banner4
13.04.2020, 11:03

FELSEFECİLERİNTUTARSIZLIĞI-33

İmamGAZALİ

Tehâfüt El-Felâsife (Felsefecilerin Tutarsızlığı)

...

ONDÖRDÜNCÜ SORUN

Göğün devirli hareketiyle Allah'a uyan bir canlı olduğu konusunda kanıt getirmekten çaresiz bırakılmalarına ilişkindir.

Felsefeciler dediler ki, gök bir canlıdır onun nefsi vardır. Bu nefsin göğün bedenine bağı, bizim nefislerimizin bedenlerimize bağı gibidir. Bizim bedenlerimiz nasıl ruhun hareketiyle iradeli olarak, hedeflere doğru hareket ederlerse, göklerin durumu da aynıdır. Göklerin devirli hareketleriyle amaçları, evrenlerin Rabb’ına aşağıda, açıklayacağımız şekilde ibadet etmektir.

Bu konudaki görüşleri inkarıolası olmayan ve olanaksız olması iddia edilemeyen konulardandır. Çünkü Allah her cisimde yaşam yaratmaya gücü yetendir. Cismin büyüklüğü onun canlı olmasını engellemez. Yuvarlak olması da böyle. Çünkü yaşam için özel bir şekil koşulu yoktur. Hayvanlar şekilleri ayrı olmasına rağmen yaşamı kabul konusunda ortaktırlar.

Ancak biz bunun akledilebilirkanıtla bilinmesinden onların çaresiz kaldığını iddia ediyoruz. Eğer göklerin canlı olması doğru ise, bu konuda ancak Allah’tanesin veya bildirim ile  Resullerbilgili olurlar. Aklın kıyas yoluyla bilgisi bunugöstermez.

Evet, bu gibi konunun kanıtla bilinmesi, eğer kanıt varsa ve güçlü ise olasılık dışı olarak kabul edilmez. Ancak biz diyoruz ki, onların kanıt olarak ortaya sürdükleri şey, tahminin anlatımından başka bir şeye elverişli değildir, kesin olarak anlatmak ise asla.

Buradaki yanılgıları şöyle demelerindendir; Gökyüzü hareketlidir ve bu duyulara dayalı öncüldür, hareketli olan her cismin bir harekete geçiricisi vardır, bu da aklı öncüldür, çünkü her cisim, cisim olması nedeniyle hareket etmiş olsaydı, her cismin hareketli olması gerekirdi.

Her hareket ettirici özellik ya hareket edenin kendisinden kaynaklanır “taşın doğal olarak yukarıdan aşağıya düşmesi, canlının hareket konusundaki güç ve iradesi gibi”yada hareket ettirici, hareket edenin dışında olacak ve taşın yukarıya doğru fırlatılması gibi gerilme yoluyla onu hareket ettirecektir.

Kendisindeki bir özellikle hareket eden her şey; ya taşın yukarıdan aşağıya düşmesi gibi hareketin bilincinde olmayacaktır ki, biz buna “doğal hareket” adını veriyoruz. Ya da bilincinde olacaktır ki biz buna da “iradeye ve nefse dayalı hareket” adını veriyoruz.

Bu, sınırlandırıcı, olumlu ile olumsuz arasında dönüp duran bölüştürmeye göre, hareket ya gerilme yoluyla, ya kendiliğinden, ya da iradeye ait olacaktır. Gökler için ikisi yanlış olduğuna göre, üçüncüsü belirmiş olur.

Göklerin hareketinin gerilme hareketi olması olası değildir. Çünkü gerilerek hareket ettiren güç ya irade ya da gerilme yoluyla hareket eden başka bir cisim olacaktır. Bu durumda, sonuçta yine irade ile sonuçlanacaktır. Gökyüzündeki cisimlerin hareketinin irade ile hareket eden bir hareket ettiricinin bir ürünü olduğu belli olunca amaç ortaya çıkmıştır. Sonuçta iradeye dönüş olduğuna göre gerilme yoluyla hareket eden hareket ettiricileri koymanın ne yararı vardır?

Ya da gökyüzündeki cisimler gerilme ile hareket ediyor denecektir ki, bu durumda gerilme, hareketini aracısız olarak sağlayan Allah olacaktır, bu ise olanaksızdır. Çünkü gök cisimleri yalnızca cisim olmak ve Allah ise onun yaratıcısı olmak nedeniyle hareket etseydi, her cismin hareket etmesi gerekirdi. Böylece hareketin; cisimlerin diğerlerinden ayırt edildiği bir özel nitelik olması gerekirdi. İşte bu nitelik, hareket ettirici olmaya yakındır. İrade veya doğallığa gelince; Allah'ın bir şeyi irade yoluyla hareket ettirdiğini söylemek olası değildir. Çünkü onun iradesi cisimlere tek bir bağlantı içerisinde bağlanılır. Bu durumda hareket ettirilmek için neden özellikle o cisim belirtilmiş de diğeri belirtilmemiştir? Bunun hareket ettirilmenin amaçsız olması da olası değildir. Çünkü evrenin meydana gelmesi konusunda geçtiği gibi bu olanaksızdır.

Hareket eden bu cisimde göklerde hareketin başlangıcı olan herhangi bir özelliğin bulunması gerektiği kesinleştiğine göre, birinci kısım yani gerilme yoluyla hareketinvarsayım durumu hükümsüz olur.

Geriye hareket kendiliğindendir demek kalıyor. Bu ise olası değildir. Çünkü soyut olarak yaratılış, kesinlikle hareketin nedeni olamaz. Çünkü hareketin anlamı; herhangi bir yerden uzaklaşmak ve başka bir yeri istemektir. Cismin bulunduğu yer; eğer ona uygun ise oradan hareket etmez. Bunun için havayla dolu olan şeyin suyun yüzünden dibine doğru hareket etmez. Suyun dibine batırılacak olursa tekrar yüzeye doğru hareket eder, çünkü o en uygun yeri bulmuş ve durmuştur. Beraberinde yaratılışı da bulunmaktadır. Eğer uygun olmayan bir yere taşınırsa oradan çıkarak uygun olan yere gelir. Tıpkı hava ile dolu olan şeyin suyun ortasından havanın bulunduğu yere gitmesi gibi.

Devirli hareketin de kendiliğinden olması düşünülemez. Çünkü kaçılması gerektiği varsayılan her durum ve yer ona aittir ve doğal olarak kaçılan şey, doğal olarak istenilen olamaz. Bunun için hava ile doldurulmuş olan şey, suyun dibine dönmez. Yeryüzüne düşen taş da yeryüzünde durduktan sonra tekrar havaya dönmez. Geriye yalnızca üçüncü yol kalıyor ki, bu da iradeye bağlı harekettir.

İtiraz için biz şöyle deriz; Biz sizin görüşünüzden ayrı olarak hükümsüz olması için kanıt bulunmayan üç başka olasılık belirliyoruz;

Birincisi, gökyüzünün hareketinin, onun hareket etmesini isteyen ve devamlı olarak döndüren başka bir cismin zoruyla meydana geldiğini varsaymaktır. Bu hareket ettirici cisim küre olamaz daire de olamaz dolayısıyla gök olamaz. Budurumda onların “gökyüzünün hareketi iradeye bağlıdır ve gökyüzü canlıdır” sözleri hükümsüz olur. İşte bizim demek istediğimiz de budur. Bizim söylediğimiz cismin varlığı olabilirdir ve soyut anlamda dışında saymaktan öte uzaklaştırılma yolu yoktur.

İkincisi, şöyle denilebilir; Gökyüzünün hareketi gerilme  yoluyladır, başlangıcı ise Allah’ın iradesidir. Biz de deriz ki taşın yukardan aşağıya düşme hareketi de gerilme yoluyladır. Allah’ın onda hareketi yaratmasıyla, sonradan var olmaktadır. Canlı olmayan diğer cisimlerin hareketleri için de aynı söz söylenir.

Geriye yalnızca cisim olmak bakımından diğer cisimler de onunla ortak olduğu halde iradenin neden yalnız ona ayrılmış olduğunu sorarak, bu konuyu dışında saymak kalıyor.

Biz, herhangi bir şeyi benzerinden özelleştirmenin başlangıcı olmayan iradenin özelliğinden olduğunu, onların devirli hareketin yönünü belirleme ile kutup yerinin ve noktasının belirlemesinde özelliği bu olan bir niteliği tespit etmek zorunda olduklarını açıkladığımızdan bu konuyu yeniden tekrarlamıyoruz.

Sözün özü şudur; Bir özellikle kendini göstermeksizin yalnızca iradenin kendisine ilişmesi ile cismin ona ayrılması konusunda dışında gördükleri olasılıklar cismin bu nitelikle kendini göstermesi konusunda onların aleyhlerine döner. Çünkü biz deriz ki; Neden öyleyse göğün cismi, diğer cisimlerden ayırt eden bu özellikle öne çıkmıştır? Diğer cisimler de cisim olduğuna göre, niçin diğer cisimler de oluşmayan nitelik gökte meydana gelmiştir? Eğer bu soruya, “başka bir nitelikle” diye neden gösterilirse soru, diğer niteliğe de yönelir ve böylece sonsuza kadar uzar. Sonuçta “irade ile” diye hüküm vermek zorunda kalırlar. İlkelerde şeyi benzerinden ayıran ve benzerlerinden ona ayırıcı bir niteliği gerektiren esaslar bulunur.

Üçüncüsü ise, biz gökyüzünün herhangi bir nitelikle ona ayrıldığının ve bu niteliğin onların taşın yukarıdan aşağıya düşmesinde kabul ettikleri gibi hareketin başlangıcı olduğunu kabul ediyoruz. Ancak gökyüzü bu hareketin bilincinde değildir, tıpkı taşın düşerken düşmenin bilincinde olmayışı gibi.

Doğal olarak istenilen şeyden doğal olarak kaçılamaz” sözleri ise bir şaşırtmacadır. Çünkü meydanda, onlara göre, sayı bakımından birbirinden üstün yerler yoktur. Aksine cisim tektir, devirli hareketde tektir. Fiilen cismin de hareketin de parçaları yoktur. Parçalanma yalnızca kuruntuya dayalıdır. Bu yüzden hareket; herhangi bir yeri isteme veya herhangi bir yerden uzaklaşma değildir. Budurumda kendisinde devirli hareketi gerekli yapan herhangi bir özelliğin bulunduğu, bu özelliğin gereği; yer istemek olup, sonra o yere ulaşmak için hareket etmek şeklinde olmadığı ve hareketin kendisinin bu özelliğin gereği olduğu herhangi bir cismin yaratılması olasıdır.

Sizin, “her hareket herhangi bir yer aramak veya herhangi bir yerden, ayrılmaktır” sözünüz zorunlu ise, sanki yer aramayı doğallığının gereğiymiş gibi kabul etmiş olmaktasınız ve hareketin kendiliğinden amaçlanmış olmadığını, aksine ona aracı olduğunu iddia etmektesiniz. Biz de deriz ki; hareketin amacımahal istemek olmayıp aslındaamacın kendisi olması dışında görülemez, bunu olanaksızyapan ne vardır?

Budurumda ortaya çıkıyor ki; Her ne kadar onların söyledikleri olasılığın diğer olasılıklardan daha üstün geldiği sanılırsa da kesin olarak diğer olasılığın reddedilmesi kestirilemez. Budurumda göğün canlı olduğu konusundaki hüküm tam hüküm vermedir ve hiçbir dayanağı yoktur.

...

Yorumlar (0)
12
az bulutlu