MODERNİTE VE EVLİLİK HA
Kuran üzerinden burçlara bakıp gayba ışık tutuyoruz. Kuran vahiydir deyip diğer bütün disiplinler ile bağını kesip, kalıp cümleler üzerinden hasta dünyaya reçeteler yazıyoruz. İslam, Kuran, hadis, fıkıh v.s diyor ve bütün bunlar üzerinden tepinip telkin diyor, enerji diyor, bio diyor, şeyh, gavs, mürşit diyor milleti kandırıp dibine kadar her şeyi ile istismar ederken, ne üdüğü belirsiz bir öğretici tiplemesi, ne üdüğü belirsiz bir inanç ve ne üdüğü belirsiz inancın müminlerini yetiştiriyoruz.
Modernite diyoruz mesela modernitenin ne olduğunu dahi bilmeden, bildirmeden ve bilgilendirmeden, bizi mahvetti diye savaş ilan ettiğimiz modernitenin silahlarını, kalkış noktasını, nerden ve nasıl yanaştığını dahi saptamadan; salt ve tek suçlu modernite midir? Sorusu bir kenara modernite gerçekten suçlumudur?sorusundan bile habersiz stratejiler serdediyoruz.
Modernite ve evlilik diyoruz örneğin. Modernite karşısında can çekişen evlilikler, yıkılan yuvalar diyoruz. Yeniden evliliğin anlam ve öneminden dem vururken; fert ve birey olamamışları çift, çift olamamışları aile yaparken tekrar başladığımız noktaya dönüyoruz.
Kendisi olamamış, hüviyet, şahsiyet, özgünlük ve özgürlük nedir farkında olmayan yığınlar türetirken, on beş asır evvel ki kavramlarla bugünün genç dünyasına hitap ettiğini zanneden ilginç yaklaşım tarzları serdediyoruz. Daha da acı tarafı bütün bunları yaparken son derece komik ve bir o kadar utançsı görüntüler sergiliyoruz.
Kendisini tanımamış, kendisine yabancı, nerden başlayıp nerede duracağını bilemeyen, değer skalasını oluşturamamış, basit şeylerle gününü gün edenlerin gözlerini devasa şeylere diktiklerini doğru, rasyonel, bilimsel ve duygu yüklü bir formatta muhatabına anlatamıyoruz.
Koca koca titrini olan insanların kocaman salona hitap ederken, aslın da hiçbir şey söylemediklerini, söyleyecek hiçbir şeylerinin de olmadığını kendi kendilerinden saklayamaz bilim adamları yetiştiriyoruz. Konuşuyoruz, anlatıyoruz, öneriyor ve teklif ediyoruz ama kendimiz dahi kendimizden tatmin olamıyorken; gelecek neslin inşası gibi kocaman kocaman cümleler kuruyoruz.
Birçok şeye yettiğimizi zannediyoruz mesela. Birçok şeye dair eksik kaldığımızın farkında olmadığımız için koca salonun ortasın da sırım sırım sırıtıyoruz. Bir medeni insanın ayağa kalkıp herkesi sallayacak, silkeleyecek, diş ve baş ağrıtacak bir cümle kurduktan sonra, diş ve baş kanırtacak üç soru sorup herkesin kendisine gelmesine sebep olacak yetişmiş ve yetişmeye namzet münevverler bekliyoruz.
Sloganik cümlelerden sihirli sonuçlar bekliyoruz mesela sihrin haram olduğunu bile bile…
Körler sağırlar misali birbirinin gazını alan vasat altı konuşmalar yaparken, onca emeğin, onca masrafın, onca zamanın heba olduğunun ve dahi haram olduğunun farkında dahi değilken, hayırlı bir iş ve dolayısıyla ibadet ettiğini zanneden garip, anlamsız ve trajikomik haller serdediyoruz.
Kalkp ayağa, salt rızai İlahi adına iki kelam eylesek ve sadra şifa kabilinden bir cümle kurup tefekküre, tezekküre, tedebbüre veya ontolojiye, epistomolojiye ve oradan aksiyolojiye dair harman koyalım ortaya yere desek, deli diye kovalamaya hazır yığınlar yetiştiriyoruz.
Nifak mesela ya da haset. Kabullenememe, küçümseme, yedirememe, sindirememe gibi müslim düşmanı bütün çirkef hallerden nakışlı esbablar eşliğinde gezinirken, Hamza pozu veren nevi şahsına münhasır tipler yetiştiriyoruz mesela.
Onca masraf ve haliyle onca israf nedendir diye sormaya kalksan, bre ağalar ve paşalar, aynı imkân ve olanakları içinizde bulunanlar için neden ortaya koymadınız? Diye bir soru sorsan, kafanı kırmaya ve sana haddini bildirmeye gönüllü nice işgüzarın varlığından hareketle söyleyeceklerini yutkunurken, ne kadar haklı olduğunu bilen ama kabullenmekten uzak gayri İslami tavırlar koyuyoruz ortaya.
Kendisi İslam, kendisi müslim olamamış, tevazu, vakar ve olgunluk gibi erdemlerden yoksun ama büyük büyük evlatlar, doyumsuz evlilikler ve yıkılmaz yuvalar kuracağız iddiasın da bulunan garip, komik ve çelişik cümleler koyuyoruz orta yere.
ALLAH AŞKINA BİZ NE YAPIYORUZ!?
