banner4
15.01.2020, 07:54

Ortadoğu’daki Amerika’nın Jeostratejik Dostları:TÜRKLER ve KÜRDLER

Amerika tarafından vurulan İran’nın Ortadoğu’daki militer beyni ve kara kutusu Kıman Kürdü Kasım Süleymani defin edilmeden Amerika’nın Irak ve Kürdistan Bölgesindeki Askeri üsleri İran füzeleriyle vuruldu. Muhtemelen bu tür el elenseleri ve gaz verip alma psikolojik baskı işlemlerine daha çok rastlanacak.  İran’nın coğrfi sınırlarına yanaşmak isteyen Amerika için Türkiye ve Kürdistan Federal Bölgesi hayati öneme haiz. Birleşmiş Milletler tescilli İki ülke de stratejik ortak konumunda… Türkiye üstelik çok güçlü fiziki savunması olan bir Nato üyesi... Ama Amerika’nın pragmatik, oportünist, kaypak karakterini her iki halk da iyi bilmektedir. Amerika’nın 25 Eylül referandumunda ikinci kez Kürdleri yüz üstü bırakması kadar, Türkiye’deki çoğu askeri darbelerin mimarı olma özelliğiyle bilinir. Bu klasik bilinenleri bir kenara bırakıp, örneğin;Türkiye-Amerika ilişkilerinin son yedi yılına bakacak olursak; siyasi, askeri ve diplomatik atışmalardan, dalaşmalardan ve çelmelerden öte bir şey ifade etmiyor. Dikkat edilirse, Türkiye zaten Amerika ile hiç bu kadar yüzgöz olmadı. Türkiye son yarım yüzyıldaki ilişkilerde, legal diplomaside bile, hep esas duruştaydı. Meclisten geçmeyen 2003-1 Mart Teskeresi ile başlayan sürtüşmelerin  günümüze kadar sivil –asker ilişkilerin, siyasi davranış ve duruşun eksen değiştirmesinin sebeb-i mucibi sizce nelerdir? Bilemem, ama bizce nedeni tektir ve şudur; Türkiye artık Ortadoğu’da ağırlığının farkında... Beleşine Nato ve Batının jandarmalığından sıyrılan,  masada kendine yer arayan bir strateji izlediğini de seslendirmekten öte kabullendirmeye çalışıyor. Sahada olduğu kadar artık masada da, jeostratejik bir müttefik konumda görülmesini ve sahadaki harp oyunlarında güvenliğini ve çıkarını savunacağını sesli talep ettiğinden beridir ki; Amerika’da Türkiye’ye ekomiliter konularda oldukça yükleniyor. Meramını da gizli, açık ekonomik, politik müeyyidelerle ifade etmekten imtina etmiyor.

Örneğin bu zaman aralığında Türkiye’de;

17-25 Aralık yargı darbesi yapıldı. Tutmadı.

Halk Bankası krizi yaratıldı. Tutmadı.

F-35’ler ve Savunma krizi yaratıldı. Tutmadı

Çukur-Hendek Hamleleri yapıldı. Tutmadı.

15 Temmuz yapıldı. Tutmadı.

Zeytin Dalı Harekatı krizi yaratıldı. Tutmadı.

Menbiç Krizi yaratıldı. Tutmadı.

Ekonomik ve dolar saldırısı yapıldı. Tutmadı.

Rahip Brunson Krizi yaratıldı. Tutmadı.

Vize Krizi yaratıldı tutmadı.

Fırat’ın Doğusu Krizi yaratıldı. Tutmadı.

Barış Pınarı Krizi yaratıldı. Tutmadı.   

İdlib de olup bitenlere henüz isim konulamadı.

Bütün bu krizler zincirinin önünde, arkasında bazen de içinde sanırız, kayıtsız, şartsız ve aleni Amerika vardı. Her adımda Amerika’nın finansal, askeri, savunma,  istihbari ve teknolojik destek unsurları vardı. Tüm bu adımlar dostane ve stratejik müttefiklik anlamında düşünülemez şeylerdi. Ama yapan Amerika olunca; bazen susmak, bazen de gülmek gerekir, değil mi?

Beri yandan Amerka başta Ortadoğu ülkeleri, buna Türkiye’de dahil, tüm dünyayı çıkar tarlası görüp yayılırken;

Terör ile devletler ekonomisini,

Terör ile işsizliği,

Terör ile milliyetçiliği,

Terör ile ulusal aidiyeti,

Terör ile dini,

Terör ile dinsizlik,

Terör ile casusluğu,

Terör ile uyuşturucuyu,

Terör ile silahı,

Terör ile kadın ticaretini;

 Yan yana getirip çalıştıran ve çıkarlarına uyumlu kılan bir güçtür. Terörü, bir ahtapotun kendi kollarını tanır gibi tanıyan, biri birini, tamamlayan, destekleyen diyalog kanalları gibi kullanan devletlerin başında gelir. Yaşayan, yaşatılan terörü karşımıza tek tek veya gerekirse, bir kaçını birlikte çıkarabilen bin bir suratlı bir emperyaldir, Sevgili Amerika…

Sahi, ulus devlet patentli yüzlerce terör tanımı neden var? Devletlerarası terör tanımında neden bir mutabakat yok? Tamam Neden ittifakta olan emperyaller, terör tanımında ittifak sağlayamıyor? Çünkü, her devletin gizli, açık konuşlandırdığı bir terör örgütü/leri vardır. Çünkü uluslar arası ilişkiler, hatta ittifaklar çoğu kez açık verilmeyen terör tanımları ve örgütleri nedeniyle buzdolabına kaldırılmaktadır. Özetle, bütün terör tanımları subjektiftir, oportünistçedir ve ideolojiktir. Bu anlamda yapılan çoğu terör tanımları homojenlik aranmasa bile ne objektiftir ne de gerçekçidir. Steril bir duruşu yoktur. Bilimsel tanımını da arayan zaten yoktur.

Bakınız, emperyaller kutsalımız Ortadoğu’da teröre, harp oyunlarına doydukları var mı? Ortadoğu dipten dibe enerji kaynadığı için, üstte kimin kimle el tutacağı ve kimin kimi, hangimizi coğrafyamızda dekapaj olarak kullanacağı biliniyor mu?

Her şeye rağmen bugün, Ortadoğu hinterlandında, yarınlarda gazı ve petrolü için “ikinci Ortadoğu”  gözüyle bakılan Avrasya da, Amerik’nın stratejik emellerini tahmin ettiğiniz oldu mu? “Amerika’nın buralarda zorunlu ve vazgeçilmez jeostratejik müttefiklerinin kim ve kimler olabilir, diye düşündünüz mü? Buralarda hangi devletler var, diye kendi kendinize ve etrafınıza sordunuz mu?” Bu basit soruları kendilerine sormadan önce bir siyasi Avrasya haritasına bakma ihtiyacını duymak sanırız en doğrusu.

Amerika’nın, Suriye iç savaşından beri, Türkiye’yi kendisinden uzak tutması, PYD ile ittifakta olması, kısa vadeli, ucuz savaş ekonomisi amaçlı bir taktik olarak sırıtsa da Türkiye’yi Suriye iç savaşında olası jeostratejik (coğrafi) bölünmeler nedeniyle tedirgin olmaya devam ediyor. Çıkar dünyasında adalet olmayınca; herkes kendine göre haklı ve kendisine göre doğrudur. Ta ki, Amerika’nın müzmin hasımı İran’ın; “Ortadoğu’daki Kılıcım dediği General Kasım Süleymani’yi ekibiyle imha etmesi ile, Irak ve Suriye savaş taktiklerine format attırarak, İran’ı ön plana çıkardı. İran, Amerika gerginliğinin tırmanması oranında Türkiye’nin ve Kürdistan Federal Birliğinin eli güçlenecektir. Bu durumdan Türkiye de göreceli olarak rahatlık duyar. Görünen o ki; Amerika orta vadeden daha kısa bir sürede İran’ı istikrarsızlaştırarak bölmek, uzun vadede tepeleyerek Avrasya’ya girebilmek için, stratejik ortaklıklara zorunlu ihtiyaç duyacaktır.

 Bu nedenle, Amerika’nın hoşlukla veya göreceli baskılarla iş birliği için, kapılarını çalacağı ülkelerden biri Türkiye diğeri Federal Kürdistan’dır.

Bu işbirliğine Kürdistan Yönetiminden önce Türkiye’nin nasıl baktığı önemlidir?

Bir de, Federal Kürdistan Yönetiminin hem Türkiye hem Amerika ile 25 Eylül Referandum’undan beri itibar dezenformasyona uğrayan ilişkilerin seyri ne olacak? Nasıl düzeltilecek? Bu düzelme Suriye’ye nasıl yansır? Beklenti olarak dursa da; içerde Türkiye’deki Başkanlık sisteminin alt yapısı, sıfır bir Anayasa ve iç Barışın ivedi olarak düzenlenmesi hangi tempoda düzeltilecek? Bu sorular yanı başımızdaki sorunlar yumağı kadar ciddi.

Bunu da siz okuyucular (Kamuouyu) olarak düşünün ve Kadife Çiçeği Barışını birlikte korumaya ve kollamaya çalışın…

Son Söz; Amerika, İranı belki hemen vurmayacaktır. Ama bu saatten sonra Amerika anasından vazgeçer, Türk’lerden ve Kürd’lerden vazgeçmez… Peki Kürdle Türkü barıştırırlar mı?

Yorumlar (1)
MD 4 yıl önce
Türle Kürdü Amerika hiç bir zaman barıştırmak istemez. Amerika ihtiyaç halinde kullanamayacak hale gelecek bir gücün oluşmasına da fırsat vermez. Ama bu ikili akıllı ve istekli davranırsa bu süreci kazan kazan şeklinde yürütebilirler diye düşünüyorum.
12
az bulutlu