banner4
04.02.2020, 11:56

FELSEFECİLERİN TUTARSIZLIĞI-19


İmam GAZALİ
Tehâfüt El-Felâsife (Felsefecilerin Tutarsızlığı)
... 
Üçüncü Şekil; Felsefecilerin kuralına göre işi yapan, etken ile fiil arasında ortak olan bir koşuldan dolayı evrenin Allah'ın fiili olmasının olanaksız oluşuna aittir. 
Şöyleki; Felsefeciler, “birden, ancak bir çıkar, ilk başlangıç her bakımdan birdir, evren ise çeşitli şeylerden bir araya gelmiştir dolayısıyla, onların kuralı uyarınca evrenin Allah'ın fiili olması düşünülemez” dediler. 

Eğer felsefeciler derlerse ki; Evren, Allah’tan aracısız olarak tümüyle meydana gelmemiştir, ondan meydana gelen bir tek varlık vardır ve o salt akıldır. Yani, o kendi özvarlığı olan nefsiyle vardır, yer kaplamayan soyut bir özdür, hem kendi nefsini hem de ilkesini bilir. Bu öze, din dilinde “melek” adı verilir. Ondan üçüncü bir varlık meydana gelir, üçüncüden dördüncü ve böylece aracılı olarak varlıklar çoğalır. 

Fiilin farklılığı ve çokluğu öfke gücüyle yaptığımızın aksini, “aşırı istek gücüyle yapmamız gibi” ya etken gücün farklılığından dolayı olur veya “güneşin yıkanan giysiyi soldurduğu halde insan vücudunu karartması, bazı maddeleri erittiği halde bazılarını sertleştirmesi gibi” maddelerin farklılığından dolayı olur veya “fiilin farklılığı ve çokluğu” bir marangozun testere ile biçmesi, keserle yontması ve matkap ile delmesi gibi araçların farklılığından olabilir ya da fiilin farklılığı ve çokluğu, “herhangi bir fiili işleyip sonra o fiilin diğerlerini yapması böylece fiilin çoğalması gibi” aracı ile olur. 

Bu kısımların hepsi de ilk başlangıç bakımından olanaksızdır. Çünkü onun kendisinde farklılık, ikilik ve çokluk yoktur. Gerçekten ileride Allah’ın birliği kanıtlarında bu konu gelecektir. Ortada maddelerin farklılığı da yoktur; Çünkü, sözgelimi ilk nedenle oluşan, nedenli diye söylenen şey, ilk maddedir. Araçların farklılığı da yoktur; çünkü derece bakımından Allah ile birlikte olabilecek hiçbir varlık yoktur. Çünkü söz, ilk aracın meydana getirilmesi konusundadır. Öyleyse geriye “daha önce geçtiği gibi” Allah’tan aracılık yoluyla meydana gelen evrenin, çokluktan oluşması konusu kalıyor. 

Deriz ki; Bu görüşten, evrende birlerden birleşik bir şeyin bulunmaması, tüm var olanların tekler durumunda olması zorunluluğu doğar. Her tek ise, kendinin üzerinde bir başka birin nedenle oluşanı ve kendinin altındaki bir başka birin de nedenidir. Sonunda yükselme yönünden nedeni olmayan nedene kadar uzanıp gittiği gibi nedenli olmayan nedenliye kadar uzanıp gider. Ama durum böyle değildir. Çünkü, onlara göre cisim; şekil ve maddeden bileşiktir ve bu ikisinin birleşmesiyle tek bir şey olmaktadır. İnsan cisim ve ruhtan bileşiktir, bunlardan birisinin varlığı diğerinden değildir. Her ikisinin de varlığı bir başka nedendendir. Felsefecilere göre, gökyüzü de öyledir. Gökyüzü ruh sahibi bir katı cisimdir. Ancak ruh cisimden, cisim de ruhtan var olmamıştır. Her ikisi de kendilerinden ayrı bir nedenden meydana gelmişlerdir. Öyleyse bu bileşik şeyler nasıl var olmuşlardır? Tek bir nedenden mi? Bu durumda “birden yalnızca bir doğar” sözleri gerçek dışı olmaktadır. Yoksa bileşik bir nedenden mi? Bu durumda da soru, nedenin bileşimine yöneltilir. Sonuçta, zorunlu olarak bileşik ile basit karşı karşıya gelir, çünkü ilke basittir, diğerinde ise birleştirme vardır. Bunların ikisi ise ancak birleşince düşünülebilir. İkisi birleştiği zaman da “birden ancak bir meydana gelir” sözleri gerçek dışı olur. 

Denilirse ki; bizim görüşümüz bilinirse, bu konuda sorun ortadan kalkar. Çünkü bizim görüşümüze göre varlıklar belirtiler ve şekiller gibi bir yerde bulunan ve bir yerde bulunmayan diye ikiye bölünürler. Bu da “cisimler gibi” başkaları için yer olan ve “kendiliğinden var olan özlerden oluşan varlıklar gibi” başkaları için yer olmayan diye ikiye bölünür. Bu da cisimlere etki eden “ki biz onlara ruhlar adını veriyoruz” ve cisimlere etki etmeyip ruhlara etki eden “ki biz bunlara da soyut akıllar adını veriyoruz” diye ikiye ayrılır. 
Belirtiler gibi herhangi bir yerde yer eden varlıklara gelince; bunlar sonradan var oldukları gibi, nedenleri de sonradan var olanlardır. Sonunda bir bakıma sonradan var olan, bir bakıma devamlı olan bir ilkeye kadar uzayıp gider. Bu ilke devirli harekettir. Sözümüz bu devirli hareket konusunda değildir, asıl sözümüz kendi nefisleriyle var olup da bir mahalde yer etmeyen esaslar üzerindedir. Bunlar da üçe ayrılırlar: Birincisi cisimlerdir. Bu, kendiliğinden var olan ve bir mahalde yer kaplamayan esasların en düşük olanıdır. İkincisi ise soyut akıllardır. Bunlar cisimlere fiili ilişki veya onların doğasına karışarak ilişmezler. Bu ise, kendiliğinden var olan ve bir mahalde yer kaplamayan esasların en üstün olanıdır. Üçüncüsü ise ruhlardır. Bu, ortada yer alır. Çünkü cisimlere bir tür ilişki ile ait olur ki bu ilişki etki ve onda fiil halindedir. Üstünlük bakımından ortada yer alır. Çünkü o hem akıllardan etkilenir hem de cisimleri etkiler. 
Sonra cisimler on adettir dokuzu gök cisimleridir onuncusu ise ay cisminin içbükey uzantısında yer alan maddedir. Dokuz gök cisimleri canlıdırlar, onların cisimleri ve ruhları vardır. Belirteceğimiz gibi onların varlık içerisinde bir de sırası vardır: 

Şöyleki; İlk başlangıcın varlığından ilk akıl meydana gelmiştir. O kendi özvarlığı ile vardır, cisim değildir, cismin içine karışmış da değildir. O kendi nefsini ve kendi ilkesini bilir. Bunun için biz ona ilk akıl adını verdik. Ona ister melek densin, ister akıl densin, ister istenen herhangi bir isim verilsin isimlerin önemi yoktur. İlk aklın varlığından üç şey gerekli olur: Birincisi akıl, ikincisi en uzak göğün nefsi “ki bu dokuzuncu göktür” üçüncüsü en uzak gökyüzünün cismi. Sonra bu ikinci akıldan üçüncü akıl ve yıldızlar boyutunun özvarlığı ve cismi gerekli olmuştur. Sonra üçüncü akıldan dördüncü akıl ve Zühal “Satürn” yıldızının özvarlığı ve cismi gerekli olmuştur. Dördüncü akıldan da beşinci akıl ve Müşteri “Jüpiter” yıldızının cismi ve nefsi gerekli olmuştur. Bu sıralanma böylece gider, sonunda kendisinden aklın ve ay özvarlığının ve cisminin gerekli olduğu akla kadar uzanır. 
Bu son akıl; işte etken akıl adı verilen akıldır. Ay cisminin uzantısı “ki bu oluş ve bozuluşu olası olan maddenin kendisidir” etken akıldan ve gökyüzünün doğal yapılarından gerekli olmuştur. 

Sonra maddeler; Yıldızların hareketleri nedeniyle çeşitli karışımlarla karışırlar ve bundan; madenler, bitkiler ve canlılar meydana gelir. Her akıldan sonsuza kadar bir aklın gerekli olması zorunlu değildir. Çünkü bu akılların türleri çeşitlidir, birisi için durağan olan şey, diğeri için gerekli olmaz. 
Bundan  ortaya  çıkıyor ki; İlk başlangıçtan sonra, akıllar  on adettir, gezegenler ise dokuzdur. İlk başlangıçtan sonra yer alan bu büyük başlangıçların toplamı ondokuzdur. Yine bundan ortaya çıkıyor ki; ilk akıllardan her aklın altında; bir akıl, gökyüzünün özvarlığı ve cismi olmak üzere üç şey yer almaktadır. Bu yüzden her aklın ilkesinde kuşkusuz bu üçlem; akıl, göğün özvarlığı ve cismi bulunacaktır. İlk nedenlide ise çokluk ancak bir yönden düşünülebilir. Şöyleki; o ilk nedenli kendi ilkesini başlangıç düşünür ve kendi özvarlığını düşünür. O, kendisi bakımından varlığı olabilirdir, çünkü varlığının zorunlu olması kendisinden değil başkasından dolayıdır. Farklı üç anlam işte bunlardır. Üç nedenlilerden en yüce olana bu anlamlardan en üstünü olanının ilişiklenmesi gerekir. Dolayısıyla ondan “kendi ilkesini akletmesi nedeniyle” akıl ortaya çıkar. Böylece “kendi özvarlığını akletmesi nedeniyle de” ondan göğün özvarlığı olan nefsi ortaya çıkar. Varlığı kendisiyle olabilir olduğundan dolayı da ilk başlangıçtan göğün cismi ortaya çıkar. 

O halde şöyle demek gerekir; Başlangıcı bir olduğuna göre ilk nedenle oluşanda bu üçlem nereden meydana gelmiştir? Biz deriz ki: İlk başlangıçtan ancak bir şey meydana gelmiştir ve bu, kendi özvarlığını akleden aklın kendisidir. Başlangıcı akletmek buna başlangıç yönünden değil zorunlu olarak gerekli olmuştur, o akıl kendisi açısından var oluşu olabilirdir. Onun olabilir oluşu ilk başlangıçtan dolayı değil, kendi kendisinden dolayıdır. Biz birden birin ortaya çıkmasını uzak görmüyoruz. Başlangıç yönünden değil, kendisi yönünden nedenle oluşanın kendisi, bazı zorunlu durumları “göreceli veya göreceli olmayan olarak” gerekli kılar. Bu yüzden onda çokluk meydana gelir ve böylece çokluğun varlığının ilkesi olur. Buna göre bileşiğin basit ile buluşması olası olur: Çünkü, bileşik ile basitin kesinlikle birleşmesi gerekir. Bu da yalnızca bu yolla olası olur. Bu konuda hüküm verilmesi gereken konu budur. İşte onların görüşlerinin açıklanmasındaki sözleri bundan oluşur.
...

Yorumlar (0)
12
az bulutlu