktadır.

Mülksüzleştirilmiş kitlelerin çoğalması, sefaletin yaygınlaşması,üretimde otomasyon ve akıllı teknolojik gelişmelerin artması hemişsizliği hemde gelir eşitsizliğini derinleştirmektedir.

Kapitalist büyüme anlayışı doğası gereği çevresel etkileri, doğal kaynakları ve doğal yaşamı fazla önemsemez; silahlanmaya ve savunmaya yönelik harcama kalemlerini kalkınma ve gelişmenin  içerisinde görür.Bu da yerel ve bölgesel savaşları kaçınılmaz kılmaktadır.

Sosyal ve bireysel alanın atomize edilmesi,  toplumsal beklentileri ve mutluluğu belirsiz bir geleceğe erteleyerek bireylerin borçlandırılması, kredi sarmalına iteklenmesi;  dayanışma ilişkilerinin ölümüne ve kapitalizmin kendi varlığını idame etmesine neden olmaktadır.

Günümüzde yönetenlerin yönetemediğive yönetilenlerinde yönetilemez bir aşamaya ulaşamadıkları bilinen bir husustur.Bu durum krizlerin derinleşmesine ve yeni bir sosyo-ekonomik politik sistemin kurulmasını engellemektedir.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu