banner4
09.09.2023, 17:18

SÜLEYMAN FETHİ BEY (ÜSKÜDAR’LI ALBAY FETHİ)

İstanbul’da, Sirkeci’den Gülhane Parkı kapısına doğru gidilirken yolun sağa kıvrıldığı dönemeçte yer alan ve 1950'lerde yolun genişletilmesi için yıktırılan Salkımsöğüt Kadiri Tekkesinin 19. yüzyıl sonlarındaki şeyhi olan ve Osmanlı devletinde Divan-ı Hümayun Katibi (Osmanlı Devletinde, devletin siyasi, idari, askerî, örfî, şer’î, adlî ve mâlî işlerin, şikayetlerin ve davaların görüşülüp karara bağlandığı heyetin tutanaklarını tutan kişi), Kethüda Katibi (Varlıklı kimselerin veya devlet büyüklerinin emrinde çalışan kişilerin kayıt ve takibini yapan kişi), Silahdar ve Sipahi Katiplikleri ile Maliye ve Hazine Tezkireciliği görevlerinde bulunan Süleyman İzzî Efendinin oğlu olarak, Üsküdar’daki evlerinde 1877 yılında dünyaya gelmiştir.

Askeri okula girmiş, başarılı bir öğrencilikten sonra 1896 yılında Harp Okulundan mezun olmuştur. 

1899'da kurmay subay olur. Askerlik göreviyle Hicaz’da bulunmuş ve isyancılara karşı çatışmalara katılmış, üstün başarılar göstermiş ve yaralanmıştır.

1912'de Harbiye Nezareti’nde müşavir yardımcılığına atanmış, 1914'te albaylığa yükseltilmiştir. 1. Dünya Savaşında birçok cephede savaştı, üstün başarılar ve fedakârlıklarından ötürü nişanlar, madalyalar kazanmıştır.

Savaşlarda aldığı yaralar nedeniyle hastalanınca tedavi için Almanya’ya gönderilir. Süleyman Fethi Bey tedavisinden sonra ülkeye döndüğünde Mütareke dönemi başlamıştır. Dördüncü Kolordu'nun İzmir Askerlik Şubesi Başkanlığına atanır.

15 Mayıs 1919 günü Yunan ordusunun İzmir'i işgal etmeye başladığı sırada, eşi Edibe Hanım'ın telkinlerine aldırmayarak evinden çıkıp işine gider. Sarıkışla'daki bürosunda iki Yunan subayı ve yanlarındaki erler tarafından zor kullanılmak suretiyle elleri kelepçelenerek tutuklanır. Zorla odasından çıkarılarak ve Yunan askerlerinin hakaretleri ve dipçik darbeleri altında yürütülerek Kordon'daki Pasaport mevkiine getirirler. 

Pasaport'taki rıhtım boyunda esir diye getirilmiş başka Türk subayları da tek sıra olarak yan yana dizilmişlerdir ve başlarında Evzon denilen özel kılıkta giyimli Yunan erler de bulunmaktadır. Yunan savaş gemileri limandadır. Ayrıca işgalden sevinç duyan yerli Rumlar alanı doldurmuş, bayram havası yaşıyorlar, yapıların damlarına, çatılarına çıkmış, balkonları, terasları doldurmuş hep bir ağızdan sevinç çığlıkları atmaktadırlar.

Bir Yunan subayı, yanında bir Efzun eriyle, tek sıra dizilmiş olan Türk subaylarından sırayla birinin önünde gelip duruyor, onlara kollarını yana kaldırtıp indirterek "Zito Venizelos!" yani "Yaşasın Venizelos!" diye bağırmalarını istemektedir. Kollarını yana kaldırtıp indirtmek özellikle aşağılamak, küçük düşürmek içindir. Bu arada yapıların damlarındaki, çatılarındaki, evlerin balkonlarındaki Rumlar, alanı dolduranlar, alay ederek kahkahalar savurmaktadırlar.

Fethi Bey, Yunan subayının dediğini yapmaz. Yunan subay emrini birkaç kez yineler, ancak Fethi Bey onu duymamış gibi davranır. Yunan askerleri ısrar edince de “Yaşasın Venizelos” diye bağırmayı kesinlikle reddeder ve “işgalciler bu mübarek vatan topraklarından defolup gidecek” diye bağırır. 

Yunan askerinin Fethi Bey'in omuzlarındaki Albay apoletlerine elini atıp sökmek istemesi üzerine, elini şiddetle iterek, "Onları sen takmadın ki sen sökesin!" diye bağırır. Tarih 15 Mayıs 1919’dur.

Bunun üzerine, Yunan subayının Efzun erine verdiği bir komutla, önce bir, sonra ikinci ve üçüncü bir kez, nihayet toplam yirmi iki kez süngülenir, adeta vücudu delik deşik olmuştur ve sonrasında da yere yıkılır. Eşi Edibe Hanım ve yakınları, İzmir'i işgal eden Yunan birliği komutanından, Süleyman Fethi Bey'i kendilerine vermelerini isterler. Ama Yunan komutanı, yaralı albayı vermez. 

Fethi Bey'in yakın dostu Ali Şefik Bey, İzmir'deki Fransız Başkonsolosluğuna başvurur. Fransızlar önce yardım etmeyi reddederler. Ancak araya konulan hatırlı dostlar vasıtasıyla Başkonsolosu'nun yardım ve aracılığıyla Fethi Bey Yunanlar'ın elinden alınabilir ve İtalyan hastanesine yatırılır, çünkü o dönemlerde ne bir Türk Doktoru ve ne de Türk Hastanesi vardır. Ancak aynı gece "Makamımı görüyorum!" diyerek, iniltiler ve acılar içerisinde 42 yaşında vefat eder.

Süleyman Fethi Bey'in na'şı, dostu Ali Şefik Bey'in Küçük Fettan Sokağı'ndaki evine getirilmiş, ertesi günkü cenaze töreni İzmir'in Türk halkı için bir gövde gösterisi olmuştur. İzmir'deki Emir Sultan Türbesi haziresine gömülmüş, süngü yaralarıyla delik deşik olmuş albay üniforması da sonradan askeri müzeye verilmiştir. 1988'de naaşı Narlıdere Şehitliği'ne taşınmışsa da Eylül 2019'da yeniden eski yerine nakledilmiştir.

Hayatı pahasına dik duran, devletine ve milletine ihanet etmeyen, onurlu ve vakur bir şekilde işkencelere sabrederek şehit olmayı tercih eden Süleyman Fethi Bey komutanımızı/ecdadımızı saygı ve rahmetle anıyoruz.

Allah O’ndan ve onu yetiştirenlerden razı olsun. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun!..

Yorumlar (1)
Ahmet Yırtar 8 ay önce
Allah’tan rahmet diliyorum mekanı cennet olsun
12
az bulutlu