banner4
10.01.2020, 09:42

FELSEFECİLERİNTUTARSIZLIĞI-11

İmamGAZALİ

Tehâfüt El-Felâsife (Felsefecilerin Tutarsızlığı)

...

Deriz ki; Her iki anlatımdan asıl olarak anlaşılan; bir şeyin varlığı ve bir şeyin yokluğudur. İki sözü birbirinden ayıran üçüncü duruma gelince bu; bize kıyasla gerekli olan bir bağlantıdır. Şöyle ki; biz gelecekte evrenin yok olmasını varsayarsak, sonra ona ikinci bir varlık varsayarsak, o zaman, “Allah vardı ve evren yoktu” diyebiliriz ve ister ilk yokluğu demiş olalım, ister varlıktan sonraki gelecek olan ikinci yokluğu demiş olalım, sözümüz doğrudur. Bunun bir ilişki olduğunun belirtisi şudur; gelecek aynıyla geçmiş olabilir ve onun için geçmiş sözü kullanılabilir. Tüm bunların nedeni zannın, başlangıç için bir öncelik varsaymadan bir başlangıcın varlığını anlamaktan çaresiz kalmasıdır. Zannın varsaymaktan uzak durmadığı “öncelik” öyle sanıyoruz ki, kesin var olan bir şeydir ve o da zamandır. Bu çaresizlik, tıpkı zannın sözgelimi başın sırasından sonra cisimlerin son bulmasını, üstü olan bir yüzey olmadıkça varsaymaktan çaresiz olması gibidir. Zihin evrenin ötesinde dolu veya boş bir yerin varlığını var zanneder. Ama ona, evrenin yüzeyinin üstünde bir üst, onun ötesinde bir boyut yoktur denildiğinde zan bunu kabul edip boyun eğmekten kaçar, tıpkı evrenin varlığından önce kesinleşmiş bir varlık olan “öncelik” yoktur dendiği zaman, zannın bunu kabulden kaçınması gibi. Sonuçta evrenin üzerinde boşluk varsaymak ki bu, sonu olmayan bir sonralıktan oluşur konusunda zan yalanlanabilir ve ona şöyle denebilir, “boşluk, kendiliğinden anlaşılmaz, sonralık ise çapı birbirinden uzaklaşan cisimlere bağlıdır. Eğer cisim sonlu ise ona bağlanan sonralık da sonludur. Öyleyse boşluğun ve doluluğun anlaşılmaz olduğu kesinleşmiştir ve evrenin ötesinde boşluğun da doluluğunda bulunmadığı kanıtlanmıştır.” Zan bu görüşü kabule yanaşmaz. Aynı şekilde denilebilir ki: Nasıl ki mahal bakımından sonralık, “cisme” bağlı ise, zaman bakımından sonralık da “harekete” bağlıdır.

Çünkü, nasıl bulunulanyer; cismin boyutlarının belli olmasından oluşuyorsa, zaman da hareketin devamından oluşur. Nasıl ki, cismin boyutlarının sonlu olduğu konusunda getirilen kanıtlar, yerin ötesinde yer bakımından bir sonralığın var sayılmasını engelliyorsa, hareketin iki tarafı bakımından sonlu olduğuna dair getirilen kanıtlar da zamanın ötesinde, zaman bakımından bir sonluluğun var sayılmasını “her ne kadar zan bunu hayal etmeye ve varsaymaya girişip ondan kaçınmazsa da” önlemektedir. Zaman boyutu, ilgi yönünden öncelik ve sonralık diye bölümlenen “zaman” bakımından sonralıkla, belirtildiği zaman üst ve alt diye bölümlenen “yer” bakımından sonralık arasında fark yoktur. Kendisinin üstünde bir üst bulunmayan üstün kabulü uygun ise, kendisinden önce bir öncelik bulunmayan öncenin varlığının ve kesinliğinin kabulü de “üst konusunda olduğu gibi” zihinsel kurgu olarak ve öyle zannederek uygundur. Bunu kabul etmek gereklidir, üzerinde düşünülmelidir. Çünkü onlar, evrenin ötesinde ne boşluğun ne de doluluğun bulunmadığı konusunda birleşmişlerdir.

Denilirse ki; bu karşılaştırmadabir yanlışlıksöz konusudur. Çünkü evrenin üstü veya altı yoktur, o küre biçimindedir. Kürenin ise üstü ve altı yoktur. Eğer bir yere üst adı verilmişse bu, senin başından sonra üstünde olmasındandır. Diğer yöne alt adı verilmişse ayağından aşağıya alta gelmesindendir. Bu isim, sana olan bağlantısıyla belirlenmektedir. Sana göre alt olan yön, senden başkasına göre üsttür. Çünkü sen yer yuvarlağının öbür tarafında bir insan var sayarsan ve onun ayağının tabanı senin ayağının tabanına gelecek şekilde durmuş kabul edersen, sana göre üst olan yön ona göre alttır. Üstelik senin gündüz gökyüzünün bölümlerinden üst diye belirlediğin yön; yerin altında gecedir. Yerin altında olan kısım, dönerek yerin üstüne gelebilir. Evrenin varlığının başının sona dönmesi düşünülemez bu; bizim, iki tarafından biri kalın, diğeri ince bir tahta varsaymamız ve “kendi anlatımımızla” inceden sonra gelen kısmı üst, diğerine alt dememiz gibi bir varsayımdan oluşur. Böyle bir varsayımla evrenin bölümlerinde kişisel bir ayrılık ortaya çıkmaz. Bunlar yalnızca ayrı ayrı isimlerdir. Bu adlandırmanın dayanağı tahtanın şeklidir. Öyleki tahta parçasının konumu aksine çevrilirse isim de aksine çevrilir. Ancak evrenin kendisi değişmez. Öyleyse üst ve alt sana özgü birer nitelendirmedir. Evrenin bölümleri ve yüzeyleri bununla değişmez. Evrenden önce var olan yokluk ile evrenin varlığının ilk sonu, onun kendisine özeldir, değişik bir başka şekle girmesi düşünülemez. Böylece evrenin yok olması anında var sayılan yokluk da, ona sonradan ilişen yokluktur, önceden olması düşünülemez. Bu durumda birisi önce, ikincisi son olan evrenin sonundaki iki yöndurağan ve onun kendisine bağlı yönlerdir. Evrene bağlantıların değişmesiyle onların da, öncelik ve sonralık değişmesi düşünülemez. Üst ve alt ise bunun aksinedir. Bundan dolayı bizim “evrenin üstü ve altı yoktur” dememiz olası olduğu halde, sizin “evrenin varlığı için önce ve sonra yoktur” demeniz ise olası değildir. Evren için önce ve sonra durağan olduğuna göre; zamanın önce ve sonra sözcükleri ile belirtilenden başka bir anlamı bulunmadığı açıktır.

Deriz ki; Arada hiçbir fark yoktur. Çünkü üst ve alt sözlerinin belirlenmesi amaç değildir. Biz bu sözden vazgeçiyor iç ve dış sözlerini kullanıyoruz ve diyoruz ki; evrenin içi ve dışı vardır. Ancak evrenin dışı doluluk mudur, boşluk mudur. Felsefeciler diyeceklerdir ki:  Evrenin içerisinde ne doluluk, ne de boşluk vardır. Eğer siz dış ile evrenin her iki yüzeyini demek istiyorsanız onun dışı vardır. Eğer başka bir şeyi demek istiyorsanız onun dışı yoktur. Bize, “evrenin öncesi var mıdır” denildiği zaman da aynı şekilde biz şöyle deriz: Bu anlatımla evrenin varlığının başlangıcı, yani evrenin o noktadan başladığı bir başlangıcı var mıdır demek istiyorsanız, bu anlamda onun bir “önceliği” yani başlangıcı vardır. Tıpkı evrenin şu şekilde yorumlanan bir dışı olduğu gibi, evrenin dışı; açılmış olan yönü ve kesişmiş olan yüzeyidir. Eğer siz “önce” ile evrenin varlığının başladığı bir noktanın dışında başka bir şey demek istiyorsanız o zaman evrenin “önceliği” yoktur. Tıpkı evrenin dışı ile, yüzeyin dışında başka bir şey denildiği zaman, “evrenin dışı yoktur” dendiği gibi. Eğer önceliği olmayan bir varlığın başlangıcının düşünülemeyeceği söylenirse, dış olmayan bir cismin varlığının sonsuzluğunun düşünülemeyeceği de söylenir. Eğer sen, “evrenin dışı; onun kesişmiş olan yüzeyidir başkası değildir” dersen, biz de “evrenin öncesi;varlığının başlangıcıdır, bu noktadan başkası değildir” deriz.

Geriye şöyle dememiz kalıyor; “Allah'ın varlığı vardı ve onunla birlikte evren yoktu.” Bu söz de aynı şekilde başka bir şeyin kabulünü gerektirmez. Onun, zannın uydurması olduğunu gösteren şey, onun zaman ve mekana ait olmasıdır. Çünkü karşıtımız olan felsefeciler, her ne kadar cismin başlangıçsız olduğuna inanırsa da, zannı onun sonradan var olduğunun varsayılmasına boyun eğer. Biz de, her ne kadar cismin sonradan var olduğuna inanıyor isek de, zannımız onun başlangıcı olmayan olarak varsayılmasına boyun eğebilir. Bu cisim konusunda da böyledir. Zamana döndüğümüzde, karşıt felsefeciler; öncesi olmayan bir zamanın sonradan var olduğunu varsayamaz. Oysaki inanılanın aksini varsayım olarak zanna yerleştirmek olasıdır. Ancak bunu felsefecilerin zaman görüşünü zanna yerleştirmek olası değildir. Tıpkı mekanda olduğu gibi. Çünkü cismin sonluğuna inananla inanmayanın her birisi; ötesinde boşluğun ve doluluğun bulunmadığı bir cismi varsaymaktan çaresiz kalır, üstelik zannı bunu kabule yanaşmaz. Ancak denilir ki; kanıta dayanak ettiği için sonlu bir cismin varlığını belli akıl engellemezse de onu zannetmeye de ilgi göstermez. Aynı şekilde denilir ki, belli akıl; kendisinden önce bir açıklığın bulunmadığı bir varlığın olabilir oluşunu yasaklamaz.

Eğer zan onu kabul etmekte çaresiz kalırsa, ona yanaşmaz. Çünkü zan, sonlu bir cismin yanısıra kesin başka bir cismin bulunduğuna alışkın olduğu veya bir hava ile birlikte boşluk düşündüğü için, görülmeyen konusunda buna olanak vermemiştir. Aynı şekilde zan; sonradan var olan birini ancak bir şeyden sonra kabule alışmıştır. Bunun için de öncesi olmayan bir varlığı sonradan var saymaktan “ki var olup da yok olan şeyin kendisidir” kaçınmıştır. İşte yanılgının nedeni budur, ona direnme, bu çekişme ile meydana gelmiştir. Başarıya ulaştıran Allah'tır.

....

Yorumlar (0)
12
az bulutlu