banner4
10.02.2024, 12:33

"siyasetin matematiği" "Misyon  ve Vizyon"

Vizyon ve heyecan; sadece sürekli yenilenmeyi ve farklılaşmayı başaran hayatı kuşatır.

Misyon ise büyük isteklerin ilk karşılığı, büyük heyecanlardır.

Beş bin ilgili ve duyarlı insan; elli/yüz/500/milyon ve bir milyar ilgisiz ve duyarsız insanı istediği gibi sürükler...ve sürükleyebilir!

İlgili ve duyarlı insanları yönetmek için ise, iyiliği kendine misyon edinmiş ve vizyonu geniş liderler gerekir..!

İnsan bilmediğine muhtaç değildir; muhtaç olmadığından heyecan duymaz ve heyecan duymadığına talip olmaz.

Başarının sırrı, çaresizlik sınırının ötesine geçebilecek kadar ısrar edebilmekte gizlidir.

Bir hayal sizi bugün coşturuyorsa, yarın da coşturur; o zaman zihninizde sürekli dolaşmasına izin verin.

Hayalde kavuşmanın zevkini, kavuşma yolculuğunun çilesine tercih edenler, kavuşamazlar.

Herkes şimdi hızlanabilir; ama çok azımız, süper hızlara ulaşabilmek için yıllarca çalışmayı göze alıyoruz.

Siyaset ve yönetimde de misyon ve vizyon her zaman elzem şartlardandır...!

Merkez Sağ ANAVATAN ve ÖZAL

12 Eylül darbe sonrası; Turgut ÖZAL ile ANAVATAN  söylemine  dönüşen ve yeni dostlarla  “hey gidi günler hey” özlemini giderdiği bir çatı olarak tekrar kapılarını açmasıyla başlayan siyasi hareketliliğin “Türkiye’nin kaybolan siyasi dinamiklerini kazanması” gibi bir yansıması oluştu kamuoyunda.

Ancak ANAVATAN’ın ortaya koyduğu siyaset; geçici vizyoner ve liberal çözümler üretirken,  ÖZAL ise sahip olduğu gücü ve geleneği bir değere dönüştürme adına ciddi ve radikal değişime ihtiyacı olduğu çok açık olarak yıllarca sancı ile kendini çoktan ifşa etmişti.

ÖZAL ve siyaseti siyasal ve yapısal olarak revizyona olan ihtiyacı dışarıdan çok  daha net göründü her zaman.

Devleti yöneten kişilerin değişmesiyle devletin kişiliğinin değişmeyeceğini en iyi bilen parti olarak ANAVATAN, kendi içinde başlatacağı değişimle ancak aslına rücu edebilirdi ve bunu da başaramadı...

Kasketli taşralıların gabarisi yüksek salonlardaki papyonlu adamlara karşı oluşturdukları sofistike yargıyı bertaraf edecek yeni yorumlarla “yeni dönem siyaseti”nin umut edildiği bu dönemde gerçek aktörlerin ortaya çıkması aslında Türk siyasetinin bugününe ve geleceğine ilişkin ciddi bir sınav olacaktı.

Zira Genel Başkanı değişse veyahut değişmezse bile ANAVATAN'ın esastan bir tanzime ihtiyacı olduğu mutlaktı.

“İki el bir baş içindir” deyiminden mülhem bir kıpırdanmadan çok ÖZAL'ın papyon takan liberal kimliğinden hikmet ve keramet aramaları ANAVTAN siyasetini iyice çıkmaza sokmuştur.

Devre dışı bırakılan veya atıl kapasite bekleyen  bir düzine siyaset aktörünün ANAVATAN'ın kapalı devre siyasetine dahil edilmemesi SAĞ siyaseti atıl bıraktı.

Oysa bunları kucaklamak ve makul bir ortak paydada buluşturmak, ANAVATAN'dan çok Türk siyasetinin demokratik kimliğiyle buluşması ve kaybolan siyasi inançlarla beraber siyasi dinamiklerin de kazanılması gibi bir anlam ifade eder/ederdi/edecekti.

Çünkü Türk Siyaset tarihine bakıldığı zaman devlet partilerinin yardımcı güçlerle müdahalesi dışında sol partiler sağ iktidarlara alternatif olamamışlardır.

Kendi iç muhalefetini bastırmakta zorlanan sol muhalefetin kendisine alternatif bulma arayışı sürerken, siyasi dinamiklerini kaybeden Türkiye’de sağlam ve kontrollü bir iktidar için sağlıklı ve temiz bir sağ muhalefete duyulan ihtiyaç gün geçtikçe artmaktadır.

ÖZAL'ın ÇANKAYA köşküne çıkması ile birazcık toparlanan siyaset tamamen dağılma aşamasına gelmiş ve ÖZAL'ın meçhul ölümü ile siyaset yönetilemez ve kaotik kimliğine tekrar kavuşmuştur..

Mevcut siyasi parametrelere bakıldığı zaman AK PARTİ ya da sağ siyaset artık “merkez sağ”dan çok “sağın merkezi” olmak gibi bir kimliğe büründü.

AK PARTİ'nin kendisi için bulduğu “Muhafazakar Demokrat” sıfatıyla neredeyse boşalan “merkez sağ”, sağ muhalefetin hareketlenmesiyle yakın zamanda “Sobe Duvarı” na dönecektir.

Değişime karşı değişimle cevap verme sendromuna tutulan sağ siyaset yeni merkez sağ mıntıkasında konuşlanacak gibi görünmüyor.

Çünkü “Muhafazakar Demokrasi” paradigması kadar “Özgürlükçü Demokrasi” de milletin samimi kabulü değil. “Yeter Söz Milletin” sloganındaki şifreyi çözecek olan ancak bu mirasa hakkıyla ve liyakatiyle sahip olabilendir.

Çünkü Türk Milleti devletini seviyor...!

Ama Milletini devletine karşı koruyanı daha çok seviyor...!

Yorumlar (0)
12
az bulutlu