banner4
25.04.2021, 10:29

RUSLARIN İLHAK VE SAHİPLENME TAKTİĞİ: ASİMİLASYON

Rusya her dönemde yayılmacı bir politika izlemiştir. Bunu yaparken de izlediği yöntem ve taktikler, diğer emperyalist/sömürgeci ülkelerden farklıdır.

Gerek son 6-7 asırdır, Fransa, İngiltere, Portekiz, İspanya, Hollanda gibi bazı Avrupa ülkelerinin ve gerekse son 1 asırdır ABD’nin taktiklerine baktığımızda, ülkeler daha çok, ülkelerin yer altı ve yerüstü kaynaklarını ve zeki çocuklarını sömürmek şeklinde yöntemler izlediklerini görürüz.

Oysa Rusya gerek şimdi ve gerekse SSCB ve onun öncesinde Çar’lık dönemlerinde, gözüne kestirdiği ülkeyi tümüyle ele geçirmeyi ve doğrudan peyki haline getirmeyi tercih etmektedir.

Elbetteki ne sömürgeci Avrupa ülkelerinin, ne sömürgeci ABD’nin yaptıkları sömürgecilik ve ne de Rusların işgalci tutumları birbirleriyle kıyaslanamayacak kadar zalimcedir. Ancak bu makalemizde Rus sömürgeciliğini ele alacağımızdan, konuyu kıyasen ve kısaca ortaya koymakla makalemize başlayalım istedim.

Rusya’nın gerek Çar’lık döneminde, gerek SSCB döneminde ve gerekse şimdiki Rusya Federasyonu dönemindeki işgal ve sömürü yöntemlerine baktığımızda;

Gözüne kestirdikleri ülkeyi tamamen ele geçirmek ve herşeyiyle kendi güdümlerine almak istiyorlar ve bunu eş zamanlı 4 aşamada hallediyorlar:

1- Demografik yapıyı değiştirmek,

2- Dillerini değiştirmek

3- Dinlerini sulandırmak.

4- Tarih ve Kültürlerini yok etmek.

Tüm bunların özeti, kısaca asimilasyondur.

SSCB döneminde, peykleştirdikleri tüm ülkelerde bunu yaptılar. Yaklaşık 90 sene civarında baskı ve zorbalıkla yönettikleri ülkelere bir bakınız. 

-Hepsinde de nüfusun bir kısmı Rus’tur. Ele geçirir geçirmez doğrudan Rusları yani kendi vatandaşlarını o ülkeye yerleştirdiler. Bu suretle hem yönetimi kendi insanlarına teslim ettiler, hem de demografik yapıyla oynamaya başladılar.

-Resmî dil (günlük konuşma, eğitim, diplomasi, ticaret, vs) her alanda Rusçadır; hatta ülkeler kendi dillerini artık unutmaya bile başladılar. Bir süre sonra kendi aralarında bile artık Rusça konuşup anlaşabiliyorlardı. Nitekim bugün biz bile Türk Cumhuriyetleri ile Türkçe konuşarak rahat bir iletişim kuramıyoruz ve ne acıdır ki tercüman vasıtasıyla iletişim kurabiliyoruz.

-Dinleri tamamen sulandırılmış ve dinin içini boşaltmışlardır. Özellikle kendi dinleriyle olan bağlarını sinsice zayıflatıp kopardılar.

-Tarih ve Kültür değerleri yok edilmiş, yeni nesil tarih ve kültürlerinden uzak, milli benlikten yoksun yetiştirilmiştir.

SSCB’nin dağılmasıyla bağımsızlıklarını kazanan tüm ülkelerde yaşanan durum tam olarak böyledir. Bu ülkelerin, yaşları 40-45 ve üstündeki tüm vatandaşları, kendi aralarında halen daha, kendi dilleriyle değil, Rusça ile anlaşmaktadırlar. Müslümanlar için camilerde, hristiyanlar için kiliselerde 45 yaş üstü insan sayısı yok denecek kadar azdır. 

Türki Cumhuriyetler dillerine, dinlerine, tarihlerine ve kültürlerine ancak şimdilerde ve Türkiye’nin rehberliğiyle dönmeye çalışmaktadırlar.

Rusya, Kırım’ı işgalinden sonra da aynı yöntemleri izlemeye başlamıştır. Kırım’a bu dönemde binlerce Rus getirilip yerleştirilerek demografik yapı değiştirilmeye çalışılmaktadır. Rusya bu operasyonun (demografik yapı değişikliğinin) hemen akabinde, Kırım’ın nereye bağlı kalması konusunda referandum yapılmasını talep etmiş, ancak hem Ukrayna ve hem de ABD ve AB bunu kabul etmemiştir. Çünkü olay ahlaki olmadığı gibi, referandum yapılsaydı sonucu belli idi. Ancak Rusya, Kırım’ı ilhak emellerinden asla vazgeçmeyecektir. Bana göre Donbas’taki olayların gerçek nedeni de budur. 

Putin’in ve yardımcısı Vlademir Medinsky’nin, Belarus, Kazakistan ve Karabağ Rus toprağıdır şeklindeki açıklamaları, rastgele yapılmış açıklama değildir.

Bu strateji ve taktiklerinin tersini uyguladıklarında ise hiç başarılı olamadılar. Nitekim Afganistan’ı direk işgal ederek silah zoruyla ele geçirmek istediler, ancak başarılı olamadılar ve rezil olarak çekildiler.

Öte yandan, SSCB’nin dağılmasından sonra, Türk ve müslüman nüfusun ağırlıkta olduğu Tataristan, Yakutistan ve Çeçenistan bölgelerinin bağımsızlıkları, Rusya tarafından kabul edilmediğini ve dünyanın da buna sessiz kaldığının da burada altını çizmemiz gerekir. Buralar sadece özerk olabilmişlerdir. Bu bölgelerin bağımsızlıklarının kabul edilmemesinin nedenleri, sadece bu bölgelerin yeraltı zenginliklerimidir, yoksa nüfusunun önemli bir kısmının Türk ve/veya Müslüman olmalarımıdır? düşünmek lazım.

Bunların dışında Rusya’nın bir de uzak karakolu gördüğü ülkeler var. Burnumuzun dibindeki Suriye buna bir örnektir, ama Rusya’nın asıl hedefi, eski SSCB ülkelerini daha fazla batıya kaptırmadan alabildiğini geri almak, eş zamanlı olarak da Afrika’da nüfuzunu artırmaktır.

Rusya’nın yayılmacı politikasını engelleyebilecek tek ülke Türkiye’dir ve bu bizim ne kadar güçlü olduğumuzla orantılı olacaktır.

Tüm bunları söylerken, ABD’nin son birkaç yıldır sürdürdüğü ve Bıden yönetiminin göreve gelmesinden sonra hız kazandığı görülen politikaları neticesi, bölgemizde Türkiye ile Rusya’nın işbirliği yapması mecburiyetinin de ortaya çıkmaya başladığını görüyoruz. Çünkü ABD bir yandan Rusya’yı, öbür yandan Türkiye’yi çevre ülkelerden adeta muhasara etmeye çalışıyor. Eğer bu ABD politikası, Rusya ile bir danışıklı dövüş değil ise, bugünkü tablo budur. Yok eğer tersi ise, yakın gelecek dönem, bölgemizde pek çok sorunlara gebedir. Bu tablonun farklı bir versiyonunu biz 2’nci dünya savaşından sonra dünyanın paylaşıldığı Yalta Konferanslarının akabinde görmüştük. Ancak ülkemizin birikimleri/tecrübeleri ile, rahmani ve kurmay devlet aklı tüm bu tuzakları boşa çıkaracaktır Allah’ın izniyle.

Bizim öngörümüz ve temennimiz odurki, engeç önümüzdeki 20-30 sene sonrasında, şu anda Rus coğrafi sınırları ve hakimiyeti altında özerk yada topluluklar halinde yaşayan Türkler de bağımsızlıklarına kavuşacaklardır. Rusya’nın tüm asimilasyon operasyonlarına rağmen bu olacaktır. Ancak bunun olabilmesi için, onların güvendiği ve dayandığı Türkiye daha da güçlenmeli ve onların bağımsızlığına her türlü destek verebilmelidir. Bu da olacaktır Allah’ın izniyle.

Bize lazım olan tüm bu kritik süreçleri, birlik beraberlik içerisinde ve Devletimizin yanında olarak el birliği içerisinde aşmaktır. Muhtaç olduğumuz kudret, göğsümüzdeki imanda ve damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.

Bir atasözümüz var, severim: Ayıdan post, Moskoftan dost olmaz..

Görelim Mevlam Neyler, Neylerse Güzel Eyler!..

Yorumlar (2)
Erkul 3 yıl önce
Çok teşekkür ediyorum
Yaşar Çiftçi/Kimya Yüksek Mühendisi 3 yıl önce
Kaleminize sağlık saygıdeğer Müsteşarım, dn en büyük katliamcı ülkesi Rusya ve Amerika ama Ameeika bizi soykırılım yapmakla suçluyor yakında hiroşimata atom bombasını bize yıkarlar, tarih boyunca Rusların yaptığı katliam ve soykırımı hiç bir millet yapmadı kimse ne ABD ye atom bombasını ne Rusya'ya kanlı tarihini sormuyor Almanya bile yakında Yahudi soykırımını bize yıkar hatta Peru yerlilerinin katliamını da bize yıkarlar haçlı seferleri hala devam ediyor biz uyan>knolmadığız sürecede başımıza daha çok böyle sorunlar çıkarırlar
12
az bulutlu