banner4
14.01.2020, 16:30

VEFALI TÜRK GELDİ YİNE

Geçmişte ve günümüzde Mehmetçiğin yani Türk Silahlı Kuvvetlerinin cesareti, adaleti, merhameti, şefkati ve liyakati tüm dünya tarafından bilinmektedir. 

Akka Kalesi önünde Cezzar Ahmed Paşa’ya mağlup olan Napoleon Bonaparte’ın “Bana Türklerden kurulu bir ordu verin, dünyayı rehin alayım” demesi,

Pierre Loti’nin “Türkler doğunun en temiz, en dürüst, en namuslu milletidir” demesi,

İngiliz diplomat, yazar ve asker Sir Mark Sykes’in “ Eğer Türkleri tanımış olsaydınız, onlara hayran olurdunuz” demesi,

Fransız devlet adamı, gazeteci ve tarihçi Adolphe Thiers’in “Eğer bir Türk devleti olmasaydı, mutlaka yaratmak gerekirdi” demesi,

İngiliz General Sir Charles Vere Ferrers Townshend’in “Savaşın zevkini almak isteyen herkes Türklerle savaşmalıdır” demesi,

Laf olsun diye söylenmiş sözler değildir.

Ancak, esasen dost-düşman herkes tarafından bu bilindiği halde, sürekli bunun tam tersi kötüleme, emperyalist ve işgalci olarak itham etme çalışmaları da devam etmektedir. Amaçları, sahada bileğini bükemedikleri mehmetçiğimizi, bu tür propagandalarla karalamaya ve güya moral bozmaya çalışmaktır.

Tarihin hangi dönemine gidilirse gidilsin, Türklerin ve Türk Ordusunun mertliği, adaleti, cesur ve mert savaşçılığı ve gittiği yerlere adalet götürmesi ve imar etmesiyle karşılaşılır.

Yakın tarihimize baktığımızda bile, Kore’de, Kıbrıs’ta, Bosna’da, Suriye’de bunun 10’larca 100’lerce örnekleriyle karşılaşırız.

Kore savaşları sırasında, Türk askerlerinin disiplini ve başarıları halen daha tüm dünyada bilinmekte ve konuşulmaktadır. 

Bu kahramanlıkların yanısıra, filmlere de konu olmuş ve yaşanmış bir olay vardır: Mehmetçik tarafından sahip çıkılan ve kendisine Ayla ismi verilen Koreli küçük Min Ja  Kim isimli 3-4 yaşlarındaki kız çocuğunun hikayesi.

Savaşta annesini babasını kaybetmiş, aç ve bitap durumdaki bu Koreli küçücük kız çocuğuna, bir Mehmetçiğimiz (Kore Gazisi Astsubay Süleyman Dirbirliği) sahip çıkar. Mehmetçiğin Kore’den dönüşünden tam 45-50 sene sonra, bu küçük kız ailesi ve çocuklarıyla birlikte Türkiye’ye gelir, kendisine sahip çıkan, ölümden kurtaran büyüten manevi babası mehmetçiği bulur ve teşekkür eder. Bu buluşmada küçük kız çocuğu artık 72 yaşlarında bir anneanne, mehmetçik de 92 yaşında bir dededir.

Bu hikayenin, Ayla ismiyle filmi de yapılır.

Kıbrıs savaşı sırasında yaşanmış olan, Beşparmak dağlarına çıkan ve orada kalan tankın hikayesini de hepimiz biliyoruz.

Kıbrıs Barış Harekatı sırasında, esir aldığımız rum ve yunan askerlerine biz mertçe davranıp tüm insani ihtiyaçlarını da karşılarken, daha önceki yıllarda (08 Ağustos 1964) Hava Pilot Yüzbaşı Cengiz Topel’in rumların eline düşmesiyle, bırakınız esir muamelesi görmesini ve asgari insani haklarının-ihtiyaçlarının karşılanmasını, vahşice ve şerefsizce işkence edilerek katledilmesini asla unutmayacağız.

Tufan Gündüz’ün TV ekranlarında anlattığı ve Bosna’da yaşanan bir olayı izlemişsinizdir: Türkiye’den gelen yardım paketleri dağıtılırken, bir soğuk kar-kış günü, kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde, bir dağ başında yaşayan Bosnalı yaşlı bir teyzenin kapısı çalınıp, teyze kapıyı açıp elinde yiyecek-içecek yardım paketleriyle bekleyenleri görünce “Türkmüsünüz?” diye sorması ve “Evet” cevabı alınca da, “geleceğinizi biliyordum” demesinin nedeni de anlamı da çok derindir.

Çünkü Türk, (özellikle eski Osmanlı topraklarında) “Beklenendir, Özlenendir.”

Buradaki “Türk”: Türküyle, Kürdüyle, Boşnakıyla, Lazıyla, Zazasıyla, Çerkeziyle, Gürcüsüyle, ... tüm bir milletin adıdır. Çünkü geçmişte bile bugünkü batılılar denilenlere haçlılar denilirken, bizlere yine Türkler deniliyordu. Bu bayrağa, vatana, millete, devlete, ortak milli ve manevi değerlere aidiyet duygusuyla bağlı ve saygılı olan herkes/hepimiz biriz ve 1 milletiz.

Suriye’de yaptığımız her bir operasyonda, Mehmetçik mertçe savaşırken, karşısındakilerin namertliğini gördük hepimiz. 

Arama tarama çalışmaları sırasında bir eve giren askerimizin, yere atılmış bir Kuran-ı Kerimi yüksek bir yere koymak için yerden alırken, tam o anda, kaçan şerefsiz teröristlerce tuzaklanmış bir bombanın infilak etmesiyle şehit olmasını da hepimiz duyduk öğrendik. 

Sivil kayıp olmasın diye bizim askerimiz risklere girip fazla şehit verirken, karşısındaki düşmanların sivilleri kendilerine kalkan olarak kullandıklarını da gördük.

Bütün bunlara rağmen, bizim askerimiz güvenliği sağladıktan hemen sonra, orada yaşayanların yiyecek-içecek sorunları başta olmak üzere, her türlü ihtiyaçları gidermek için kolları sıvamış ve bölgeye medeniyet de götürmüştür. 

Bir şehri ele geçirmek için gerek ABD gerek Rusya gerekse diğer batılı ülkeler, (yani tüm haçlılar), önce hava harekatı ile o bölgeyi yerle bir ederken, bizim ordumuz sivillere zarar gelmesin diyerek ve adeta iğne ile kuyu kazarak operasyon yapmış ve maalesef kimi zaman da sırf bu sebepten şehitler vermiştir.

Suriye’de bir bölgede, evlere arama-tarama ve kontrol amaçlı askerlerimiz girince, evdeki genç kızların kaçıp saklanmaları üzerine, evdeki nenenin, askerlerin Türk askeri yani Mehmetçik olduğunu anlaması üzerine, kaçıp saklanan torunları genç kızları çağırıp “gelin evlatlarım, bunlar Muhammed’in askerleri, bunlardan asla kötülük gelmez, gelin” diye saklanan genç kızlarına seslenmesi, ne kadar muhteşem bir durumdur. 

Şimdi de, “Muhammed’in Ordusu”-“Vefalı Türk” Libya’dadır.

Bizde bu hassasiyet olduğu sürece, Libya’da da, sonrasında başka yerlerde de nice başarılar bizi beklemektedir Allah’ın izniyle.

Geçmişte buraları sadece ezen ve sömüren, yüzsüz çıkarcı emperyalist ülkelerin, şimdilerde tekrar ezmek ve sömürmek için yüzlerce binlerce kilometre ötelerden gelip buralardaki enerji kaynaklarına çökmek isterken, bizim tarihi ve dini bağlarımızın yanısıra adeta burnumuzun dibindeki bu ülkelere gitmememiz ve kendi çıkarlarımıza sahip çıkmamamız korkaklıktan başka ne olabilirdi ki?

Orada ne işimiz var? Şurada ne işimiz var? kafasıyla gidersek, yani korkarsak, yakın bir tarihte kendi topraklarımızda yeniden bir kurtuluş savaşı yapmak zorunda kalırız. 

Bazılarımız korkaklıkla, bazılarımız emperyalistlerce kurulan tuzakları göremediğinden, bazılarımız rahatının bozulacağı endişesiyle, çok çok az bir kesim de uşaklık yapmaya hazır olduğundan, bazıları da olayı sadece hükümet politikası olarak değerlendirerek (ki olay bence bir hükümet politikasının ötesinde, bir devlet politikasıdır) sırf muhalefet amaçlı olarak bunlara karşı çıksa da ve hatta inanmasa da, gerçek budur.

“Muhammed’in Ordusu, vefalı Türk” daha bir çok yerlerde olacaktır bundan sonra. Görünen de, olması gereken de budur. 

Allah bu necip, asil, fedakar, merhametli, cesur, imanlı milleti ve bu milletin kahraman ordusunu her daim bir-beraber ve muzaffer eylesin.

Selam, saygı ve dua ile!..

Yorumlar (8)
Nurdan kaynar 4 yıl önce
Amin diyorum. Ayruca necip Türk milletinin özüne dönüp aslıni bulması ve yaşaması gerektiğine inanıyorum.
Ahmet candan 4 yıl önce
Kaleminize sağlık
Kardeşim
Nüfus kağıdını pasaport sananlarla vatadaşlık belgesi olarak anlayanlar aynı düşüncede olamazlar
Recep Koçer. 4 yıl önce
Amiin... Sayın Müsteşarım. İnşaAllah; Dünya nizam ve huzuru için; Rabbim bize bir kez daha bu ruhsatı vermesini yürekten diliyorum. Selam ve saygılar.
ALİ YÖRÜR 4 yıl önce
SÜPERSİN DEGERLİ MÜSTEŞARIM
ŞÜKRÜ toptaş 4 yıl önce
Çok güzel ve anlamlı bir makele severek ve dikkatlice satır satır okudum bundan sora yazılarınızı dört gözle bekliyorum
ŞÜKRÜ toptaş 4 yıl önce
Çok güzel ve anlamlı bir makele severek ve dikkatlice satır satır okudum bundan sora yazılarınızı dört gözle bekliyorum
Alpay 4 yıl önce
Üstad bu güzel yazın için teke ederim
Dualarına Amin diyorum.
Memun Sekin 4 yıl önce
Amin...Ordumuzun hakkını teslim eden güzel bir yazı.
Tebrikler
12
az bulutlu