banner4
07.03.2020, 09:14

HASTALIKLAR, ÖLÜMLER ve SİSTEMLER

Toplumları bir arada tutan örgütsel yapı (devlet dediğimiz aygıt) adalet ile varolur.  Devletin varlık gerekçesi adalettir.Devlet, herhangi bir ideolojinin muğlak sınırları içine hapsolunacak kadar küçük değildir ve olmamalıdır da!

Devlet, hukukun normları ile varolur. Hukukun olmadığı yerde insanlar sisteme bağlılık duymazlar. Aidiyet duygusu, adaletin normlarıyla paralel gelişir ve büyür.

Sistemleri çökerten mikroplar, virüsler ve biyolojik hastalıklar değildir; genelde zihinsel tutum ve düşüncelerdir. Yanisistemin üzerinde inşa edildiği değerlerdir. “Devlet aklı”dediğimiz şey,  özgürlüklerin, adaletin, emniyetin korunması ve bu aklın Farabi’nin tabiriyleortak iyilikte hareket ettiği bir sistem üzerinde varlık göstermesidir.Aksi takdirde kendinden menkul ve herhangi bir hukuk  ve ahlak ilkesine bağlı olmama anlamına gelir. Ki bu durum, her türlü aracı meşrulaştırır ve toplumları çürümeye götürür.

Toplumsal yapıyı kemiren hastalıklar, genelde yöneticilerin zihinsel tutum veparadigmalarındakaynaklananhastalıklardır. Ünlü düşünür İbn Haldun’un tesbiti ile bir toplumda gurur, gösteriş, riyakarlık ve yalakalığın artması;  dayanışma ruhunun ölmesi, gelecekle ilgili umutların kırılması,adaletsizliğin yaygınlaşması,  liyakatsiz insanların önemli mevkilere atanması, tüketimin özendirilmesi, gereksiz harcamaların ve vergilerin artışı toplumu çürümeye götüren hastalıklardır.

Bugün dünyada bir tarafta bilimsel ve teknik uygulamaların tahakkümü sonucu hastalıklar, virüsler ve biyolojik atıkların sebep olduğu doğanın tahribi ve diğer yanda ise yoz değerlerin yükselişi neticesi aldatan ve aldanan kesimlerin güç mücadelesi dünyayı yaşanamaz kılmaktadır.

İnsanoğlunun yeryüzündeki yürüyüşü bilindiği üzere çok sancılı geçmiştir. Avcı toplayıcı insanların et ve kümes hayvanları ile tanışmalarıçeşitli pandemik hastalıkların ( bulaşıcı ve salgın)  çıkmasına ve toplu ölümlere sebep olduğu bilinen realitedir. Yenidünyanın keşfi sonucu yok olan Kızılderililer, İnkalar,Aztekler,  Mayalar, Amazon kabileleri, Avustralya Aborjinleri, Afrika siyahi insanları ve Pigmeleri bu hazin hikayenin bir sonucu olarak okumak gerekir.

İnsanın yerleşik yaşama geçişi,tarımsal faaliyetlerle başlamıştır.Tarımsal düzenin sosyo-politik sistemi feodalitedir.Üretim kapasitesinin tüketim kapasitesini aşması ile birlikte feodalitenin yıkılışı gerçekleşmiş ve ulus/devletlerin 1648 Westfalya Antlaşması ile kurulmalarıyla birlikte feodal düzen tarihe karışmıştır.

Feodalitenin yıkılışını hazırlayan etmenlerin en baştan geleni “kara ölüm” dediğimiz veba hastalığıydı.1368 yılında kara ölüm dedikleri veba salgını Çin'de İpek Yolu kanalıyla tacirler tarafında batıya taşındı. Hastalığın yayıldığı yerlerde nüfusun yaklaşık %60’ı öldü. Tarlalar ekilmez oldu, ticaret durdu ve toprağa bağlı eski zenginlerin çoğu öldü. Yeni bir sınıf ortaya çıktı. Serfler/köylüler mülk sahibi oldu. Avrupa’da reform, rönesans ve aydınlanma dönemi başladı.

Veba hastalığısayesinde iktidar ve servet el değiştirdi.Derebeylikler tarih sahnesinden silindi,merkezi otorite güçlendi ve bambaşka bir yapı ortaya çıktı.Yeni kurallar oluşmaya başladı.Aynı topraklar üzerinde yaşayanlar, aynı hukuka tabi oldular. İmtiyaz ve ayrıcalıklar devri bitti.Feodal beylerin sahip oldukları “Burg/kaledevletçikleri yerinimerkezi idarenin ön plana çıktığı modern devletler aldı. İmparatorluklar, krallıklar ve feodal beyler tarihe karıştı.

Bu insanlık tarihinde yepyeni bir dönemdi. Adeta herşeyinyeniden karıldığı ve şekillendiği bir çağ idi. Aynı topraklara,aynı dile sahip olanlar; bir bayrak, bir ordu vebir ulus altında birleşerek tarih sahnesine çıktılar.Çok milletli imparatorlukların yeriniWestfalya Antlaşması ile  modern ulus devletler aldı.Yeni dünyanın amentüsü milliyetçilik oldu. Heterojen ve çok kimlikli yapıların yerine homojen ve üniformizm düşüncesi aldı.

 Bu dönemde insanlık önemli kazanımlar da elde etti. Keyfi yönetimler, krallıklar tarih sahnesinden silindi, ayrıcalıklar minimize edildi, eğitim, sağlık, ulaşım ve vatandaşlık kavramı önplana çıktı.Dinsel ve mezhepsel savaşlar bitti.Laiklik önplana çıktı. Hukuk ülke genelinde herkese şamil oldu. Servet ve mülk edinme yeniden şekillendi.

400 yıldır süren merkezi ulus/devlet süreci, sermayenin küreselleşmesi ile birlikte sarsılmaya başladı.  Ulus devletin ana çekirdeği nasıl ki feodal ayrıcalıklara ve imtiyazlara karşı sermaye ulusal çapta örgütlenip feodal düzeni yıktı ise bu günde ulusal imtiyazlara karşı kılıcını çekip ulus devletlere meydan okuyan yine bu sermaye sınıfı olduğunugörüyoruz.

İnsanlık için 14.yüzyıl ile 17.yüzyıl arasında yaşanan süreç neyse, günümüzde de benzer bir süreç yaşanılıyor. Herşeyi muğlak ve müphem kılarakmalik olmaya çalışankapitalist muktedirler, modern devletin sağladığı bütün İmkanları ortadan kaldırarak insanları çaresiz bırakıyorlar.

Yenidünyanın belirtileri ve emareleri çok açık bir şekilde okunuyor. Kapitalizm, erken ulus devletleşme sürecinde coğrafi keşifler sonucunda dünyanın diğer kıtalarını işgal ve sömürme şeklinde, ardından Serbest Bölgeler ve Dahilde İşleme Rejimleri sayesinde ayrıcalıklardan yararlanma ve günümüzde ise tümüyle modern ulus devletin süreçlerinden kurtulmak istiyor.

Tarihsel süreci irdelediğimizdeulus/devlet sürecini yaratan sermayenin temerküzü idi. Geleceğin  dünyasını belirleyecek olan da yine bu kapital/ sermayenin temerküzü olacağı görünüyor.

Veba hastalığı nasıl Çin’de çıkıp feodalitenin sonunu getirmiş ise Coronavirüs veya başka bir virüs de aynı şekilde Çin’de çıkıp ulus/devletlerin sonunu getirecek gibi görünüyor.

Bu çağ, insanlığın en karanlık çağı olmaya doğru dörtnala gidiyor.

Savaşlar, bulaşıcı hastalıklar, genetik yapıyla ilgili teknolojik gelişmeler insanlığın geleceğini belirsiz bir yöne doğru yönlendirmektedirler.

Bugün yaşadığımız bu durum bir nevi fetret dönemidir. İnsanlık, yeni tehdit ve yönlendirmelerle kuşatılmış haldedir.

Yorumlar (1)
m.can 4 yıl önce
harikulade bir yazi kslrmine kuvvet
12
az bulutlu