banner4
16.04.2020, 17:17

CORONA VİRÜSÜN ÖĞRETTİKLERİ 

Dünyanın çok büyük bir kısmının beklemediği bir anda, aniden ve sinsice gündeme giren, son 2-3 ayda da zirve yapan bir virüs insanlığa çok şeyler öğretti.

Önce kendi içimizde öğrendiklerimize bir bakalım:

1- Bizim uzun yıllardır ihmal ettiğimiz bir ailemiz varmış. İşten güçten bir türlü zaman ayırıp yeterli ilgi/alâka göstermediğimizi fark ettiğimiz ailemiz, Ve her şeyden kıymetli ev ortamımız olduğunu yeniden öğrendik.

2- Bizimle yaşamasa ve hep aklımızda olduğunu sansak da, yine yeterli vakit ayıramadığımız, ayda belki 1-2 kerecik telefon açıp hatır sormakla görevimizi yaptığımızı zannettiğimiz aile büyüklerimiz. Bu dönemde onlara daha çok zaman ayırdık. Hatır sorduk.

3- Cebimizdeki paranın, kapının önünde duran arabamızın bir işe yaramadığını ve bunu bugüne kadar hiç düşünmediğimizi anladık. İyi bir yaşam sürebilmek için, helalinden yeterli paramızın olmasını gerekli ve yeterli sanıyorduk. Oysa yeterli değilmiş. 

4- Önce sağlık ve gıda gerekliymiş. Parayla sağlığa sahip olamaya bileceğimizi, aynı şekilde marketler kapalı veya kapalı değilse bile bu kez raflar boş iken yine cebimizdeki kağıt paranın yada cüzdanımızdaki limiti müsait kredi kartının hiçbir işe yaramayacağını öğrenmiş olduk.

5- İnsanımızın zorda kalınca maalesef önce ve sadece kendisini düşündüğünü gördük. Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir anlayışına ve inancına sahip bir dinin mensubu olduğumuzu unutuverdik. Yok yere panik yaptık. Oysa daha düne kadar ülkesindeki savaştan kaçan Suriyelileri eleştiriyorduk. Çok küçük bir sıkıntıyla karşılaşınca, vesveselerimizin ve ihtiraslarımızın esiri olduk, marketler- fırınlar önünde kavgalar ettik. Küçücük bir sıkıntıda kontrolümüzü kaybettik.

6- Kendimiz ve özellikle de iş-güç rahatlığı olanlarımız kendi irademizle evde kalmayı başaramadık; evden çıkması ve işine gitmesi gerekenlere imkan tanımadık; bana neci davrandık. Devletimiz, üstelik de hafta sonu İçin geçerli, sadece 2 güncük sokağa çıkma yasağı ilan edince, çok saçma, çok ağır ve haksızca eleştiriler yapmaktan geri durmadık, utanmadık ve yüzümüz kızarmadı.

7-  Devletimizin bize yaptığı “mümkünse evde kalın” çağrısına uymadık, duymazdan anlamazdan geldik; ama dünyanın her tarafında hemde fahiş fiyattan ücretle satılırken, bize ücretsiz verilecek olan maskelerin teslimi gecikince, efendiliğimizi ve aklı/mantığı bırakıp acımasızca ve hatta haddimizi aşarak devletimizi eleştirdik. Nankörlük yaptık. Yani hep almaya alışmışız biz, vermeye değil. Çok yazık. Ama sorsak her birimiz vicdanlı, mantıklı ve vatansever olduğumuzu iddia ettik hep. Oysa bu konuda 84 milyon nüfus olduğumuzu ve gerekirse sabretmemiz gerektiğini göz ardı ettik. Devletimize güvenmedik.

Kaldı ki, bizbize yeteriz kampanyası için, sanki başka bir ülkenin vatandaşları imişler gibi, hiç değilse bize sadece 10 liraya mal olacak devletimizin yanındayız mesajı vermeyi bile çok görüp, sanki devlete değil  de bir siyasi partiye yardım isteniyormuş gibi düşünerek ve bu şekilde algı yaratarak, sembolik bile olsa 10 TL bir SMS mesajı desteği bile vermedi çoğumuz. Ama bu desteği vermeyenlerin, diğer taraftan bedava maske almak istemeleri, gecikince de eleştirmeleri sizce yüzsüzlük değilmidir? Bu ne yaman çelişki böyle?

8- Daha düne kadar, kızdığımız, bağırdığımız, dövdüğümüz ve hatta öldürdüğümüz doktorlarımız şimdi kıymete bindi. Yüzsüzce ve pişkince alkışladık. Onların olmazsa olmaz derecede önemli ve ikamesiz olduğunu fark ettik. Oysa onlar her zaman toplumun en ağır işçileriydi, yeni farkettik.

9- Ünvanımız, maddi varlığımız, gücümüz, sosyal statümüz ne kadar büyük ve önemli olursa olsun küçücük bir virüs karşısında aciz durumlara düştük. Korkumuzdan evlere hapsolduk. Sağlığın ve özgürlüğün, başka herşeyden değerli olduğunu öğrendik.

Gelelim dünyada neler öğrendiğimize:

1- Süper güçlerin süperliklerinin bir işe yaramadığını gördük.

2- AB’nin içi boş, kelimenin tam anlamıyla kof bir birlik olduğunu gördük. En güçlü üyelerinin bile AB bayraklarını yerlere attıklarına, çöpe attıklarına şahit olduk. 

İtalya, İspanya ve Bulgaristan bunu daha yüksek volümden ifade ettiler. İyi de oldu.

3- Türkiye’mizin büyüklüğünü bir kez daha gördük. Gönderdiğimiz maske vb gibi sağlık malzemelerini taşıyan askeri nakliye uçaklarımızı, yardım ettiğimiz ülkelerin havalimanlarında, o ülkelerin bakanları adeta resmî törenle karşıladı. Hz. Mevlana’nın veciz sözüyle, ince mesajlar vererek yardımlarımızı teslim ettik. Düne kadar kendilerini bir halt gören o ülkelere, siz değil, biz büyük devletiz demiş olduk.

4- Bu dönemde TürkBirliği/Türk Keneşi’ni biraz daha öne çıkardık. Mesela Macaristan kendi talebi ve üye ülkelerin kabulüyle asli üye oluverdi. Oysa Macaristan Avrupa’nın göbeğinde ve bir AB üyesi. Bu esasen iyi bir mesaj da oldu.

5- Biz, AB üyesi ülkelerin yanında, NATO üyesi ülkelere de yardım gönderince, NATO merkezinden gelen bir açıklamada, Türkiye’nin bir NATO ülkesi olarak yardım ettiği yani bu şekilde birçok ülkeye NATO’nun yardım etmiş olduğu anlamındaki bir açıklamaya resmen “gülermisin ağlarmısın” dedik. Ancak esasen bu ayıp bile onlara yeter.

6- Türkiye olarak 40’tan fazla ülkeye yaptığımız, yükte ve pahada hafif, zamanlaması ve mesajı ağır olan yardımlarla, süper güçlere tam bir kapak yaptık. Süper güçlerin en başında gelen ABD bizden büyükelçiliğimiz aracılığıyla tıbbi ve sağlık malzemesi desteği istemek zorunda kaldı. 

Uluslararası ilişkilerdeki imaj ve ince mesaj açısından bunun anlamı sanıldığından daha farklı olduğunu ilerde daha iyi anlayacağız.

Nitekim bugün İtalya, İspanya, Bulgaristan, Macaristan vb gibi ülkelerde, özellikle halklar üzerindeki Türkiye ve Türklere yönelik bakış oldukça değişti ve giderek büyüyen bir sempati oluşmaya başladı.

Peki, dünyanın içinde bulunduğu mevcut konjonktürü de iyi okuyarak, bizim ülke olarak gerçekten süper güç olma yolunda bu aşamada yapmamız gerekenler nelerdir?

Yakın, orta ve uzun vadede yapmamız gerekenler:

1- Gıda, su ve sağlıkta akıllıca planlar ve proğramlarla kalıcı ve sürdürülebilir bir şekilde büyümek.

Burada, devletimizin planlamalarında üreticiye verilecek sair desteklere de yer verilmesi elzemdir.

2- Savunma Sanayiinde tam gaz devam.

3- Yenilenebilir enerjide, bilişim sektöründe, havacılık ve uzay sanayiinde vb dev atılımlar yapmak ve gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkı kapatmak.

4- Sivil ve askeri denizcilikte büyük ve hızlı adımlarla büyümek.

3 tarafımız deniz. Askeri alanda nispeten daha iyiyiz ama, sivil yani ticari alanda esamemiz okunmuyor dünyada.

Bugün gemilerimizin çoğu başka ülke bandıralı. Artık kendi ticari deniz filomuzu, kendi ülkemiz bandırası altında denizlerde/ okyanuslarda dolaştırmalıyız.

Eğer bunu başarırsak, ülkemizin büyümesinde olağanüstü bir sıçrama yaparız. Uluslarası ticarette, kendi deniz filosuna ve kendi bandırasına sahip bir ülke, süper güç olma yolunda 2-0 öne geçecektir.

3 milyon nüfuslu Panama’nın bandırasını daha ne kadar taşıyacağız? Sonsuza kadar mı?

Neyse önündeki hukuki, mali, siyasi, ulusal veya uluslararası vs engeller oturup araştıralım. Tam zamanıdır. Kurulacak geniş katılımlı bir komisyon, siyasi otoriteye rapor hazırlayıp sunsun. 

Başlatalım artık bu çalışmaları da.

5- Türk Birliğini, mevcut konjonktürü de iyi kullanarak hızlıca büyütmek ve bu birlik içerisine Pakistan, Katar, Endonezya, Malezya ve hatta hep yanımızda duran Japonya gibi ülkeleri de alarak, AB ve NATO örneklerinde olduğu gibi, kendi ekonomik, askeri ve siyasi birliklerimizi kurmak. Hatta bu çerçevede kendi Birleşmiş Milletlerimizi kurmayı bile gündeme almalıyız.

6- Türk Birliği/Türk Keneşi bölgesinde, aramızdaki ticari ilişkilerde dolar yerine Türk Lirası kullanmak için gerekli çalışmaları başlatmak.

Burada maddeler halinde sıraladıklarımız, elbetteki bugünden yarına hemen çözülebilecek değildir. Ancak bir yerden de başlamak gerekir. Bugün planlı-programlı bir şekilde başlarsak engeç 30 yıla kalmaz hepsini çözmüş oluruz. Buna en güzel örnek, savunma sanayiinde geldiğimiz aşamadır.

Her zaman diyoruz: Hiç birşey hayal değildir. Statükoculukla, korkaklıkla, tembellikle bir yere varamayız. Birlik beraberlik içerisinde, inanarak, çalışarak, birbirimize güvenerek ve destek vererek herşeyi başarırız Allah’ın izniyle. Yoksa başaran ülkeler bizden daha mı akıllı ya da daha mı cesur? Neyimiz eksik bizim?

Kaldı ki 21’nci yüzyıl bizim yüzyılımız olacaksa, ki olacak, o halde başarmak zorundayız.

Başaracağız da.

Selam, sevgi ve saygıyla!..

Yorumlar (4)
ALİ YÖRÜR 4 yıl önce
SLM MEHMET HOCAM MÜKEMMEL BİR YAZI TEBRİKLER ALİ YÖRÜR
Osman ÇANŞALI 4 yıl önce
Çok beğendim. Tebrik ederim Mehmetciğim. Eline ve emeğine sağlık. Sağlıklı ve sabırlı günler dilerim.
Mahmud Üstündal 4 yıl önce
Saygıdeğer üstadım, yazınızı bir solukta okudum. Net ve samimi tespitler. Sesinizi herkesin duymasını dilerim. Elinize, yüreğinize, emeğinize sağlık. Tebrik ve teşekkür ederim. Saygılarımla.
Nurettin CENGİZ 4 yıl önce
Biz altmış beş üstü yasaklılara bir moral olmasının çok ötesinde gerek uyulması gerekse aile,çevre,toplumsal ilişkiler ile devletimize karşı ne denli duyarlı olmamızın edebi bir şekilde kale alınması sorumluluğumuzun hiçbir zaman ihmale gelmeyecek uyarılarına teşekkür ve tebriklerimiz yeterli kalır mı bilemiyorum selam ve saygılarımla.
12
az bulutlu