banner4
04.11.2020, 12:06

KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ 

1974 Temmuzuna kadar büyük acılar hatta soykırımlar yaşamış olan Kıbrıs Türkleri yani soydaşlarımız, bu tarihe kadar Anavatanlarına kahir ekseriyetle bağlı iken, aradan geçen 46 yol sonra ne oldu da yarısına yakını Anavatana karşı mesafeli, soğuk, hatta muhalif duruma geldi?

Kıbrısta yaşayan soydaşlarımızdan şu anda 46 yaş altında olanları, 1974 Temmuzundan önceki zulümleri/göçe zorlanmaları/ cinayetleri/soy kırımları vb yaşamadıklarından, olanları ve Allah korusun yine benzeri ortamlarla karşılaşırlarsa olabilecekleri gerçekten anlayamadıklarını tahmin etmek zor değil. Her ne kadar büyüklerinden, 1974 öncesine ilişkin çok şeyler dinlemiş olsalar da, öyle zannediyorum ki “rehavet” kelimesiyle bile izah edilemeyecek şekilde, kendilerinin farkında olamadıkları “bir kandırılmışlık” içerisindeler diye düşünüyorum.

Peki neden?

Bunun birden fazla nedeni var bence. Ama önce genel bir durum değerlendirmesi yapmakta yarar var:

1571’de fethedilmesiyle bir Türk yurdu haline gelen Kıbrıs, o dönemden sonraki 400 yıl içerisinde çeşitli entrikalara maruz kalması, Osmanlı imparatorluğunun zayıflaması ve çöküşü, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin var olma mücadelesi, Atatürk’ten sonraki kan kayıplarımızla düştüğümüz zaafiyetler, içeride ve dışarıda terör örgütleriyle uğraşmak zorunda bırakılarak enerjimizin tüketilmesi gibi sebeplerle, bizim bu zayıflığımızdan yararlanan başta İngiltere olmak üzere haçlılar, adadaki demografik yapıyı aleyhimize değiştirdiler; bununla da kalmadılar dünya kamuoyunu önce Kıbrıs’ın bizim değil İngiltere’nin olduğunu, şimdilerde de rumların olduğunu kabullendirme gayreti içerisine girdiler.

1974’e gelindiğinde, o zamana kadar maruz kaldıkları zulümler, cinayetler, tacizler, göçe zorlamalar ve soykırımlar nedeniyle Kıbrısta bir avuç kalan soydaşlarımız, adeta kaderlerine terk edilmiş durumda iken, (1950’li yıllarda Rahmetli Başbakan Adnan Menderes ve Rahmetli Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun çabalarıyla Uluslararası camia nezdinde kabul ve tescil ettirilen garantör ülke statümüze sığınarak) 1974 yılı Temmuz ayında Rahmetli Başbakan Bülent Ecevit ve Rahmetli Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve hükümet üyeleri ile, Genelkurmay Başkanımız ve Kuvvet Komutanlarımızın cesur kararları (ve elbetteki rahmetli Dr. Fazıl Küçük ile Rauf Denktaş’ın ve Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatının büyük çabaları) sayesinde, 1974 Barış Harekatı yapılabildi ve Kıbrıs Türkü yok olmaktan kurtuldu.

Peki, o zamandan bu zamana ne değişti de, Kıbrıs Türkünün neredeyse yarısına yakını bize karşı soğuk, mesafeli ve hatta düşman gibi görme aşamasına geldi? Neden?

Bunun belli başlı sebeplerine bir bakalım:

1- 1974’ten bu yana, bizim Türkiye Cumhuriyeti olarak Kıbrıslı soydaşlarımızı çok ihmal ettiğimiz ortada. Bu ihmal etme, maddi anlamda değil manevi anlamda. KKTC’ne en başından beri, yani 1974’ten öncesinde de sonrasında da ekonomik anlamda üzerimize düşen herşeyi yaptığımızı herkes biliyor. Ancak, anlaşılan o ki, tarih, kültür ve aidiyet ile din bilincini verememişiz. İşte bugünkü aymazlığın en büyük nedeni de bu. Ve bizim bu eksikliğimizi ya da ihmalimizi, birileri çok güzel ikame ederek, KKTC’de bize düşman nesiller yetiştirmiş. 

2- Kıbrıs Rum Kesiminin AB’ye alınmasıyla, KKTC’de yaşayan (özellikle 45 yaş altı) bilinçsiz ve hatta (farkında olmasalar da) “kandırılmış” nesilin buna imrenmesi. 

(Öyle ya, daha düne kadar Türkiye bir yandan pkk, fetö, deaş gibi terör örgütleriyle uğraştırılarak hem enerjisi çalınıyor hem de sanki güvensiz ülke görüntüsü verdiriliyorken, diğer taraftan ortalama 1,5-2 yılda bir değişen hükümetler nedeniyle siyasi istikrar sağlanamıyorken, % bin küsurları bulan gecelik faizlerin ve batan bankaların olduğu ekonomisi berbat bir ülke görünümündeyken, işte tüm bunlara iç ve dış tahrikler de eklenmek suretiyle hep bu güçsüz Türkiye algısı ile büyüdü kıbrıstaki o yeni nesiller. Hâl böyle olunca da, Kıbrıs Türkü yönünü Türkiye’ye değil AB’ye döndü. Ve oynanan tüm bu oyunları asla göremedi ve anlayamadı o genç nesil. Ama çok şükür ki artık o Türkiye çok gerilerde kaldı, bugün güçlü, ne yaptığını bilen, kalkınmasına hız vermiş, özüne dönmekte olan, bölgede hakim güç ve dünyada da söz sahibi olan bir Türkiye var.)

3- 45 yaş altı olan ve 1974 öncesi soykırımları, cinayetleri, travmaları yaşamamış olan bilgisiz ve bilinçsiz nesile karşı haçlıların yüzmilyonlarca dolar harcayarak kademe kademe uyguladığı beyin yıkama operasyonları. Bu çerçevede Türkiye’nin geleceği olmayan sıradan bir 3’üncü dünya ülkesi gibi gösterilmesi, buna mukabil rum yönetimi altında yaşarlarsa AB pasaportuyla kendilerini AB’de çok müreffeh bir yaşam beklediğine inandırılmaları; kısaca kandırılmaları.

4- Dini ve milli değerlerden yoksun büyütülen genç nesil ile, travmalardan uzak büyümüş 45 yaş altı soydaşlarımız, kendilerine rumların şirin gözükme ve AB’nin de bize katılın kurtulun şeklindeki beyin yıkama operasyonlarını anlayamadılar, algılayamadılar, uyanamadılar.

5- Aradan geçen 46 yılda, Güney Kıbrıs Rum Kesimi dış yatırım vs almasının yanısıra, bir de bağımsız devlet olarak tanınması ve AB’ye alınmasına karşın, KKTC’ne Türkiye’miz dışında yatırım yapan da tanıyan da olmayınca, KKTC adeta yalnızları oynadı. Bu durum halk üzerinde batıya ve Güney Kıbrısa yönelik maalesef teslimiyetçi bir etki bıraktı.

Tüm bu sebeplerle de, Türkiye’ye karşı soğuk bakan % 50’lik açık muhalif  ve bunların içerisinde az bir kısmı bile olsa adeta düşman olan bir nüfus ile karşı karşıya kaldık.

Son seçimlerde de adeta top direkten döndü ve hem Türkiye ve hem de Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gol yemekten son anda kurtuldu, ama, ilgilenmemeye devam edersek ya da plansız, programsız, bilinçsiz ilgilenirsek, bu gidişle 10-15 seneye kalmaz Kıbrıs elimizden çıkmaya başlar ve son pişmanlık da korkarım ki fayda vermeyecektir.

Bir yandan soydaşlarımız olmaları, diğer yandan bizim için Kıbrıs’ın oldukça önemli jeostratejik ve jeopolitik konumda bulunması nedenleriyle, maruz kalınan geçmişteki zulümlerin ve soykırımların öğrettiği tecrübelerle, artık bir an önce planlı, proğramlı, akıllı ve bilinçli olarak birşeyler yapmaya başlamalıyız. 

Peki neler yapmalıyız:

1- Herşeyden önce Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasası ve yasaları tek tek elden geçirilmeli, günümüz şartları ve tecrübe birikimlerimiz dikkate alınarak milli bir Anayasa ve buna bağlı milli Yasalar oluşturulmalıdır.

Ülke adı bence “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” olmalı (Güney Kıbrıs Rum Kesimi kendilerini sanki Kıbrıs’ın hepsini temsil ediyorlarmış gibi Kıbrıs Cumhuriyeti olarak adlandırmış ve dünya kamuoyuna kabul ettirmişlerken biz neden KKTC diyelim), mevcut bayrağı aynen muhafaza edilmeli, resmî dili elbetteki Türkçe, dini islam ve para birimi olarak da TL kullanılmaya devam edilmelidir; ülkenin kurucu lideri olarak da Türkiye Cumhuriyeti Devleti + Rauf Denktaş olarak tescillenmelidir.

Bu değişiklik ihtiyacının nedenleri, halka açıkça, samimi ve gerekçeleriyle izah edilerek, oluşabilecek tereddütler giderilmelidir. 

2- Samimi, bilimsel, objektif, uzman ve milli kişiler eliyle, tarih, kültür ve din konularında, her yaş grubuna göre 7’den 70’e eğitim-öğretimlere derhal başlanmalı; bunun için kısa, orta ve uzun vadeli proğramlar yapılmalıdır. Bunları da biz Türkiye Cumhuriyeti olarak bir Hükümet Politikası değil bir Devlet Politikası olarak uygulamalıyız.

Bu projeye bugün hemen başlarsak, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin gelecek 40 yıl sonrası, geçmiş 40 yılından çok daha iyi olacaktır. Bu çok önemli ve bir o kadar da elzem bir konudur.

3- Tarih, kültür ve din eğitimlerini sadece kendi tarihimizi, kültürümüzü, dinimizi anlatarak değil, başta rumlar ve yunanlılar olmak üzere tüm batılıların o zalim, câni, soykırımcı, sömürgeci, 2 yüzlü tarihlerini, kültürlerini ve tahrif edilmiş dinlerini de somut örneklerle ve tarihi vesikalarla anlatarak da göstermeli ve öğretmeliyiz.

4- Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ekonomik olarak, çok rahat kendi kendine yeterli ülke olabileceği gibi, bunun çok daha ötesine de geçebilecek potansiyele sahiptir.

 En başından bugüne kadar çoğunlukla Türkiye’nin yardımlarıyla ayakta kalabilen Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde mesela;

-Bilimsel bir şekilde tarım politikaları geliştirilmelidir.

-Turizm sektörü kumar oynama alanlarından kurtarılarak, turizm sektörü kapsamında daha farklı (mesela tarihi/kültürel geziler/faaliyetler vb gibi) alanlara kaydırılabilir. 

-Balıkçılık sektörü oluşturulup geliştirilebilir. 

-İlk yerli ve milli olarak “Günsel” ismi verilen otomobil geliştirildiği de gözönünde bulundurularak, otomotiv sektörü desteklenmeli ve daha da geliştirilmelidir.

-Ve tüm bu sektörlerin çok üzerinde bir hacim ve potansiyel olarak, bir deniz ülkesi olan kıbrısta ticari deniz filoları kurulabilir. 

5- Özellikle Türk iş adamları başta olmak üzere, dost ve kardeş ülkelerin iş adamlarının yatırım yapmaları için gerekli girişimler yapılmalı, bunun için cazip koşullar hazırlanmalıdır.

Bütün bunlar için de 40-50 yıllık planlar şimdiden hemen yapılmaya başlanılmalı ve hemen uygulamaya da geçilmelidir.

Bunların finansmanı aşamasında, dünya bankası veya IMF gibi vampir/sömürgeci kuruluşlardan kredi kullanmak yoluna asla gidilmemeli, başta kendi ülkemiz iş adamlarımızdan olmak üzere, kardeş ve dost ülkeler iş adamları ile ortaklıklar kurulmak suretiyle finansman konusu çözülmelidir.

6- “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” olarak tanınması için devletemizce Uluslararası çalışmalar başlatılmalıdır. Şu anda bile ülkemizin desteğiyle en azından 15-20 ülke hemen tanıyacaktır. Elbetteki bunun zamanlaması çok yönlü olarak değerlendirilmelidir.

7- Tüm bunlarla eş zamanlı olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin önderliğinde ve her daim kontrolünde olacak şekilde kendi milli ordusunu da kurdurmalıyız. İleride haçlıların akla-hayale gelmeyecek oyunlarıyla kontrolümüzden çıkmaması için, yeni baştan oluşturulacak Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ordusunun yönetiminin Türk Silahlı Kuvvetlerinde olacağı şekilde gerekli yasal düzenlemeler de yapılmalıdır.

Unutmayın ki, tapusu size ait bile olsa, yıllarca uğramadığınız bir bahçeye uzun yıllar sonra tekrar gittiğinizde hiç tanımadığınız birileri ev yapmış ve sahiplenmiş olabileceği gibi, sizi de kapıdan içeri bile sokmayabilir.

Zaten bizim olan Kıbrıs’ın tapusunu biz 1974 Barış Harekatıyla tekrar aldık ve aziz şehitlerimizin mübarek kanlarıyla adımıza tescilledik. Olması gerektiği gibi, ciddiyet ve kararlılıkla sahip çıkmak zorundayız.

Selam, sevgi ve saygıyla!..

Yorumlar (2)
Osman ÇANŞALI 3 yıl önce
Çok çok güzel bir yazı. Bir solukta okudum. Çok doğru tespitleri ve müthiş çözüm önerileri var. “Bahçe örneği” de konunun çok manidar bir özeti olmuş. Tebrik ediyor, en derin saygı ve muhabbetlerimi sunuyorum.
Ya#ar Çiftci 3 yıl önce
Kıbıs konusunda bu güne kadar tüm gelişmeleri ve bundan sonraki adımları detaylı bir şekilde kaleme almışsınız Sayın Müsteşarım, Hariciye Bakalığımızda başta Türk cumhuriyetleri ve kardeş Azarbaycan ile ve diğer bize dost ülkelerle her türlü girişimde Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin tanınmasını sağlaması lazım,
12
az bulutlu