banner4
15.03.2021, 11:50

Allah’ın Tek’lik Boyutunu Kavramak-07

Genel görünümü bakımından ayette iki konunun öne çıktığı görülmektedir. Bunların birincisi, söyleniş biçimi ve özelliği/bireyselliği, ikincisi ise Kelime-i Tevhidi (Allah’ın Tek’lik Boyutunu) bilmenin niteliğidir. Öncelikle söyleniş biçimine bakıldığında, söz konusu söylenişin bir emir kipi olduğu açıktır. “Bil” emir kipinin gereklilik taşıyıp taşımadığı konusunda anlaşmazlık vardır. Ancak, “Söyleniş biçiminin özelliği, yargının genelliğine engel oluşturmaz” genel kuralından hareket edenlere göre, söyleniş herkesedir ve kendi içinde bir gereklilik taşımaktadır. Gerçekten dinsel ve felsefesel kuram biliminde din bilginlerinin gerekliliğinde birleşilmişken, bilginliğin akılca mı yoksa aktararak mı gerekli olduğu konusunda, öteki bir anlatımla din bilginlerinin niteliği noktasında anlaşmazlık oluşmuştur. Bu noktada inanmanın bireysel bir konu olduğu göz önüne alındığında, herkesin en azından kısaca Kelime-i Tevhidi (Allah’ın Tek’lik Boyutunu) bilmekle sorumlu ve yükümlü olduğu söylenebilir. Söyleyiş biçiminin neden çoğul değil de tekil olduğuna bakıldığında, inanmanın bireysel boyutuna ilişkin olduğu düşünülebilir. Çünkü inanmak, sonuçta bireysel bir seçim ve olgudur.

İkinci konu, söyleniş biçiminin doğrudan Resulullah’a yönelmiş olması, hem Kelime-i Tevhid (Allah’ın Tek’lik Boyutu) gerçeği tam anlamda ortaya çıktığından, hem de anlamada hareket noktası olması bakımından önemlidir. Ayette adı geçen bildirimin doğrudan Resulullah’a yönelmesi, aslında onun “ilahlık” düşüncesine doğrudan bir müdahaledir. Bu müdahalenin tekil olarak gelmesi, başkalarını da dolaylı olarak bireysel anlamda kapsamı içine alır. Şöyle ki, “İlah yoktur, yalnızca Allah vardır” sözünün en doğru ve geçerli anlamının Resulullah’a yansıdığı kabul edildiğinde örneklik oluşturduğu, böylece İslam toplumunun doğru bir biçimde “ilahlık” anlayışını kavrayabilmesi olası olacaktır. Sonuç olarak, Kelime-i Tevhidin (Allah’ın Tek’lik Boyutunun) bilinip anlaşılmasında öznenin ya da bu kavramanın öznesinin toplum değil birey olduğu görülür.

Bu noktada akla, “bil” emrinin zihinleri konuya hazırlayan bir uyarım ilgeci konumunda kullanılmış olma olasılığı gelebilir. Arap dilinde genel ve gündelik kullanım içinde bu şekilde ve farklı biçimlerde kullanılan uyarım ilgeçlerine rastlamak olasıdır. Ancak söz konusu Kur’an olduğunda, ilgeçlerin ve bu tür yüklemlerin kullanım incelikleri kesinlikle göz önünde bulundurulmalıdır. Bu ayetin konu bağlamında tek örnek olması, tekrarına yer verilmemesi ve uyarım içerikli bundan başka etkin ve güçlü anlatım kalıplarının bulunmasına rağmen, bunlardan birinin seçilmemesi ise, “bil” sözcüğünün uyarımdan daha çok doğrudan bilmenin özüne ilişkin kullanıldığı savını güçlendirmektedir. Ayette geçen “bil” sözcüğünün sıradan bir uyarım ilgeci ya da zihinsel hazırlık için getirilmiş bir uyarıcı olarak görmek, hem Arap dili hem de Kur’an’ın anlatım dili açısından uygun değildir. Çünkü Arapça’da uyarım ilgeçleri ve biçimleri içinde genellikle bu biçim bir söze yer verilmediği gibi, dil bilimciler arasında ayetle ilgili böyle bir görüşe sahip olana da rastlanmamıştır. Bu bakımdan bu sözü, yalnızca uyarım ve dikkat çekme amaçlı bir anlatım olarak görmek, Kelime-i Tevhidin (Allah’ın Tek’lik Boyutunun) bilgi ve düşünceye yöneltilmiş boyutlarıyla okunmasının daha doğru olduğunu gösteriyor.

Tevhid (Tek’lik Bilinci) konusunda bilme ve bilgilenme sürecine ilişkin olarak bireyin hangi kaynaklardan beslenmesi gerektiği, öne çıkan başka bir konudur. Genellikle, Kur’an’da bilme ediminin niteliğini belirleyen iki asıl kaynaktan söz edilir. Bunlar, Kur’an ve Resulullah’ın örnek yaşantısı ve derin anlamlar içeren sözleridir. Çünkü Allah’ın elçilerine bir bildirim biçimi olan vahiy ile Resulullah, “Allah’ın Tek’lik boyutunun” öğrenilip anlaşılmasındaki iki öz kaynaktır ve Kur’an’da bu konuyu gösteren bazı ayetlerin olduğu bilinmektedir. Bunlara göz atıldığında görüleceği üzere, “Allah’ın Tek’lik boyutunun” Allah bildirimi olarak vahiyle ve Kur’an’la doğrudan bağıntılı olduğu açıkça görülebilir. Örneğin, Ali İmran 3/2, 5 ve 6; Kasas 28/87 ve 88, Mümin 40/2 ve 3 ayetlerindeki; “La ilahe illa hu (ilah yoktur, yalnızca O vardır) bildirimleri gösterilebilir. Aşağıdaki ayetler (Enam, 6/106, Kasas, 28/87 ve 88), “Allah’ın Tek’lik Boyutunun” ancak Kur’an ve Allah bildirimi olarak vahiy doğrultusunda anlamanın olası olduğunu ortaya koymaktadır. “Rabbinden sana bildirenlere uy; ilah yoktur, yalnızca Allah vardır ve müşriklerden (Allah’ın Tek’lik Boyutu bilincinde olmayanlardan) yüz çevir.” Ayette uymak ve Allah bildirimi olarak vahiy, ilahlık niteliği ve Allah’ın Tek’lik bilincinde olmayarak ortak koşmak olan şirk arasında çok sıkı bir bağlantının olduğu açık olarak görülmektedir. Çünkü uymanın, boyun eğmeye farkı olan duygu ve sevgi boyutu (Ali İmran Suresi 3/31 ayeti; Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. Zekeriya’yı da onun bakımıyla görevlendirdi. Zekeriya, onun bulunduğu bölmeye her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. Meryem, bu sana nereden geldi, derdi. O da bu, Allah katından, diye yanıt verirdi. Çünkü Allah, dilediğine hesapsız rızık (Allah’ın yarattıklarına verdiği her şey) verir.) göz önünde bulundurulduğunda, ilah seçilen varlığın duyguda edindiği yer ve değerle doğrudan ilişkisi, ilahın yalnızca kendine kulluk edilen olmadığını, aynı zamanda bir sevilen olduğunu da göstermektedir. Bu bağlamda, Allah’ın bildirimlerine uymanın ardından gelen “Allah’ın Tek’lik Boyutu” bilinci kişiyi, “Allah’a ortak koşmaktan” alıkoymaktadır.

Bilin ki, O (Kur’an) Allah’ın bilgisiyle indirilmiştir ve ilah yoktur, yalnızca Allah vardır” (Hud, 11/14). Özellikle bu ayet, “Allah’ın Tek’lik Boyutunun” Kur’an’ın asıl amacı ve konusuyla yakın ilişkisini ortaya koymaktadır. Kur’an’ın, Allah’ın bilgisi ile “Tek’lik Boyutu” kavramıyla birlikte anılması, “Tek’lik” kavramının nitelik ve içeriğinin Kur’an bildirimlerinde hazır olduğunu, zihinlerde var olan düşüncenin ve duygusal kabulün ancak buradan hareketle kurgulanabileceğini göstermektedir.

Bilginin en üst düzeyini Kur’an’dan gelen Allah bildirimlerine ilişkin bilgiler oluşturunca, bilgiler ile Allah’a özgü bildirimler arasındaki bağlantının kesintiye uğramaması için, Resulullah’a bu bilgi türünün artırılması öğütlenmiştir. “Sana vahyedilmesi (Allah’ın bildirimleri) tamamlanmadan önce Kur’an’ı okumakta acele etme. Rabbim, bilgi ve bilme düzeyimi arttır, de.(Taha, 20/114. Kur’an’da Allah’ın Resulünden emir kipiyle söylemesi istenilen ve artırılması dilenen tek şey, bilgi/bilgiler olduğu belirgindir. Allah’ın elçisine bildirimin, “Bilgimi, bilgilerimi artır, de” biçiminde gelmesi anlamlıdır. Kur’an’ın, bilgi kuramında bilmek Allah’a ilişkin bildirimden ve Yaratıcıdan bağımsız bir biçimde düşünmemek gerekir anlamı çıkar. Bu bilgi, akla gelen biçimiyle salt bilgiler olmayıp, Allah’a özgü bildirimlerin; gerçekten elçilerine bildirimle gelen bilginin ve bilmenin doğrudan kendisidir.

Allah’ın Tek’lik Boyutu” kavramının öteki önemli yanı ise aşağıdaki ayette görüleceği üzere, Allah’ın adları ile bunların anlamları arasında kurulan yakın ilişkidir; “Allah, kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayandır. En güzel adlar O’nundur.(Taha 20/8). Burada “Allah’ın Tek’lik” kavramı “Tek’lik” bilincine, adları ve anlamları ise asıl olarak “çokluk” olgusunu gösterir. Bu durumda, çokluk olgusunu gösteren adların, “Tek’lik” bilincine kanıt olan “Allah’ın Tek’lik” kavramıyla acaba ne tür bir ilişkisi olabilir? Gerçekten “Tek’lik” bilinci demek, sözlük anlamına göre “birleştirmek, birlemek, bire indirmek” gibi anlamları vardır. İşin gerçeğinde birleyebilmek için, aslında ortada bir “çokluk” olgusunun var olması gerekir. Eğer ortada “çokluk” yoksa, böyle bir durumda birlenecek bir konumun varlığından söz edilemez. Bir bakıma çokluk olgusu tekliği, çoğaltma ise tekliği gerektirir. Evrende görülen çokluğun ardında, aslında görülmeyen bir “Tek’lik” vardır. Bu “Tek’lik” ise, gerçekten her varlığın ve varoluşun gerçekleşmesine neden olan, Allah’a özgü addır. İşte insandan beklenen, öncelikle bu ayrı ancak iç içe geçmiş çoklu yapının ardında, Allah’ın adları ve anlamlarıyla gizlenen “Tek’lik” kavramını ve anlamını bulmaktır. Sonuç olarak bilinen anlatımıyla, evrensel tüm işlerin, olayların ve olguların tek etkini, kendine ilişik özellik ve özüyle, her yeri ve yönü kuşatan çokluktan, salt “Tek’lik” bilincine doğru giden bir süreci gösterir.  

...

 

Yorumlar (0)
12
az bulutlu