banner4
20.01.2020, 10:15

FELSEFECİNİN TUTARSIZLIĞI -14

İmam Tehâfüt El-Felâsife (Felsefecilerin Tutarsızlığı) ... Denilirse ki; olanağın aklın kararına döndürülmesi boş sözdür, çünkü aklın kararı demek, yalnızca olanağı bilmek demektir. Olanak, bilinendir ve bilgiden başkadır. Üstelik bilgi olanağı kuşatır, izler ve ona olduğu durumda ilişir. Eğer bilginin yokluğu varsayılırsa bilinen yok olmaz, ama bilinenin yokluğu varsayılırsa, bilgi yok olur. Öyleyse bilgi ve bilinen iki durumdur, birisi diğerine bağlıdır diğeri ise bağlı olunandır. Eğer biz akıl sahiplerinin olanak değerinden vazgeçtiklerini ve onu görmezlikten geldiklerini varsayacak olursak, olanağın ortadan kalkmadığını söylemiş oluruz. Çünkü kendiliklerinden olabilir olanlar, kendiliklerinden olabilir olanlardır, ancak akıllar onları görememişlerdir. Akıllar ve akıllılar yok olsalar da kuşkusuz ki olanak durumu kalıcıdır. Üç duruma gelince; bu konuda hiçbir kanıtları yoktur. Çünkü olanaksızlık da aynı şekilde göreceli bir niteliktir ve bağlanılan bir var olanı gerektirir. Olabilir olmayanın anlamı iki zıttın arasını birleştirmektir. Eğer bir yer beyaz ise, beyazlığın olduğu gibi kalarak siyah olması olanaksızdır. Öyleyse, beyazlığın gösterilebileceği bir yerin bulunması ve o yerin bir özellikle nitelendirilmesi gerekir. O zaman, “bunun aksi orası için olabilir olmayandır” denilir. Bu durumda olanaksızlık göreceli bir nitelik oluyor ve kendisine bağlanılan yer ile var bulunuyor. Gerekliliğe gelince, onun zorunlu olan bir varlığa bağlanıldığı gizlenemez. İkincisi ise; siyahın kendiliğinden olabilir olması yanılmadır. Çünkü somut olarak yerleştiği bir yer olmadan saf siyah, ele alınacak olursa, olabilir değil olanaksız olur. Ancak bir cisim şeklinde var sayıldığı durumda olası olabilir. Cisim ise şekil değiştirmeye hazırdır ve değişiklik cisim için olasıdır. Aksi durumda siyahlık için tek başına kendilik yoktur ki, olanakla nitelendirilebilsin. Üçüncüye gelince; “ki bu, ruh sorunudur” o bir akıma göre başlangıcı olmayandır. Ancak onun bedenlere ilişmesi olasıdır. Bu durumda sizin söyledikleriniz gerekmez. Ruhun sonradan var olduğunu kabul edenlere gelince; bunlardan bir grup ruhun maddeye karışmış olduğunu ve “Calinus'un bazı yerlerde söylediği sözlerin gösterdiğine göre” huya bağlı olduğunu kabul etmektedirler. Bu durumda o bir madde şeklinde olup olabilir oluşu maddesine bağlanılmıştır. Ruhun sonradan var olduğunu, ancak maddeye karışmamış olduğunu kabul edenlerin görüşüne göre; bunun anlamı şudur: Maddeyi insan ruhunun yönetmesi olasıdır. Bu yüzden sonradan var olmazdan önceki olanak durumu, maddeye bağlanmış olmaktadır. Ruh, her ne kadar maddeye karışmamış olsa da maddeyle ilgisi vardır. Çünkü o maddeyi yönetmekte ve kullanmaktadır. Bu yolla da ona olanak durumu geri dönmektedir. Yanıt olarak denilir ki; Olanak, gereklilik ve olanaksız hallerinin, aklı önermelere döndürülmesi doğrudur. Onların “aklın karar vermesi; bilmesi demektir, bilgi ise; bilineni gerektirir” diye belirttiklerine gelince, biz deriz ki; bilinendir, renklilik, canlılık ve diğer tüm önermeler “onlara göre” akılda durmaktadırlar ve bunlar birer bilgidirler. “Bilinenleri yoktur” denemez, ancak bunlardan bilinenlerin açıkça belli olanların arasında varlığı yoktur. Üstelik felsefeciler, genelin zihninde var olduğunu, açıkça belli olanların arasında bulunmadığını açıkça bildirmiştir. Genelden daha çok açıkça belli olanların içinde var olan, kişilere bağlı çok az olanlardır. Bunlar ise akledilmiş değil, duyumlanmış olanlardır. Ancak aklın, bunlardan ancak maddeden soyutlanmış aklı önermeler çıkarmasına neden olmaktadırlar. Öyleyse renklilik; beyazlık ve siyahlıktan ayrı tek başına akılda yer eden bir önermedir. Siyahlıktan, beyazlıktan ve diğer renklerden ayrı varlıkta, soyut bir renk düşünülemez. Renkliliğin şekli akılda ayrıntısız olarak yer eder. Bu nedenle renk için, “varlığı zihinlerde yer eden, ancak açıkça bulunmayan bir şekildir” denir. Bu olanaksız değilse, bizim söylediğimiz de olanaksız olmaz. Felsefecilerin “akıl sahiplerinin yok olması veya görememesi varsayılsa da, olanak yok olmaz” sözlerine gelince, biz de deriz ki; akıl sahiplerinin yok olması varsayılsa genel önermeler “ki bunlar cinsler ve türlerdir” yok olur muydu? Eğer, “evet yok olurdu, çünkü bunların akılda birer önerme olmaktan öteye anlamları yoktur” derlerse, bizim olanak konusundaki sözümüz aynıdır ve ikisi arasında fark yoktur. Eğer felsefeciler genel önermenin Allah'ın bilgisinde kalıcı olduğunu iddia ederlerse, olanak konusunda da söz aynıdır. Bu durumda kanıtla susturulmaları meydana gelmiştir ve amaç onların sözlerinin çelişikliğini açığa çıkarmaktır. “Olanaksızlık; bir şeyle nitelenen maddeye bağlanmıştır, dolayısıyla onun karşıtı olası olmayandır” gerekçelerine gelince, her olanaksız böyle değildir. Allah'ın ortağının bulunması olanaksızdır ve bu konuda olanaksızlığın kendisine bağlanacağı bir madde yoktur. Allah’ın ortağının olanaksız olmasının anlamı; Allah’ın kendisi ile tek başına olması ve varlığının gerekli olmasıdır, tek başına olmak ise ona bağlıdır diye iddia ederlerse, biz de deriz ki; bu Allah’ın kendisi ile tek başına olması, onların kuralına göre gerekli değildir, çünkü evren onunla birlikte var olmuştur ve ondan ayrı tek başına değildir. Eğer “Allah’ın benzerinden ayırt edilmesi gereklidir, gerekliliğin aksi ise olası olmayandır ki bu, Allah’a bağlantılıdır” diye iddia ederlerse, deriz ki; Allah’ın kendisiyle tek başına olması, benzerinden ayırt edilmesi gibi değildir. Çünkü onun benzerinden ayırt edilmesi gereklidir. Olabilir olan yaratıklardan ayırt edilmesi ise gerekli değildir. Tıpkı felsefecilerin olanaksızlık sözünü gereklilik anlatımıyla değiştirmeleri sonra da gerekli olma niteliğiyle Allah’a tek başına olmaya bağlamaları ve olanaksızlığı Allah’ın kendisine döndürerek yükledikleri gibi, biz de aynı aldatış ile ona olabilir bağını yüklüyoruz. “Siyah ve beyazın tek başına bir kişiliği ve nefsi yoktur” gerekçelerine gelince, eğer bununla varlıkta, tek başına bir kişiliğinin ve nefsinin yokluğu demek isteniyorsa bu doğrudur, ama akılda tek başına bir kişiliğinin olmadığı demek isteniyorsa doğru değildir. Çünkü akıl, genel olarak siyahı düşünür ve kendi kişiliğinde bunun olabilir olduğuna karar verir. Kaldı ki bu gerekçe, sonradan var olan ruhlarda da gerçek dışı olmaktadır, çünkü sonradan var olan ruhların hem tek başına kendileri vardır hem de meydana gelmeden önce olanakları vardır. Ancak ona bağlanacak bir şey yoktur. Onların, “maddeyi ruhların yönetmesi olasıdır” sözlerine gelince bu, uzak bir bağlantıdır. Eğer bununla yetinirseniz, “sonradan meydana gelmenin olası olmasının anlamı, gücü yetenin sonradan var olanı meydana getirmesinin olabilir oluşudur” denilmesi de uzak görülemez. Böylece işi yapana, etkene bağlılık gerçekleşir, ancak etken katışmış olmaz. Tıpkı edilgen olan bedene etkenin katışmadan onun yapısına bağlanılması gibi. İşi yapana, etkene olan ilişkisiyle fiilden etkilenene ilişkisi arasında “her iki yerde katışma söz konusu olmayınca” fark yoktur. Denilirse ki; tüm karşı çıkmalarda siz sorunlara, sorunlarla karşılık vermeye çalıştınız ama onların öne sürdükleri sorunları çözemediniz. Deriz ki; Karşı çıkma kuşkusuz ki sözün karışıklığını açıklar. Konu şekli karşı çıkma ve isteme ölçüsü ile çözümlenir. Biz ise bu kitapta yalnızca onların görüşlerini çürütme yolunu tuttuk. Kanıt getirme şekillerini derinlemesine ortaya koyarak, tutarsızlıklarını belirtmeyi esas aldık, belli bir görüşe derinliğine girmeyi denemedik. Bu nedenle kitabın amacının dışına çıkmadık. Sonradan meydana gelmeyi gösteren kanıtları uzun uzadıya anlatıyoruz. Çünkü amacımız; onların başlangıcı olmayanı bilme konusundaki savlarının geçersiz kılınmasından oluşur. Doğruluk görüşünün belirlemesine gelince; bu kitabı bitirdikten sonra Allah diler ve yardımıyla da destek olursa bir başka kitapta onu açıklayacağız. O kitaba Kavâid el-Akâid (İnançların kuralları) adını vereceğiz. Bu kitapta yıkmaya çalıştığımız gibi, orada da doğru görüşü kanıtlamaya çalışacağız. Kuşkusuz ki Allah en iyi bilendir. .... 

Yorumlar (0)
12
az bulutlu