banner4
30.12.2019, 10:27

FELSEFECİLERİNTUTARSIZLIĞI-7

İmamGAZALİ

Tehâfüt El-Felâsife (Felsefecilerin Tutarsızlığı)

...

Denilirse ki; Bu görüş, sizin de aleyhinize döner. Şöyle ki, Allah; evreni yaratmazdan bir veya birkaç yıl kadar önce onu yaratmaya gücü yetendi ve Onun gücünün sonu yoktur. Sanki o sabretmiş ve yaratmamış da sonra yaratmıştır. Budurumda yaratmayı terk süresi, sonsuz mudur, sonsuz değil midir? “Sonsuzdur” derseniz Allah'ın varlığı başlangıç bakımından sonlu olur. “Sonsuz değildir” derseniz bu durumda sayısı sonsuz olan yaratmanın olabilir olduğu süreler yok olmuş olur.

Deriz ki; Bize göre süre veya madde ilezaman yaratılmışlardır. Biz bu yanıtın gerçeğini onların ikinci kanıtlarınıyanıtlarken açıklayacağız.

Denilirse ki; Zorunluluk savını bırakan ve buna başka türlü kanıt getirenlere nasıl karşılık verirsiniz. Şöyle ki; iradenin yaratmaya ait olmasının uygun oluşu konusunda zamanlar eşittirler. Öyleyse, yaratmanın olduğu zamanda belirli bir zamanın, ondan öncesinden veya sonrasından ayırt edilmesinin nedeni nedir. Öne alma veya gecikmenin denilmiş olması olanaksız değildir. Üstelik zamanların eşitliğinden belirtilerin eşitliğine dönerek diyoruz ki, iradenin yaratmaya ait olmasının uygun olması konusundaki eşitlik, siyahlık ve beyazlık ile hareket ve durgunluk konusunda da vardır. Siz dersiniz ki: Bir yerde beyazlık başlangıcı olmayan bir irade ile sonradan var olmaktadır. Aynı yer beyazı kabule uygun olduğu kadar, siyahı kabule de uygundur. Öyleyse başlangıcı olmayan irade neden beyaza ait olmuş da siyaha değil. İradenin ait oluşu bakımından iki olabilirden birini diğerinden ayırt eden şey nedir. Biz zorunlu olarak biliyoruz ki; bir şey benzerinden, ancak ayırıcı bir özellikle ayırt edilebilir. Bu bir şeyin benzerinden ayırıcı olmadan ayırt edilmesi uygun olursa, “varlığı olabilir olduğu gibi yok olması da olabilir olan” evrenin sonradan var olması da uygun olur. Böylece olabilir oluş bakımından insan yok olma tarafıyla eşit olan varlık tarafı hiçbir ayırıcı olmaksızın özelleşmiş olurdu.

Derseniz ki; Onu “evrenin var veya yok olma olanağından birine ayırmasını” irade belirlemiştir. O zaman soru iradenin ayırması konusuna döner ve neden ayırmıştır diye sorulur. Derseniz ki, başlangıcı olmayan için neden sorusu sorulmaz. O zaman başlangıcı olmayan olduğu için evrenin de yaratıcısının ve nedeninin sorulmaması gerekir. Çünkü başlangıcı olmayan için neden sorusu sorulmaz. Eğer, başlangıcı olmayanın iki olabilirden birine rastlantı yoluyla ayrıldığı uygun olursa, evren özel olarak özel şekillerle “ayrılmıştır” denmesi son derece uzak bir söz olur. Çünkü bu durumda bu şeklin yerine başka şekillere de ayrılması uygun olur ve “bu, rastgele meydana gelmiştir denir”. Tıpkı sizin “irade rastgele bir zamana ayırmış, diğerine etmemiştir, bir şekle ayırmış diğerine etmemiştir” demeniz gibi. Eğer derseniz ki; “bu soru gerekli değildir, çünkü Yüce Allah'ın dilediği her şeye yetişen olduğu gibi, belirlediği her şeye de ait olur” biz deriz ki; hayır, bu soru gereklidir, çünkü o, her zamana ait ve bize karşı çıkanları kanıtla susturucudur.

Biz diyoruz ki;  Evren bugün var olduğu şekilde, var olduğu nitelikte ve var olduğu yerde irade ile var olmuştur. İrade öyle bir niteliktir ki; bir şeyi diğerinden ayırt etmek onun özelliğindendir. Eğer bu özelliği olmasaydı, güçle yetinilirdi. Ancak gücün; oranı zıtların her ikisine de eşit olduğundan ve bir şeyi benzerinden ayıracak bir özellik bulunmadığından, başlangıcı olmayan için “gücün ötesinde” öyle bir nitelik söylenmiştir ki, bir şeyi benzerinden ayırmak o niteliğin özelliğindendir. “İrade, benzer iki şeyden birine neden ayrılmıştır” diyenin sözü “bilgi, bilineni olduğu şekilde bilmeyi niçin gerektirmiştir” diyenin sözüne benzer ve şöyle denir; çünkü bilgi öyle bir nitelikten oluşur ki, o niteliğin özelliği budur. Aynı şekilde irade de öyle bir nitelikten oluşur ki, onun özelliği de budur. O, şeyi benzerinden ayırt eder.

Denilirse ki; Şeyi benzerinden ayırt etme niteliğine sahip olan bir niteliğin tespiti akla uygun değil, çelişiktir. Çünkü bir şeyin benzer olması demek, o ayırt edilmez demektir ve bir şeyin ayırt edilmiş olması demek benzer değildir demektir. Bir yerde her bakımdan birbirine benzer iki siyahlık olduğunu zannetmek gerekmez. Çünkü bu siyahlık bir yerdedir, o siyahlık ise başka bir yerdedir. Bu da ayırt edilmeyi gerektirir. Bir yerde ve iki zamanda yer alan iki siyahlık kesin anlamda birbirinin benzeri değildir. Çünkü bu siyahlık zaman bakımından diğerinden ayrılmıştır. Dolayısıyla her yönden ona nasıl eşit olabilir. Biz, sözgelimi benzer iki siyahlık dediğimiz zaman, bununla mutlak olarak değil, özel olarak ilişkilendirilmiş siyahlığı demek istemekteyiz. Aksi durumdazaman ilemahal birleşmiş olsa ve değişiklik kalmamış olsaydı, iki siyahlık düşünülemediği gibi, ikilik de kesinlikle düşünülemezdi. Bu da gösteriyor ki, irade sözü, bizim kendi irademizden alınmış bir sözdür, bizden hiç kimse irade sözü ile şeyi benzerinden ayırt etme özelliğini düşünemez. Susuz kalmış bir kişinin önünde her bakımdan “amacına bağlı” eşit olan suların bulunduğu iki bardak yer alsa, ikisinden birisini alması, ancak en güzel olanı veya en hafif olanı ya da “eğer sağ elini hareket ettirme alışkanlığına sahipse” sağ tarafına en yakın olanı alırya da “gizli veya açık herhangi bir nedenle” ikisinden birisini alır. Aksi durumda bir şeyi benzerinden ayırt etmek hiçbir şekilde düşünülemez.

...

Yorumlar (0)
12
az bulutlu