banner4
25.11.2019, 10:40

TÜMEL AKILDAN BİRİMSEL BİLİNCE YOLCULUK

Konuya hem dinsel açıdan hem bilimsel açıdan, hem açıklayarak hemyorumlayarak hem de düşünsel olarak kısa bir yolculuk yapacağız.

Birimsel varlıklarınölümü tadışıyla, öz ve gerçek varlık bilgisihiçbir zaman yok olmaz gerçekliğinin yanında, yalnızca öncelik ve sonralık yasası gereği yani Allah’ın değişmezlik sistemiaksamadan işler, buna siz inansanız da inanmasınız da, ister doğa yasaları, ister fizik, ister matematik, ister ilim, ister bilim, ister din, isterseniz bilim yasaları deyinfarketmez,Allah’a özgü sistem,kendi özgün kuralları içerisinde bilinçsel bir düzende sonsuzluk boyutunda işler.

Toplu bilinçaltıdiye tanımlanan sınırsızsık ve sonsuzluk boyutundaki buişleyişinin hemsahibi hem de yönetmeni olan,tasavvufçu bilgelerin deyimiyle “akl-ı küll” dedikleri evrensel bir bilinç olarak“tümel akıl”aracılığıyla, yeni kuşağın “yaratılış benzerliği diyebileceğimiz” bireylerine iletilir. Birbirinden devir alarak, zincirleme sürdürülen öz bilgiaslen yaşarken, paralel olaylar da ortaya çıkar ki, çoğunlukla bunlarda nedensel bir düzgünlüğünötesinde, eşzamanlı bir yazılım ile sınırsızlık ve sonsuzluk boyutunun sürekliliği söz konusudur.Yani dinsel anlatımla ölümlebirlikte yok oluş ve bitiş yoktur, yalnızca ölümü tadış vardır ve varlıkların özvarlıkları olan ruhlarıyla bilinçsel yaşamlarıölüm ötesi yaşam boyutunda da sonsuzluğa doğru akar gider.

İnsanların kişiliklerinin, tüm yaşamlarının kaydedildiği bellek olan bilinçaltı, bilim adamlarınca “süperuzay”,fizikçilerinde “holografik evren” olarak, dinsel anlatımlarda “sema” diye tanımlanan tüm varlıkların içinde bulunduğu sınırsız ve sonsuzevrensel boyutun bizzatkendisi olmaktadır. Bizi birimsel olarak her etkileyen, “süperuzay”da da etkilenen olur.
Kuantum kuramı bize olayların var oluşunun bilinçli evrenselyasalara dayandığını söyler. Cansızlar,evrenselaklın yasalarıdır, canlıların aklı ise bilinçaltında kayıtlı bulunan“içgüdü” olayıdır. Bu organik kimyadan başlar ve insanlara kadar her canlıyı içine alır. Birimsel akıllığımız ise başlı başına bir olgu olupevrenlerdeki herşeyi anlamlandırmamızı sağlar. Akıl sayesinde gözlemcinin kararları oluşup, böylecefizikseloluşumlar ile akıl arasında bir bağlantıbelirir.

Maddenin mükemmelleşmesinin ardından ise “süperuzay”ın sürekli değişken ve hareket halindeki dinsel tanımlamalarda “misalalemi” dediğimiz yani her şeyin suretlerinin bulunduğu boyut ya da kısacası “görüntüler”ya da “ruhlar boyutu”asıl rolü oynar. Oradaki asılı halde“bağlı”dan oluşturduğumuz bir düşünce biçimi, fizik dünyayı da biçimlendirir. Bu gözlemci bilicinin fizik dünyaya katkısıdır. Öyleki abartılmış hayallerimizle, dilediğimiz herşeyin “zihinseltasarımı” orada oluşmazsa gerçekleşmezdi. İnanılmaz gözüyle baktığımız herşey bu evrensel ve tümel bilinçli bir tasarımdanüretilir.

Süperuzay”da bir anda olup bitenlerihızlı izleyemeyiz. Bilimsel bulgularda “karadeliktüneli” denilen boyutsal geçiş yolunda saniyenin 60 milyonda biri bir zaman kaldığımız gibi, buradada herşey bir “an”da olup biter. Durağanbir durum göremediğimiz için davranışları anlamlandıramayız, tıpkıyalnızca yedi notadan sayısız sayıda beste çıkması gibi, “süperuzay”da herşey bulunur. “Süperuzaybelirlenmezcilik yasasına uygun olup, her olasılığı barındırır ve oldurur. Tıpkı, sonsuz yüzlü bir zarı sonsuz kez atarak bulduğumuz her olasılık burada vardır.

Sezgi ile kavradığımız ve bütünlükle belirttiğimiz“kesin” yani açık oluşumu bulamayız. “Süperuzay”daki oluşlar madde ile düşüncenin birbirini etkilemesinden doğmaktadır. Zihin, madde, fizik, dünya cisimleri ve olguları ile etkileşmeseydi “Sibernetik yani güdüm bilimiyle ayarlama, uyarlama, dengeleme ve geri tepme” diye sayabileceğimiz “davranış alma” işlemini yapamazdı. Düşünce dürtüsü, maddenin geçiciliğiyle ilgilidir. İlişkideki amaç, insanın kişisel dünyasına ya da dinsel anlamda “batın”ınaşeklinde tanımlanan“içselliğine” yönelmedir, madde burada geçici bir araçtır. Yönlenme sonucu bilinçli yada bilinçsiz düşünce ortaya çıkar. İyi yada kötü, her düşünce “bağlı”da takyon varlık ya da ruhsal boyutsallık denilen ışıktan hızlı giden varsayımsal parçacıklar soyut bir olay olarak bilimle kanıtlanır ve görülür.

Görüleceği üzere, ruhsal olaylar dört boyutlu fizik dünyaya tasarımı gerçekleştiren  üst bilinçlibir boyuttan yani “süperuzaydan”bakmaktır. Evrenin değerini ve anlamını aklın temeli belirler. Zihin yada aklın ana görevide anlamlandırmaktır,aynentasavvufçubilgelerinçağlar öncesinde dediklerigibi Allah’a ait tüm isimler ve anlamlarının  kavranılmasından başka bir şey değildir. Nesne ve kütlelerin yasası yerine suret denilen biçimler, alanlar ve üst boyutların asıl olmasının ele alınması gerekmiştir.

Anlamlandırma eylemi din verilerinde “manaalemi” diye geçen anlamlar boyutudur. Fizik dünyanın el ile tutulur somut şeylerinin soyut karşılıklarından oluşan bir “anlamkarşıtlığı” vardır.

Maddeselliğin karşıtlığındaki maneviyat dediğimiz maddeötesi durumlarveruhsal güçgibi kavramlar olmasaydı, fizik dünya anlamlandırılamazdı. Soyut ile anlam aynı şeydir ve ışıktan hızlı giden varsayımsal parçacıklardan oluşmuş“süperuzay”ın yani “holografik evren”inbizzat kendisidir.“Süperuzay” dediğimiz şey, aslında İslam düşünürlerinin ve felsefecilerinin dedikleri“misalalemi”dir yani “görüntüler” ya da “ruhlar boyutu”dur. “Süperuzay”sınırsız ve sonsuzolasılığıkarşıt çiftlerolarakkümelendirir ki,öbür yandan da evrensel tümel bilinçaltı sisteminin bizzat kendisidir yani dinöğretilerinde“levh-imahfûz”olarak tanımlanan Allah yanında her şeyin kayıtlı bulunduğu yazılımdır. Orada istenen zihinsel tasarım da düşünce ile oluşturulur. Düşüncenin kaynağı, geçiş yollarından örülüp dokunmuş olan “süperuzay”, oradaki ışıktan hızlı giden varsayımsal atomaltı parçacıklar ortamına geçer ve“bağlı” denen ortamda soyut bir eşya oluşturur. Bilim dünyasında “takyon”lardenilen ışıktan hızlı giden varsayımsal parçacıklar hembilincimiz, hem “bağlı” tünel biçimindeki geçiş boyutları hem de gizli değişkenlerile her şeyin karşılığını vermek şeklindekiişleyişinisürdürür, zaten tüm evrenlerin kurgusu ışıktan hızlı giden varsayımsal atomaltı parçacıklar üzerinedir. Ancakışıktan hızlı giden varsayımsal parçacıkların bilinç düzeyinin “süper yaratıklar” dediğimizdinsel anlatımdaki “melek, cin, insan”, canlı uyarlanması için, düzenleyici bir ruha, yani ışıktan hızlı giden varsayımsal parçacıklar üstü bilinç sahibi sisteme ihtiyacı vardır. Işıktan hızlı giden varsayımsal parçacıklar bile henüz“beden”derecesindedir. O beden ise,özvarlık olan ruh ve bilinç ile kavrayış ve süreklilik bulur.

Öbür yandan, beden dört boyutlu, ışıktan hızlı giden varsayımsal parçacıklar,“süperuzay”ı on boyutlu ancak bilinç olayları ya da katmanlarıon dokuzboyutlu olarak nitelendirilir ki, İslam dünyasında oldukça çok sözü edilen on dokuz sayısınıngizeminin burada gizli olduğu ileri sürülür.

Işıktan hızlı giden varsayımsal parçacıklar, “bağlı” ileboyutsal geçiş olan tünel kurgusunu, tasavvufçubilgelerin dedikleri gibi aşağıların en aşağısının, bir yukarısında gerçekleştirmektedir. Burası “süperuzay”ın girişidir, adı geçiş boyutu olan tüneldir, doğrultusu evrenin üçüncü düzlemi ve mekanın dördüncü boyutudur. Geçiş boyutu olan tüneller, fizik evren ile ruhsal bilinç boyutunu birbirine bağlar. Işıktan hızlı giden varsayımsal parçacıklaraslında süper uzayın bir bölümünü oluştururlar. Ruhsal bilince bağlandıklarında ise “varlık” olarak ortaya çıkar. Bizleri güç alanı“bağlı”dan ayıran şey ruh boyutunun bir yansısı olan bilinçtir. Maddesel evren ile bilinç arasındaki, boyutsal geçiş tünellerinden oluşmuş bu ara yapıda tasavvufçu bilgelerin anlatımlarında “misalalemi” denilen “görüntüler” ya da “ruhlar” veya yansısı hali olan“bilinçler” boyutunun en alt katı yer alır. Bilim dünyası ve fizik buraya “süper uzay”,fizikçilerise “holografik evren” diyor.

Buradaevrenseltümel bilincinbelirmeleri olan her bireyin ya da tasavvufçu bilgelerin anlatımıyla “a’yan-i sabite” denilen birimsel varlıkların yaratılmadan öncesinde Allah’ın bilgi boyutunda varoluş konusunda birimlerin  ne kadar düşüncesi varsa, ona bağlı o kadar soyut bir varlıkoluşumuvardır. Burası, bizim fizik evren ile öteki dediğimiz“rüyalar” ve “hayaller”boyutu olan soyutvarlık arasındaki teğet bölgedir, her tasarımımızaslında burada oluşmaktadır. Varlıkların toplu bilinçaltı işleyişleri“rüya ve hayallere bağlı görüntüler boyutu”na yani bilim dünyasının tanımlamasıyla “süperuzay”a bağlıdır ve oboyuta kendi boyutsal geçiş tünelimizden gireriz. Zamanın teğet olduğu bu mekanda, dilediğimizi oluşturur ya da alır kullanırız. O evrensel tümel bilinçten bize rızık gelirken, biz de bireysel bilincimizin ürünü “iyi ve kötü” her düşünceyi, gizli değişkenlerinhakkını vermeküzere, ortak bilinç altına ulaştırırız ki, bunun anlamı tasavvuf deyimiyle “akl-ı küll” diye tanımlanan en basit anlatımıyla“tümel akıl”yani bilinç ile birleşir, bu tıpkı tümsu damlalarınındenizde birleşmesi gibi bir şeydir.

Aslında bir varlık, yukarıdan aşağıya kurulmuş üçlü bir yapı oluşturur. Önce dinsel anlatımlarda “zerre” denilenbilimsel tanımlamayla“varsayımsal parçacıklar”ınkendilerine özgü biryapısı vardır ve ışıktan hızlıdır. Canlıysa, bu öz yapının adı olan “ruhsal bilinç”tir,mekanı eksidir yani henüz “bağlı”dır, dinsel tanımla henüz belirmemiş halde “âmâ”dır. Bilinç yapısı,Hilbert uzayından “Hilbert uzayı, Öklit uzayını ışılcık mekaniğiyle uyumlu biçime dönüştüren soyut, matematikte ölçeklenebilir ve eklenebilir nesneler uzayı olan bir vektör uzayıdır. Pozitif ölçek çarpımına sahiptir. Matematik, fizik ve mühendislikte sıkça kullanılmaktadır. Adını David Hilbert'ten almaktadır.” kaynaklanarak “enerjibeden” halinde kurulur. Mekanı ne eksi ne de artıdır. Somutlaşma oranına ya da yoğunlaşma derecesine veya maddesel boyutsallığa geçiş sürecine veışık hızına göre ölçebilir ve söyleyebiliriz ya da yarı “bağlı” veışık hızına yakın hıza sahip olan, elektriksel yükü sıfır olan ve maddelerin içinden neredeyse hiç etkileşmeden geçebilen temel parçacıklardan biri olannötrinolar” diyebiliriz.

Tümel bilincin hükmettiği enerji de maddeye hükmeder ve fiziksel beden ortaya çıkar. Bedenin başardığı, ancak bilimin açıklayamadığı bedenüstü ve normalötesi olaylar, bize bir varlıkta, bilim dünyasının “tardyon, lukson ve takyon” diye adlandırdıkları,dinsel öğretilerde “beden, nefis ve ruh”dediğimiz üçevre bedeninin içiçe yaşadığını söyler. Her bir beden evresideboyutsal geçiş tünelin iki dik düzleminde yer alır. Boyutsal geçiş tüneli, üç bedeni birleştiren bir bileşke sistemi olup,enerji üreten gövde niteliğindeki bedene iki düzlemin kesiştiği yerde teğet olarak vardır. Bedenin başaramaması gereken, ancak başardığı normal ötesi olayların tek açıklaması boyutsal geçiş tünelindekisaklanılmış enerjidir. Bir fizik varlığın, içidışındanbüyüktür. Parçacıkların ölçülebilen ağırlığından daha büyük kütle göbeğinde saklıdır. Örneğin, bir protonun ağırlığı somut ve bellidir. Ama bir proton, kendinden dahaağır temel yapı taşı parçacık olan üç “kuark”tan oluşur, çünkü kuarkların bağlanma enerjisi, oluşturdukları protondan daha ağır olmasınarağmen tartılamazlar.

Bir parçacığın ölçülebilen kütlesi ve belirlenen elektrik yükü ardında saklı kütle ve saklı yük bulunmaktadır ki, bu da boyutsal geçiş tünellerininkanıtıdır.

Örneğin, kuarklar protondan ne kadar fazla ağırsa, o kadar da elektrik yükleri kesirli olur. O halde üstün kütle ile kesirli yük arasında boyutsal bir geçiş tüneli ters orantısı vardır. Atomun göbeğinde Hilbert uzayına açılan bu boyutsallık geçiş tüneli, magnetik bir kapıdan başlar ve iç uzay yoluyla “süperuzay”a açılır. Saklıya da üstün kütle olayı, atomaltı evrende var olduğuna göre, her canlı ve her özde, her varlıkta da bulunmalıdır. Protondan daha ağır olan, ancak protonun içinde yer alan kuarklar, nasıl ki aslında protondan bile daha ağırsa ve enerjileri ardlarındaki iç tünel denen kendi dışlarında saklıysa, varlıkların rızıkları da ardındaki boyutsal geçiş tünelinde ya da dinsel anlatımla “levh-i mahfûz” denilen Allah’ın bilgi boyutunda her şeyin kayıtlı olduğu ana yazılımda saklıdır.

Bu rızıklar, sayılı nefes denen nabız gibi atmalarla yani bilimsel anlatımla impluslarla gizli değişkenler yardımıyla varlığa aldığı nefes periyodu gibi gönderilir. Takdir edilen rızık, Allah’a ait anasistemin belleğinde kayıtlı bulunan ya da bilgi boyutunda var olan ve sayılı nefese bölünerek dinsel anlatımda “kaza ve kader” denilen Allah’ın takdiri ve bunun gerçekleşmesiyleboyutsal geçiş tünelimizden gönderilmektedir.

Yaratılış, soyut, sonsuz ve sınırsız öz enerjinin kendi hacmine ve boyutsal geçiş tüneline sığmayıp, dışına patlayıp, şişmesi, dışına çıkmasıdır. Evrenler büyük bir gücün, kendi uzayına sığmayıp, kendi dışındaki bir hacme sığmak arayışıdır.Bilimsel bulgulardan olan karadelikler de bir yıldızın kendi çekimine yenilerek, kendi hacmine sığmayıp dışarı yani şimdiki uzay alanımıza patlamasıdır. Evren aynı mantıkla “Ol” diyen bilinç sahibi evrensel ve tümel tek gücün sonsuz öz enerjisinin kendi hacmine sığmayışı ve burada büyük bir patlamaile yani“Bigbang” olarak varolmasıdır. Yaratılış iç uzay denen boyutsal geçiş tünelinin dış uzaya sarkmasıdır.

Bizlerevrenseltümelbilincin, bireyselya da birimsel parçalarıyız. O bir tek tam sayının, kesirleri, yerel üyeleriyiz. Her birimiz, tasavvufçu bilgelerin dediği gibi “akl-ı küll”ün “akl-ıcüz”leriyiz yani yaratılmadan önce Allah’ın bilgi boyutunda var olan birimselliğimizin, tümel aklın sonradan var edilmiş birimsel bilinçleriyiz.

Yüce Allah bu durumu bize Kur’an’daki; 32.9,“Sonra onu şekillendirip ona ruhundan üfledi...”ve  2.115“... Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü  işte oradadır...”ayetleriyle bildiriyor.

Hepimizesınırsız ve sonsuzluk boyutsallığında iyi yolculuklar diliyorum...

Yorumlar (0)
12
az bulutlu