banner4
22.12.2019, 17:23

GÜNÜMÜZDE MEDYANIN GÜCÜ HOLLYWOOD ve SUBLİMİNAL MESAJLAR

Günümüzde en büyük reklam ve beyin yıkama yöntemleri, subliminal mesajlar içeren filmler başta olmak üzere, her türlü görsel ve işitsel yayınlar ve medya vasıtasıyla olmaktadır.

Çoğumuz, çocukluk yıllarında tomiks, texas gibi çizgi romanları okumuşuzdur. Bunların tamamen sanal ve abartı olduğunu bilemeden, cahilce ama masumane bir hayranlıkla okuduğumuzu yaşımız ilerleyip dünyayı tanımaya başladığımızda daha iyi anlıyoruz.

TV’lerin hemen hemen hiç olmadığı, internet ve sosyal medyanın hayallerde/rüyalarda bile olmadığı o yıllarda (1960-1975) en büyük eğlencemiz bu tür macera türü çizgi romanlardı.

İlerleyen yıllarda görsel medya hızla dünyamıza girdi, hızla büyüdü ve gelişti. Bunun geçmişi de, en çok 30 yıllık bir zamandır. Yani daha 30 yıl öncesinde ülkemizde tek kanallı TRT ve ilk kez kurulmuş 1 tane özel TV kanalı vardı mesela.

TV’ler hızla büyüyüp çoğalınca, beraberinde getirdiği rekabetle birlikte, yayınlar ve konular da çoğaldı. 

İşte tam bu aşamada Hollywood filmleri hayatımıza girdi. ABD’nin Kaliforniya eyaletinde bulunan Los Angeles kentinin kasabalarından veya mahallelerinden birisi olan Hollywood’da yapılan filmler çoğunlukla subliminal mesajlar için adeta tepe tepe kullanıldı. İşe de yaradı, dünyaya  reklamlarını yaptılar ve filmlerde gösterdikleri sahte ve sanal kahramanlıklarla gerçekleri gizleyerek, kendilerini hem çok güçlüymüş ve hem de sanki mazlumdan yanaymış gibi gösterdiler.

Mesela, Afganistanda rezil olan ABD’yi adeta kahraman gibi göstermek için Rambo filmlerini çektiler. Çoğumuz, çocukluğumuzda veya gençliğimizde izlediğimiz rambo filmlerinden etkilendik, adeta onları rambo ile özdeşleştirip birer kahraman gibi gördük.

Ancak, rambo filmine ilham kaynağı olan Kore Gazimiz Hacı Altıner’i halen daha çoğumuz bilmeyiz; öyle değil mi? 

Oysa Hacı Altıner isimli Mehmetçiğimiz, öyle film icabı rambo gibi kendisine verilen senaryoyu oynayarak falan değil, gerçekten imanının ve cesaretinin verdiği kararlılıkla Kore’de hem bizim birliğimizi he de ABD’lileri tek başına kurtarmıştı. Belki de dünya tarihinde eşi benzeri olmayan bir destanı yazdı tek başına. Ama bu Mehmetçiğimizi, bu mübarek fedakar vatan evladını, ne vatandaşları olarak bizler, ne de dünya tanımadı, çünkü biz tanıtmayı başaramadık.

Aynı örnekleri Vietnam İçin de verebiliriz. ABD bu ve benzeri filmlerle, rezil olduğu savaşları, tam tersine harikalar yaratmış gibi subliminal mesajlar amaçlı beyin yıkama yoluyla lehine çevirmeyi epeyce başardı.

Sihirbazlar Çetesi, Melekler ve Şeytanlar, Gözleri Tamamen Kapalı, Kaptan Amerika: Kış Askeri, Da Vinci Şifresi, Malefiz, Matriks, Yüzüklerin Efendisi gibi daha onlarca filmler de aynı şekilde, subliminal mesajlar içeren filmlerdir.

Çok yakın tarihlerde, maalesef ülkemizde de yansımaları olan “Mavi Balina” bilgisayar oyunu ile dünyada yüzlerce çocuk canına kıymıştır.

Tüm bu örneklerden hareketle, kendi tarihimize baktığımızda;

40 Çerisi ile Çin Sarayını basan Kür-Şad’a, 

Kendisinden katbekat fazla Çin ordusuna bakıp “ben bu kadar çinliyi nereye gömeceğim” diyen Mete Han’a,

27.000 askeriyle Anadolu topraklarına giren Sultan Alparslan’ın komutanlarından birisinin, kendisine “sultanım 300.000 kişilik Bizans ordusu bize doğru yaklaşıyor” deyince, gayet tevekküllü, sakin ve metin bir şekilde “biz de onlara yaklaşıyoruz” diyen Sultan Alparslan’a,

Kendisine “Yıldırım” ünvanı verilen ve maalesef sonu, kaderin bir tecellisi olarak mahzun bitse de, sayıca ve donanım olarak kendilerinden çok daha güçlü orduları, meydan muharebelerinde birkaç saat içinde mağlup eden Yıldırım Beyazıt’a,

Çağ açıp çağ kapatan, kimsenin aklına-hayaline bile gelemeyecek dahi bir fikirle gemileri karadan yürüterek dağdan aşırıp Haliç’e indiren Fatih Sultan Mehmet Han’a ve onun muhteşem ordusuna,

Kendisinden 300 yıl sonra bile, güya büyük dahi komutan olarak tanıtılan Napolyon’un geçemediği çölü, ondan tam 3 asır önce 13 günde geçen Yavuz Sultan Selim Han’a,

Batılıların bile muhteşem Süleyman dedikleri Kanuni Sultan Süleyman’a,

Kim ne derse desin düşmanlarının bile hakkını teslim ettikleri Abdülhamid Han’a,

1877-1878’de yokluklar içerisinde, komutasındaki mehmetçiği muhteşem bir şekilde motive ve komuta ederek, kendinden hem sayıca hem de donanım olarak katbe-kat üstün rus ordularını defalarca perişan eden ve tarihin kabul ettiği en büyük komutanlardan biri olan Gazi Osman Paşa’ya,

Mehmet Akif’in “en kesif orduların yükleniyor dördü beşi” diye mısralaştırdığı Çanakkale Zaferine,

“Ben bu mübarek toprakları abdestsiz kafirlere teslim etmem” diyen, Mondros Mütarekesini reddeden, ihanet eden araplara ve silah mühimmat eksikliğine rağmen, bütün bunların yanında yiyecek içecek de kalmayınca çekirge yiyerek beslenmeyi seçmek zorunda kalan, bu şekilde tam teçhizatlı İngilizlere ve onların maşası hain Şerif Hüseyin’e 2 yıl 7 ay direnen ve kendisine “Türk Kaplanı” “Medine Kahramanı” denilen Fahrettin Paşa’ya,

Herkesin bitti dediği bir zamanda, bu milletin imanlı, asil ve necip evladlarının azim, kararlılık ve fedakarlıklarıyla (Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak gibi mükemmel komutanlarla birlikte) Kurtuluş Savaşını kazanan ve biz bitti demeden bitmez dedirten Mustafa Kemal’e,

Kalleş ABD’lileri, hak etmeseler de imha olmaktan kurtardığımız Kore’deki kahramanlık örneklerine ve eşsiz zaferlere,

Her türlü baskı, korkutma ve ambargolara rağmen sadece birkaç günde kazanılan ve eğer yarım gün daha verilseydi tamamını alırdık diyen komutanlarımızın ve askerlerimizin kahramanlık destanı yazdıkları 1974 Kıbrıs Zaferine,

Ve daha dün, (ABD’nin önce aylarca eğitimlerini, sonra da bilmem kaçbin tır silah ve mühimmatı bizi yenmeleri için şerefsizce ve utanmadan teröristlere vermesine rağmen), Suriye’de kahraman ordumuzun (milletimizin de dua ve destekleriyle) yazdığı destanlara,

Daha sayamadığımız bir çok Sultan’a, Komutan’a, onların mükemmel ve mübarek ordularına, askeri ve siyasi devlet adamlarına, Mimar Sinan gibi dehalara,

Sahip bir milletiz biz. 

Ve bizim zaferlerimiz, kahramanlıklarımız ve başarılarımız, batılıların yani haçlılarınki gibi yalan, abartı ya da sanal da değil.

Ancak;

Mesela, çağ açıp çağ kapatan bir komutana ve onun Allah dostu hocası Akşemseddin’e ve peygamber efendimizin iltifatına mazhar olmuş ordusuna sahip olduğumuz halde, tam anlamıyla hakkını verecek, dünya çapında ses getirecek bir 1453 Fetih filmi bile yapamadık. 

Hatta o kadar geriye bile gitmeyelim, mesela sadece Kurtuluş Savaşımızdan bile 100’lerce ayrı film yapabiliriz.

Kore’deki kahramanlıklarımızdan, 1974 Kıbrıs Barış Harekatımızdan, en son ki Suriye’deki operasyonlarımızdan, herbirinden 10’larca ayrı film yapılabilir.

Son yıllarda, Diriliş Ertuğrul dizisi ile dünyada sağladığımız tanınırlığımızı, belki de dizinin maliyetinin 3-5 katı harcamayla sağlayamazdık. 

Bu tür, dayanağı tarihimizde yaşanmış gerçeklere dayanan filmlerle, hem kendi nesillerimize ve hem de tüm dünyaya çok güzel mesajlar iletebilecek ve olağanüstü tanıtım sağlayabilecekken, neden yapmıyoruz şaşırıyorum.

Bu kadar şanlı bir tarihimiz varken, bugün çocuklarımızın-gençlerimizin en azından bir kısmı bile olsa, yabancı hayranı ise, inanın bu tamamen bizim hatamız.

Bir sürü yere kaynak bulan devletimiz, bu tür filmleri Tanıtma Fonu’ndan kaynak ayırarak yaptıramaz mı mesela? Ya da Kültür Bakanlığımız bu konuya bir ağırlık verse, çok mu zor acaba?

Mustafa Akad’ın yönettiği Anthony Quinn’in başrolünü, Michael Forest’in Halid Bin Velid’i oynadığı, Libya ve Fas’ta çekilen 1976 yılı yapımı, orjinal adı “The Message” olan “Çağrı” filmi, aradan geçen 44 yıla rağmen hâlâ tüm dünyadaki popülerliğini koruyor ve hâlâ misyonuna uygun özelliğiyle hizmetine devam ediyor.

Aynı şekilde, yine Mustafa Akad’ın yönettiği ve yine Anthony Quinn’in başrol oynadığı, 1981 yapımı, işgalci İtalyanlara karşı Libya’nın bir direniş timsali olan “Çöl Aslanı” isimli Ömer Muhtar filmi. Çoğumuz birden fazla izlemiş, beğenmiş ve etkilenmişizdir.

Bizim kendi tarihimizden binlerce film çıkarabilecek bir imkan var iken, her nedense yapamıyoruz ya da yapmıyoruz. Neden? Yoksa konunun yeterince farkında ve bilincinde değilmiyiz?

Bir sürü saçma sapan, ahlaki değerleri ve aile düzenimizi ve saygınlığımızı zedeleyen filmler yerine, neden tarihimizi hem çocuklarımıza, hem gençlerimize ve hem de tüm dünyaya tanıtan filmler yapmıyoruz, hiç anlamıyorum.

Bizler ve gelecek nesillerimiz, illaki başkalarına mı hayranlık duymalı?

Ümit ve temenni ederim ki, daha fazla vakit kaybetmeden, bu milletin içinden çıkacak gerçek/samimi vatan evlatları bu sesimizi duyacak ve milletine hak ettiği hizmeti bu alanda da yapacaktır.

Benim ümidim, temennim, beklentim ve duam:

içimizdeki 2 yüzlü sahtekarlardan, devşirmelerden, kriptolardan, yalakalardan, milletin sırtından bedavadan para kazanan ucuz kahramanlardan, aile kurumlarının mahremiyetini ve saygınlığını sulandıran para simsarlarından, bu milletin sayesinde krallar gibi yaşadığı halde en küçük bir fırsat eline geçtiğinde ihanet etmeye hazır bekleyen aktör-aktrist-senarist-yapımcı-sanatçı vb den değil; 

bu ülkeye, bu millete, bu vatana, bu bayrağa ve şanlı tarihine saygı duyan, ayrımcılık yapmadan hepimiz biriz ve beraberiz diyen, kendini vatana-millete borçlu hisseden gerçek vatan evlatlarının, bu anlayış, bilinç ve inançla kolları sıvaması ve bunun da bir vatan hizmeti olduğuna inanarak bu filmleri en üst kalitede yapması, bu suretle hem yetişen neslimize atalarını/tarihini doğru bir şekilde öğretmesi, ve hem de tüm dünyaya bizim ne olduğumuzu göstermesidir.

Yapımcılar, oyuncular, senaristler, vb para mı kazanmak istiyorlar? Fazlasıyla da kazanırlar zaten. Ve bir de üstüne üstlük teşekkür ve dua alırlar. Yeterki kendimize, tarihimize ve milli-manevi değerlerimize sahip çıkalım ve yapılacak filmlerde ceddimizin hakkını verecek özellikte, kalitede ve ciddiyette filmler yapalım.

Haydi daha fazla vakit kaybetmeden, bunun da ciddi ve önemli bir hizmet olacağı inancıyla, kaliteli bir şekilde başaralım artık şunu..

Selam, saygı ve dua ile!..

Yorumlar (2)
Recep Koçer 4 yıl önce
Teşekkürler sayın Müsteşarım; İnşaAllah; Bu dileklerinizi Kültür ve Turizm Bakanımız dikkate alır. Saygı ve selamlar.
Memun Sekin 4 yıl önce
Birbirimizle uğraşmaktan belirttiğiniz manada işler yapmaya veya becermeye fırsat mı kaldı.
12
az bulutlu