banner4
16.12.2023, 16:14

siyasetin matematiği "hakikat adamı"

Hakikat Adamı Kimdir;

“…Parmak damgasının mülkiyete yettiği bir çağda
Yüreğini âğıtlara basmanın bedeli”
ni yalnızlıkla ödeyen sessiz yakarışların elçisi.

Ne bir bilim adamı, ne feylesof…

Ne Arraf, ne Kâhin…

Ne Yalvaç, ne Sanrı:

Ne düşünür, ne deli, ne de öke…

Belki hiçbiri, belki de hepsi birden…

“Diklendikçe kendi rüzgârından başı dönen bir gurur”

“Sıcak yarada kezzap, beyin zarında sülük…”

VE Hakikat;

“Yandıkça harlanan tılsımlı kütük

Hakikat Adamı

Duyguların paketlenip tecime sunulduğu bir çağda, medyanın tutsaklığından aşırıp dünya kelimelerini; insanla oynanan bir çağda oyunbozan ve o dünyadan, o haksızlıktan "hak" almanın hesaplarını yapan iflah olmaz bir azmettirici…

Hakikat Adamı;

Kozmosla kaos arasında,

Ten ile tin arasında,

Hal ile hayal arasında,

Hakikatle maval arasında

Başkaldıran bir şuuru inceltip hakikate rapteden

Her yürekte parmak izine rastlanan,

Yaşamın en sahici gözyaşlarına yüreğiyle dokunan

Çözülmemiş kitabelerin sırrıyla mahzun,

Söylenmemiş sözlerin, unutulmuş lehçelerin, edilmemiş duaların, yürekleri dağa, dağı ayağa kaldıran kışkırtıların sahir/i…

Hakikat Adamı;

"Kimsesiz seyyahı meçhuller caddesinin

Yankısından kaçan çocuk kendi sesinin

Haritada deniz görmüş boğulmuş

Dokuz köyün sahibi dokuz köyden kovulmuş”

Demokrasi hezeyanında; Devlet-Siyaset ilişkisi

Demokrasi, uygulama itibariyle nasıl bir şey olduğu bilinmeyen farazi bir sistem. Söylem üretmekte ıkınan retorikler sunan/kusan politikacıların her türlü yüz karalığına karşı kullandığı joker, devlet bünyesinin lokal alerjiyle cevap verdiği anti/septik, sekter sosyalistlerin toplumsal sempati geliştirmek adına kesb ettiği kolpa bir söylem, hedonist sağ entelektüellerin tatmin enstrümanı…Tüm bu kesimlerce iğfal edilmiş hafif meşrep bir dişi…Laçkalığı ciddiyetini aşan empati yoksunu sempati…Demokrasi medeni ülkelerde karakteristik bir hal iken, Türkiye’de muhal (imkansız) bir istek...!

Demokrasiyi en çok ve sadece konuşanların demokrat kabul edildiği bu ülkede demokrasiye ilişkin tanımların karışımından oluşan mide bulantısı, devlet denilen aygıtın devreye girmesiyle yerini nekahete bırakır. Zira demokrasiyle beraber tasarlanmayan bir devletin demokrasiye ilişkin tüm tanımların üstünde bir yeri vardır. Gerekli gördüğü anda bütün ölçüleri hükümsüz kılan bu yapı, geçiş dönemlerinde kullandığı uygulama metodu ile demokrasiye sadece; konuşulabilir, tanımlanabilir ve tartışılabilir bir sivil söylence olarak itibar etmiştir. Çok partili sisteme geçişle beraber daha tanımını bile yapmadan kendini demokrasinin öznesi kabul eden partilerin iktidar macerası, uzantılarıyla beraber bu güne kadar hep talihsizlikle sonuçlanmıştır. Bu iktidarlara teveccüh edenlerin de son tahlilde sığındığı devlet mitosu; “ülkenin sulh ve selameti için gerektiğinde demokrasiyi, hatta komünizmi bile getirebileceklerini” milletine telkin etmiş ve demokrasiyi bir zorunluluktan çok, “acil olmayan bir gereklilik” hezeyan olarak  benimsetmeyi başarmıştır.

Demokrasi!!!

Hadi Ordan…

 “Herkese düşünce özgürlüğüyle birlikte düşüncelerini gerçekleştirmek için çaba gösterme özgürlüğü” vadeden demokrasinin, her kesimde farklı kabul görmesi demokrasinin anlam zenginliğinden değil, anlaşılamamış olmasındandır.

Anayasal olarak bir devlet ya “Demokratiktir” ya da bunun dışında muhkem sıfatlarla tanımlanan her ne ise, odur. Virgülle aralanmış devlet tanımında Laikliği demokrasiyle beraber zikretmek, bu kavramların birbirlerinin alanına rahatlıkla müdahale edebileceğini anayasal güvence altına almaktır.

Devlet bazen ikisinden biri değil iken, bazen ikisi de değildir.

Çünkü virgüllerle sıralanan sıfatlar arasında “Hukuk” devreye giriyor ve hükmedici kararlarla ikisinden birini ya da ikisini birden mahkum edebiliyor.

 Zira “Laik”, “Demokratik” ve “Hukuk” kavramlarının semantik ve epistemolojik denklemi bir formül olarak sadece devletin elindedir.

Devletin sosyal kimliğine gelince; siyaset ahlakıyla beraber toplumsal ahlakı da tasarlayıp yönlendiren iktidarlardır. Devletin hükmedici erkini elinde tutan iktidarlar, siyasi söylemine ve tasavvuruna uygun toplumsal bir ahlakı üreterek, mevcudiyetinin ve istikbalinin temellerini söz de atmaya çalışır.

Bu bağlamda; devleti, siyaseti, yönetimi ve demokrasiyi kendi ahlaki ve ideolojik argümanlarıyla yeniden tanımlamaya ve tasarlamaya başlar.

Hukuk buna göre şekillenir ve demokrasinin ahlaksız kabul ettiği davranışlar    Hukuk tarafından aklanabilir.

İnsana ilişkin tinsel-ahlaki değerlerle, devlete ilişkin temel davranış disiplini arasında olumlanmaya çalışılan ve adına siyaset denilen bu “yönetsel söylencenin” gayrı ahlaki temele oturması nedeniyle günümüzdeki tanımı; sofistike bir yargı olarak “ahlaki bulantı” ve “yan etkisi tedavisinden daha fazla olan iyileştirme zorbalığı” şeklinde nihai bir anlamla bütünleşmiştir.

            Bir güç ve imaj olarak siyaset, yönetsel alandaki  meşruiyeti kadar bir kavram olarak da yeniden tanımlanmalı ve ahlaki değerlerle birlikte "hakikat" terazisinde muhakkak yeniden tasarlanmalıdır. ..

Yorumlar (0)
12
az bulutlu