banner4
18.12.2019, 15:39

FELSEFECİLERİNTUTARSIZLIĞI-2

Ünlü İslam bilginlerinden biri olan İmamGazali'nin, asıl adı “Tehâfüt El-Felâsife” olan “Felsefecilerin Tutarsızlığı”adlı kitabını, günümüz diliyle ve her düzeyde kişilerce de anlaşılabilir biçimde kitabın ana anlamları korunarak bazı açıklamalarlabirlikte, söz konusu yapıtın yazı serisi şeklinde köşemde okuyucularla paylaşmayadevam ediyoruz.

Uğraş bizden, başarı Allah’tan...

İKİNCİ ÖNSÖZ

İyi bilinmelidir ki; felsefecilerle diğer akımlar arasındaki ayrılık üç kısımdadır;

Birinci kısımda; bu konudaki tartışma soyut sözlere yöneliktir. Onların; tüm evrenlerin yaratıcısına öz adı vermeleri “oysaki Allah onların sözlerinden yüce, uzak, öte ve dışındadır” sonra da özü; konu olmayan varlık şeklinde, yani kendisini ayakta tutacak bir desteğe muhtaç olmayan ve kendi özvarlığıyla var olan diye yorumlamaları gibi. Onlar yer kaplayan özlerle diğer akımların demek istediği şeyi dememişlerdir.

Biz bu bölümün tutarsızlığı konusuna girmeyeceğiz. Çünkü kendiliğinden var olmanın anlamı üzerinde birleşildiğine göre, söylenecek söz, öz isminin bu anlamda kullanılıp kullanılmayacağına bakmak üzere sözcük açısından araştırmaya kalmaktadır. Eğer sözcük bakımından öz isminin bu anlama kullanılması uygun düşerse, dinsel hükümlerde bu sözcüğün kullanılmasının uygun olup olmadığı konusu İslam hukuku açısından araştırmalara dönük olur. Çünkü isimlerin kullanılmasının yasaklanmış veya dine uygun oluşu, ancak dinselhükümlerin bilinen hükümlerindebelirttiği kurallarından öğrenilir.

Belki siz diyebilirsiniz ki; bu konuyu kelamcılar (aklı temel kabul eden akımı savunanlar) nitelikler konusunda söz etmişlerdir, ancak İslam hukukçuları, İslam hukuku bilgisinde bu konuya girmemişlerdir. Sana gereken şey; sorunların gerçeğini gelenek ve törelerle karıştırmamaktır. Biliyorsun ki bu konu, bir sözün anlamının isimlendirilen konuya uygun düşüp düşmediğinin araştırılmasından oluşur. Bu ise fiillerden herhangi bir fiilin uygun olup olmaması durumununaraştırılması demektir.

İkinci kısma gelince; bu konuda onların görüşleri dinsel esaslarla kesinlikle çatışmaz ve bu konuda onlarla tartışmak, Nebilerin ve Resullerin “Allah'ın dua ve iyiliği onların üzerine olsun” doğrulanması için zorunlu olan konular değildir. Şu sözleri gibi: Ay tutulması; yeryüzünün, güneş ile ay arasına girmesiyle ayın ışığının yok olmasından oluşur. Çünkü o, ışığını güneşten alır. Yeryüzü küre biçimindedir. Gök, onu her yandan çevreleyip kuşatır. Ay, dünyanın gölgesine düşünce güneşin ışığı ondan kesilir. Tıpkı şu sözleri gibi: Güneş tutulmasının anlamı; ayın büyüklüğünün ona bakanla güneş arasına girmesinden oluşur. Bu, her ikisinin bir dakika içerisinde aynı noktada birleşmelerinden dolayıdır.

Biz bu yöntemin tartışılmasına girmeyeceğiz, çünkü amacımızla ilgisi yoktur. Bu konuları tutarsızlıkbakımından tartışmaya girmenin dinsel görev olduğunu sanan kimse, dine karşı suç işlemiş gibi dinin durumunu etkisizleştirir. Çünkü bu konular hesaba ait ve geometrik kanıtlara dayanmaktadır ve o konudazaten herhangi bir kuşku da yoktur. Bu konularda bilgi sahibi olup kanıtlarını araştıranlar, ayın ve güneş tutulmasının sürelerini, ölçülerini ve tutulmanın gidip aydınlanıncaya değin ne kadar kalacağını haber veren kimseye, “bu, dinsel hükümlere aykırıdır” denirse, o kimse bu konuda kuşkuya düşmez, aksine dinsel hükümler konusunda kuşkuya kapılır. Dinsel hükümlere, dinsel hükümler yolunun dışında yardım etmek isteyen kimsenin zararı; Dinsel hükümlere, dinsel hükümler yoluyla darbe vurmak isteyen kişinin zararından daha çoktur. Gerçekten, “Akıllı düşman bilgisiz dosttan daha iyidir” deyişi oluşmuştur.

Resulullah bir sözünde; “Doğrudur ki güneş ve ay Allah'ın ayetlerinden iki ayettir, hiçbir kimsenin ölümü veya yaşaması için tutulmazlar. Siz güneş ve ayın tutulduğunu görürseniz Allah'ı anmaya ve namaza koyulun” diye demiştir. Bununla din bilginlerinin söyledikleri nasıl uyuşur, denilirse; biz deriz ki, bu Resulullah sözünde onların söylediklerine aksi olan bir şey yoktur. Çünkü yalnızca güneş ve ay tutulmasının bir kişinin ölümü veya yaşamıyla ilgisi olmadığını belirtmektedir. Güneş ve ay tutulması sırasında namaz kılma söylemi konusuna gelince; güneşin doğuşunda, batışında ve geçip gitmesinde namaz kılmayı bildiren bir din için; güneş tutulması sırasında namaz kılma söylemi ve bunu doğru işler olarak bulması niçin uzak görülen olsun ki.

Resulullah’ın sözünün sonunda “ancak Allah'ın gücünün bir şeyde meydana geldiğinde o, kendisine boyun eğer” diye bildirildiği aktarılmaktadır. Bu da güneş tutulmasının Allah'ın gücünün meydana çıkması nedeniyle boyun eğmesinigösterir denilirse, biz deriz ki; bu son eklemenin Resulullah’ın sözünde belirtildiği konusundaki aktarım açık değildir ve aktaranın yalanlanması gerekir. Söylenti edilen Resulullah’ın sözü bizim belirttiğimiz kadardır.

Hem doğru olsa bile, onu değişik anlamlarda yorumlamak, mutlak emirlere, bilgisel gerçeklere karşı büyüklenmekten daha az kötüdür. Nice mucizeler vardır ki; bu derece net değilken akla ait kanıtlarla değişik anlamlarda yorumlanmıştır.

Dinsizleri en çok sevindiren şey; Allah'ın hükümlerini destekleyenkişinin,bu ve benzeri konuların dinsel hükümlere aykırı olduğunu açıklamasıdır. Böylece onlar için bu gibi konular koşul olarak öne sürülürse dinsel hükümleringeçersizliğini ileri sürmelerinikolaylaşır.

Durum böyledir. Çünkü evrenin sonradan var olma veya   başlangıcı olmayan olduğunu araştırdıktan sonra, sonradan var olduğu kanıtlanınca; onun küre biçiminde veya yayvan olması veya altıgen biçiminde olması veya sekizgen olması farksızdır. İsterse gökyüzü ve onun altında bulunanlar felsefecilerin dedikleri gibi on üç kattan oluşsun, ister daha az olsun farksızdır. Bu konulara göz atmanın dinselbilgiler konusuna bağlantısı, soğanın tabakalarına ve sayısına ve narın tanelerinin sayısına bakmak gibidir. Amaç ne şekilde olursa olsun, bunların yalnızca Allah'ın fiili olduğunu kabul etmektir.

Üçüncü kısım ise; o konuda tartışmanın dinsel kurallardan bir kuralı ilgilendirdiği konusudur. Bu, evrenin  sonradan var olması, yaratıcının nitelikleri, bedenlerin ve bedenlerin tekrar dirilişinin açıklanması konularında söz söylemek gibidir. Onlar tüm bunları inkar etmişlerdir.

İştefelsefecilerin görüşlerinin sapkınlığının açıklanması gereken konular bu ve benzeri konulardır, diğerleri değil.

ÜÇÜNCÜ ÖNSÖZ

İyi bilinmelidir ki; bu kitabı yazmaktan amaç,felsefeciler konusunda inancı iyi olanların iyi niyet besleyenleri ve felsefecilerin yöntemlerinin çelişkiden uzak olduğunu sananları, onların tutarsızlık yönlerini açıklayarak uyarmaktan oluşur. Bunun için ben onlara karşı itiraz konusunda, yalnızca iddia ve kanıtlayan kimsenin karışması gibi değil, onların kesin olarak inandıkları şeyleri çeşitli kanıtlarla geçersizliğiniortaya çıkarmaktır. Onları, bazen Mutezile görüşüne (İslam’ı aklın ışığında açıklayıp temellendirmeye çalışan büyük kelam akımı), bazen Kerramiyye (Allah kendi bakımından üst taraftadır. Allah’a öz denebilir. Kendisi ve özü birdir. Allah için karışıklık, inme ve değişme uygundur, İbni Kerram’ın bu düşüncelerinden ötürü Kerramiyye görüşü, Allah’ı bir cisim gibi gören ve Allah’ı insana benzeten sapık görüş sayılır.) görüşüne, bazen de Vakıfiyye (Kur’an’ın yaratılmış olduğu konusunda durmayı, susmayı tercih edenlerin aldıkları isim) görüşüne dayanarak kanıtlarla tutarsızlıklarını ve çelişkilerini ortaya çıkarmaktır. Bu konuda özel bir görüşe dayanarak hareket etmeyeceğim. Aksine tüm akımları birleştirerek onların üzerinekanıtlarımlagideceğim. Çünkü diğer akımlar, çoğu kez bizim inançlarımızın ayrıntısı konusunda bize karşı durmuşlardır, bunlar ise dinin kurallarına sataşmaktadırlar. Öyleyse biz de onlara topluca karşı çıkalım. Çünkü tartışma anlarında kinler ortadan kalkar.

...

Yorumlar (0)
12
az bulutlu