banner4
01.02.2020, 12:04

FELSEFECİLERİN TUTARSIZLIĞI-18


İmam GAZALİ
Tehâfüt El-Felâsife (Felsefecilerin Tutarsızlığı)
... 
Yanıt olarak deriz ki; Tüm bunlar mecaz yoluyladır. Gerçek olan fiil, yalnızca irade yoluyla olandır. Bunun kanıtı şudur: Biz, meydana gelmesi iki şeye dayanan sonradan var olan birini varsayalım. Bunlardan birisi istenilerek, diğeri istenilmeden olandır. Akıl; fiili istenilerek olana bağlar ve sözcükte de bu böyledir. Çünkü bir insanı ateşe atıp öldüren kimseye öldüren kişi denir, ateşe öldüren kişi denmez. Üstelik onu öldüren “bu kişidir” denildiğinde bu sözü söyleyen doğrulanır. 
Eğer etken adı hem irade edene hem de irade etmeyene aynı şekilde veriliyorsa ve birisine aslı olarak, diğerine de benzetme yoluyla veriliyor değilse öldürme fiili; akıl, sözcük ve örf bakımından niçin irade edene bağlanılmaktadır 
Oysaki öldürmenin en yakın nedeni ateştir ve ateşe atan kimse ölenle ateşin arasını birleştirmekten başka bir şey yapmamıştır. Ne var ki ölenle ateşin arasını birleştirme fiili irade ile olduğundan ve ateşin etkisi de iradesiz olduğundan, ateşe atan kişiye öldüren kişi adı verilmiştir de ateşe öldüren kişi denmemiştir. Ateşe öldüren kişi denmesi ancak benzetme ile olasıdır. Bu da gösteriyor ki etken; fiilin kendisinden irade ile meydana geldiği kimsedir. Felsefecilere göre Allah; evreni yaratma fiili için irade ve seçme sahibi olmadığından, onun etkeni ve yaratıcısı da değildir, ancak mecaz yoluyla, evrenin etkeni ve yaratıcısı olabilir. 
Denilirse ki; biz Allah'ın etken olmasıyla, onun kendisinden başka her varlığın nedeni olduğunu ve evrenin ayakta durmasının ona bağlı bulunduğunu demek istiyoruz. Eğer Allah’ın varlığı olmasaydı evrenin varlığı düşünülemezdi. Tıpkı güneşin yokluğu varsayılacak olursa ışığın yok olması gibi. Eğer Allah’ın yokluğu varsayılacak olursa evren de yok olur. İşte Allah’ın etken olmasıyla bunu belirtiyoruz. Eğer karşıtlar bu anlama fiil adını vermekten kaçınıyorsa, isimlerin önemi yoktur, yeter ki  anlam açığa çıksın. 
Deriz ki; bizim amacımız bu anlama fiil ve beceri adının verilemeyeceğini açıklamaktır. Fiil ve beceri, yalnızca gerçek iradeyle meydana gelen şeydir. Siz ise fiilin gerçek anlamını kabul etmediniz ve yalnızca İslamcılara güzel görünmek için, fiil sözünü kullandınız. Oysaki din; anlamlardan boş olan söylemleri kullanmakla gerçekleşmez. Öyleyse Allah’ın fiilini açıklayınız ki sizin inandıklarınızın Müslümanların dinine aykırı olduğu açığa çıksın. Allah’ın evrenin yapıcısı olduğunu ve evrenin onun yapısı olduğunu söyleyerek aldatmacaya başvurmayınız. Çünkü bu, yalnızca söylediğiniz bir sözden oluşandır, onun gerçeğini ise kabul etmiyorsunuz. Bu konuda amaç; bu aldatmacayı açığa çıkarmaktan oluşur. 
İkinci Şekil; Felsefecilerin kurallarına göre fiilde koşulunun yok olmasından dolayı, evrenin Allah’ın fiili olmasının geçersiz kılınmasına aittir. 
Şöyle ki; Fiil, meydana getirmekten oluşur. Onlara göre evren, sonradan var olan değil başlangıcı olmayandır. Fiilin anlamı ise sonradan meydana getirilerek bir şeyi yokluktan varlığa çıkarmaktır. Bu ise başlangıcı olmayan için düşünülemez, çünkü var olanı yaratmak olası değildir. Bu durumda fiilin koşulu sonradan var olan olmaktır. Onlara göre ise, evren başlangıcı olmayandır, bundan dolayı başlangıcı olmayan, nasıl Allah’ın fiili olabilir? Allah onların söylediklerinden yüce uzak, öte ve dışında bir kavramdır. 
Denilirse ki; sonradan var olanın anlamı, yokluktan var olmaktır. Öyleyse etken; bir şey meydana getirdiği zaman, ona ilişik olarak kendisinden çıkan şey, salt varlık mıdır, yoksa salt yokluk mudur veya her ikisi birden midir? Biz bunu araştıralım. Ona ilişen şey; önceki yokluktur sözü gerçek dışıdır. Çünkü etkenin yokluğa etkisi yoktur. Ona ilişen şey hem varlık hem yokluk ikisi birdendir demek de, gerçek dışıdır. Çünkü yokluğun etkene kesinlikle ilişemeyeceği ve yokluğun yok olması nedeniyle hiçbir şekilde etkene muhtaç olmadığı açıktır. Geriye yalnız etkenden meydana gelen ve ona ilişen şeyin var oluş bakımından ilişmesi, ondan çıkan şeyin salt varlık olması ve etkene yalnızca varlığın bağlanılması konusu kalıyor. Çünkü sürekli olarak varlığın var sayılması sürekli bağın var sayılmasıdır. Bu bağ devam ettiği sürece, kendisine bağlanılan şey de etki bakımından devam edecektir. Çünkü etkene yokluk hiçbir şekilde bağlantılı olmamıştır. Geriye şöyle demek kalıyor: “Yokluk, etkene sonradan var olması bakımından ilişmiştir.” Sonradan var olmasının anlamı ise; yalnızca yokluktan sonra var olması ve yokluğun ona ilişmemesidir. Eğer “önceki yok oluş, varlık için bir nitelik sayılır, ona ilişen şey bütün varlık değil, özel ve yokluğun kendisinden önce olduğu bir varlıktır” denilirse buna şöyle denilir: Varlıktan önce yokluğun gelmesi etkenin fiili, yaratıcının yapısından dolayı değildir. Çünkü bu varlığın, etkenden çıkışı; ancak ondan önce bir yokluğun düşünülmesiyle düşünülebilir. Yokluğun önceliği ise, etkenin fiilinden dolayı değildir. Bu yüzden önceden bir yokluğun bulunması etkenin fiilinden değildir ve onunla ilişkisi yoktur. Fiil olması bakımından, önceki yokluğa koşul dayatmak; hiçbir şekilde etkenin etkisi olmayan bir şeye koşul dayatmaktır. 
Sizin, “var olanın, var edilmesi olası değildir” sözünüze gelince, eğer bununla var olanın yok olmadan sonra var olması yenilenmez demek istiyorsanız, bu doğrudur. Eğer bununla, varlığın var olan olması bakımından bir var eden ile var olması gerekmez demek istiyorsanız, biz varlığın var olan olması halinde, var olan olduğunu, yok olması halinde var olan olmadığını açıklamıştık. Çünkü bir şey ancak onun etkeni var edici olursa var olan olabilir. Yokluk halinde ise etken, var eden olamaz. Ancak bir şeyin ondan meydana gelmesi halinde etken, var eden olabilir. Etken var eden olduğu, nedenli var olan olduğu için, var etme onunla birliktedir. Çünkü var etme; var edenin var olana ilişmesinden oluşur ve tüm bunlar, var olma ile birliktedir, ondan önce değildir. Öyleyse eğer var etme ile denilen şey, etkenin var eden ve nedenlinin de var olan olduğu ilişme ise; var etme, ancak var olan içindir. Felsefeciler; “işte bunun için biz evren başlangıcı olmayan ve sonsuz olarak, Allah’ın fiilidir kararını verdik” dediler. Ondaki her durumun etkeni Allah’tır. Çünkü etkene iliştirilen şey, varlıktır. Eğer ilişki devam ederse, varlık devam eder, ilişki kesilirse varlık da kesilir. Yoksa sizin hayal ettiğiniz gibi, Yüce Allah’ın yokluğu var sayılırsa evren yine kalıcı olur değildir. Çünkü siz, Allah ile evrenin yapıcı ile yapı gibi olduğunu ileri sürdünüz. Yapıcı yok olduğu halde, yapı yine kalıcı kalır. Yapının kalıcı kalması; yapıcı ile değildir, aksine yapının bileşimini tutan kuruluk iledir. Eğer yapıda, sözgelimi su gibi tutucu bir güç bulunmazsa onu meydana getiren etkenin fiiliyle ortaya çıkan şeklin kalıcı kalması düşünülemez. 
Yanıt olarak deriz ki; Fiil; etkene sonradan var olması bakımından ilişir. Yoksa yokluğu bakımından veya yalnızca var olması bakımından ilişmez. Çünkü, bize göre fiil; etkene varlığın ikinci aşamasında ilişmez, o zaten vardır, aksine varlığın sonradan var olması halinde ilişir. Çünkü var oluş; sonradan var olma ve yokluktan varlığa çıkmadır. Eğer fiilden meydana gelme anlamı kabul edilmeyecek olursa; onun fiil olduğu da düşünülemez, etkene ilişmesi de düşünülemez. Felsefecilerin, “fiilin sonradan var olması; yokluk ile önünün alınmış olmasından dolayıdır, yoksa etkenin fiilinden veya yapanın yapmasından dolayı değildir” sözünüz böyledir ve doğrudur. Ancak bu “yokluk ile önü alınmış olmayı diyorum” varlığın etkeni, fiili olması için koşuldur. Yokluk ile önceden yokluk bulunmayan varlık, devamlıdır ve etkenin fiili olmaya elverişli değildir. Fiilin fiil olması için koşul öne sürülen her şeyin; etkenin fiili ile olması gerekli değildir. Çünkü etkenin kendisi, bilgisi, iradesi ve gücü işi yapan olmasının gereğidir ve bunlar etkenin ürünü değildir. Ancak fiil yalnız var olan için düşünülebilir. Bundan dolayı, etkenin varlığı, bilgisi, iradesi ve gücü, etkenin ürünü olmasa da, işi yapan olması için gereklidir.
Denilirse ki; Fiilin işi yapan ile birlikte ve ondan gecikmemiş olmasının uygun olduğunu kabul ettiniz. Dolayısıyla bundan, etken sonradan var olan ise fiilin de sonradan var olması, etken başlangıcı olmayan ise fiilin de başlangıcı olmayan olması zorunluluğunu kabul etmek sonucu doğar. Eğer siz, fiilin, işi yapandan zaman bakımından gecikmesini şart koşmuşsanız, bu olanaksızdır. Çünkü suda elini hareket ettiren kimsenin, elinin hareketiyle su da hareket eder. Ne ondan önce ne de sonra. Eğer su, sonra hareket etmiş olsaydı, el bir anda oynatılmadan önce su ile birlikte olurdu. Eğer el sudan önce hareket ettirilmiş olsaydı, su elden ayrılmış olurdu. Hareket ettiğini var sayacak olursak, suyun hareketi de aynı şekilde hem sürekli, hem de nedenli ve sonuçta yapılmış olur. Böylece bu, hareketin sürekliliği varsayımını engellemez. İşte evrenin Allah’a ilişmesi de böyledir. 
Deriz ki; Fiilin sonradan var olmasını kabul ettikten sonra “suyun hareketi gibi” fiilin etken ile birlikte olmasını olanaksız saymıyoruz. Suyun hareketi yokluktan sonra var olmuştur ve onun fiil olması uygundur. İster etkenin kendisinden sonra olsun, ister onunla birlikte olsun farksızdır. Biz yalnızca başlangıcı olmayan fiili olanaksız sayıyoruz. Çünkü yokluktan var olmayan şeye; fiil adını vermek salt benzetme yoluyladır, bir gerçeği yoktur. Nedenle birlikte  nedenle oluşana gelince; onların ikisinin birlikte sonradan var olması veya ikisinin birlikte öncesizlik olması uygundur. Gerçekten denilir ki: Öncesizlik bilgisi; başlangıcı olmayan Allah’ın bilen olması için bir nedendir. Bu konuda söylenecek söz yoktur. Söz, fiil adı verilen şeydedir. Nedenin nedenle oluşana, nedenin fiili adı, ancak benzetme olarak verilebilir. Üstelik fiil adı verilen şeyin koşulu; yokluktan meydana gelmiş olmasıdır. Eğer bir kişi, varlığı sürekli olan öncesizliğe, aşırı giderek başkasının fiili adını verirse, benzetmede aşırı gitmiş olur. Felsefecilerin, “eğer biz suyun hareketinin parmakla birlikte, sürekli ve öncesizlik olduğunu var sayarsak, suyun hareketi fiil olmaktan çıkmaz” sözünüze gelince, bu bir aldatmacadır. Çünkü parmağın harekette fiili yoktur, etken; parmak sahibidir, isteyen odur, eğer onu başlangıcı olmayan varsayacak olursak parmağın hareketi onun fiili olur. 
Bu bakımdan ki; hareketin her bir bölümleri yoktan sonradan var olmuştur ve bu bakımdan da fiil olmuştur. Suyun hareketine gelince “o, parmağın fiilidir” diyemeyiz, aksine o Allah’ın fiilidir. Her ne bakımdan olursa olsun, suyun fiil olması, sonradan var olmasındandır. Ancak onun var oluşu devamlıdır. Dolayısıyla o, sonradan var olması bakımından bir fiildir. 
Denilirse ki; Fiilin işi yapana ilişmesinin, tıpkı nedenle oluşanın nedene ilişmesi gibi onunla birlikte var olması bakımından olduğunu kabul ettiniz ve nedenin sürekli ilişmesini düşünmeyi kabul ettiniz. Biz, evrenin fiil olmasıyla Allah’a ilişmesini devamlı olan bir nedenli olmaktan başkasını söylemedik. Eğer siz buna fiil adını vermiyorsanız; anlam belli olduktan sonra isim vermelerde sıkışmaya gerek yoktur. 
Deriz ki; Bizim bu sorunda sizin bu isimleri yalnızca güzel görünmek için araştırmadan kullandığınızı açıklamaktan başka amacımız yoktur. Size göre, Allah gerçek etken değildir ve evren de onun gerçek fiili değildir ve bu fiil sözcüğünün adının kullanılışı sizin bakımınızdan gerçek değil, benzetmedir. İşte bu gerçek ortaya çıkmıştır.
...

Yorumlar (0)
12
az bulutlu