banner4
10.08.2020, 12:53

BİLGİSEL BOYUT-01 A. BİLGİ, BİLİM ve BİLİMSELLİK

İnsanoğlunun varoluşundan bugüne, temel sorusu, sorunu ve sorunsalı “Bilgi nedir” ve “Bilgi nasıl elde edilir?” olmuştur.

Bu sorunu çözebilmek için insan her çeşit yolu denemiş, kendini ve kendi dışındaki tüm şeyleri, evreni, doğayı, insanları, toplumu, düşünmüş, sorgulamış, incelemiş, sınamış ve bilgiye dönüştürmeye çalışmıştır.

O halde “bilgi” nedir?

İnsan duyu organları ile bu evreni algılar. Burada algılayan özneyle, algılanan nesne vardır. İnsan dış dünyanın yanında, kendi iç dünyasını da algılar. Kendi iç dünyası, insan için bir nesne olur. Bu nesneler duyumsama yolu ile insan beyninde izler bırakır. Bu bağlamda basit olarak, bu izler üzerinde yapılan zihinsel etkinliğe düşünme dersek, insan düşünme yoluyla soyutlanmalar yaparak kavramlara ulaşır, kavramlar arasında ilişkiler kurarak çıkarımlar yapar, yargılara varır.

Bu düşünme sürecinin sonunda oluşan ürüne ve düşünceye “bilgi” denir. Diğer bir deyişle, bilgi, insanın yöneldiği nesne, olgu ve olaylar arasında kurduğu ilişkiler sonucu, insan bilincinde oluşan düşünsel üründür.

En genel biçimiyle tanımladığımız bilgi kavramına, gündelik kullanım biçimi dışında, daha içerikli bir tanım kazandırmak için, gerçek, bilgi ile insan bilincinde oluşan çeşitli izlenim ve yanılsama ürünlerini özenle ayırmamız gerekir.

Bu aşamada bilgi, nesnel olanın, gerçeğine uygun biçimde bilinçteki yansıması ya da gerçeğine uygun olarak bilinçte yeniden üretimidir, biçiminde tanımlanır. Ancak, bu bilgi, insanın salt bireysel uğraşının bir ürünü olmayıp, tüm insanlığın emeği ile oluşturduğu, nesnel dünyanın yasalı ilişkilerinin, kendi düşüncesinde yeniden tasarlanıp üretilmesidir. Bir başka anlatımla bilgi, nesnel gerçekliğin kendisine uygun olarak insan bilincinde kavramlaşmasıdır.

Bilgi olayını daha yakından belirlemek istediğimizde, bilinç ile nesne arasındaki ilişkinin, farklı alanlarda ve farklı biçimlerde kurulduğunu görürüz.

Değişik ve farklı alanlarda bilme yönetimi değişkenlik göstermesi bakımından, edinilen bilgi dahi özelleşir ve ayırıma uğrar. Genel olarak bilim dünyasında kabul gören beş ayrı bilgi türünden söz edebiliriz.

1. Gündelik Yaşam Bilgisi

Bilinç ile nesne arasındaki ilişkinin, duyu ve algıyla birlikte kurulduğu bilgi türüdür. İnsanlar gündelik yaşamda gözlemleyip doğruluğunu saptadıkları tek tek olgu ve olaylar arasındaki ilişkilerden birtakım sonuçlar çıkartmıştır. Çoğu defa şimşek ve gök gürültüsünden sonra yağmur yağdığını izlediğinde “her şimşek görüldüğünde yağmur yağar”, ya da birkaç kez yeşil elmaların ekşi olduğunu görünce “yeşil elmalar ekşidir” genellemesi kolaylıkla yapılır.

Bu tür bilgiler gündelik yaşamımızı oluşturan ve deneyime dayanan bilgilerdir. Görüldüğü gibi burada tek tek olgu ve olaylar arasındaki bir nedensellik bağı kurulmuştur. Ancak bu nedensellik, akıl yoluyla temellendirilmediği için, o iki olay arasındaki belli bir zaman süreci içindeki ilişkide geçerli olmaktadır.

Başka bir anlatımla, bu bilgilerin doğruluğu, mantıksal yöntemlere ve bilimsel deneyime değil, sağduyu ve sezgiye dayalıdır. Bu nedenle gündelik bilgilerin doğruluğu ve geçerliliği, ilgili olduğu tek tek olgular ve olaylar ile sınırlı olup, genel geçer olma niteliği yoktur.

2. Dinsel Bilgi

İnsana özgü bir olgu olan din, insanın sınırlı ve ölümlü bir varlık oluşundaki konumuna bir karşılık bulma uğraşıdır. İnsanların salt ve sonsuz bir güce ve bir “yaratıcı”ya inanmanın doğal gereksiniminden ortaya çıkmıştır.

Başka bir anlatımla, insanların doğal ve toplumsal yetersizliklerinin yanısıra, doğaötesi ve maddeötesi gizemleri ya da gerçeklikleri algılama ve kavrama yansısı olarak, “yaratıcı, düzenleyici, yönetici ve her şeye gücü yeten bir varlık” inancı biçiminde oluşmuş ve gelişmiştir.

Din olgusu, insanın kutsal saydığı gerçeklikle ilişkisi olarak ya da kutsalın algılanış ve kavranış deneyimi olarak tanımlanır. Bu ilişkinin çerçevesini belirleyen inançlar, öğretiler, değer yargıları, davranış kuralları, dinsel hükümler ile uygulama biçimleri ve kurumsal yapılar ile birlikte bir inanç düzeni oluşmuş olur. Bu bağlamda din, insanı ve inancı bir kutsallık tanımıyla birleştiren kurallar bütünüdür.

Dinsel bilgi, konusu bakımından, “Salt Evrensel Gerçekliği” yani Allah’ı ve bu gerçeklik karşısında insanın ve evrenin durumunu, yerini, görevini belirleyen bir bilgi türüdür. Dinsel bilgide, bilinç ile nesneler arasındaki ilişki inanç ile kurulur. Varlık ve nesneler inançla açıklanır. Kaynağı Allah’a özgü olan bu bilgi türünde insana düşen, Allah’ın buyruk ve yasaklarına uymak, ona teslim olmak, onun yüceliğini ve gücünü düşünerek sonsuz mutluluğa yönelmektir. Bu tür bilgi insana kendinden daha kapsamlı ve daha kalıcı bir gerçekle özdeşleşerek benliğinin tutarlılığını sağlamak olanağını verir.

İnanç olgusu, insanların evrene gelişleriyle varolup, bedensel ölümüyle birlikte ölümötesi yaşamsal boyutunu bilme, anlama ve kavrama duygusu ile insan bilincinin sonsuzluk bilgilerini bilmek, psikolojik ve sosyolojik çözümlemelerde o kadar güçlü bir gereksinim olarak saptanmıştır ki, inanç sistemlerinin evren ve insan konusundaki açıklamalarının eksikliğinin ya da yetersizliğinin bilimsel olarak bilinmesindeki zorluğun var olması, dinlerin gücünü, gerçekliğini, gizemselliğini ve tüm bunların kavranılması noktasında yargısını oldukça etkilemiştir.

Evrime, bilime ve akla duyulan güven, Batı’da 18. Yüzyılda başlamış ve giderek dinsel inançların zayıflamış görünmesine neden olmuştu. Ancak çağdaş dönemde, bilimsel bulgularla birlikte dinsel öğretiler arasındaki benzerlikler, dini bir bütün olarak benimseyen ve uygulamak isteyen akımların canlanmasını sağlamış olması, din olgusunun ve insanın kutsal bir alanla ilişki kurma, hem bilimsel bulgularla gizemselleri çözümleme uğraşı, hem de ölümün anlam kazandığı ölümötesi sonsuz boyutsal bir yaşama inanma gereksiniminin devam etmekte olduğunu açıkça göstermektedir.

3. Sanat Bilgisi

Sanat, insanla nesnel gerçeklik arasındaki güzel duyusal ilişkidir. Bu bağlamda sanat, güzelin ve güzelliğin kavranması, onun ortaya konulan yapıtlarla anlatılması demektir.

Ayrıca sanat, beğeni kazanan biçim, düzen ve dizge yaratma çabası olarak da tanımlanmaktadır. Bu nedenle her sanat yapıtı, varlık konusunda bir yorum olmaktadır. Sanatçı, duygudan kalkarak coşkuya varan bir anlayış ile evrensel yapıya doğrudan katılımda bulunur, onu yeniden yaşar, yorumlar ve oluşturur. Sanatçı, bu yolla duygu, düşünce ve heyecanlarını biçimlendirerek başkalarına ulaştırır.

Sanattaki güzellik, doğadaki güzelliğin insandan doğmuş biçimidir. Bu tür bilgide bilinç ile nesne arasındaki ilişki, sezgi ve yaratıcı hayal gücüyle kurulur. Bu nedenle, sanat bilgisi öznel bir bilgidir. Diğer bir deyişle sanatçının kişiliğine bağlı ve bağımsız bir bilgidir.

Ortaçağ feodal estetik düşüncesinde sanatın görevi, insan ruhunu arındırmak ve kutsal alan ile ilişki kurmaktır.

Rönesans estetiğine göre sanatın amacı, dünyayı bilmek ve tanımaktır.

Günümüz sanatçısı ise sanatı ve özgün yapıtlarıyla topluma, duygu, inanç ve düşünceleri dolaylı bir biçimde anlatmayı amaçlar.

Dinsel deneyim bağlamında insan, kutsal ya da “öteki” gerçekliğe yönelir ve onu yüceltirken, estetik deneyimin temeli, doğal nesnelerde, ya da sanat yapıtlarında gözlenen niteliklere, biçimlere ve örüntülere kendi başına değer biçilmesidir.

...

Yorumlar (0)
12
az bulutlu