banner4
22.11.2019, 00:20

HUKUK’UN HUKUKÇU ELİYLE KATLİ

Yok artık! Diyeceğiniz ne kadar söz, fiil ve girişim varsa, tamamının, olmazsa şaşırırdım diyeceğiniz bir ülkede yaşıyoruz. En olmadık ve olası mümkün olmayanların dahi mümkün olduğu ve üstelik şaşırmak bir kenara herkesin kanıksadığı sıradan olaylar kabilinden yaşanıp durmaktadır.

Bir kadın, kocası tarafından katledilecek! Taraflar birbirini o kadar iyi tanıyor ki, böylesi bir vahşetin yaşanacağından yana kuşku dahi etmiyorlar. Bundan hareketle durum, defalarca yargıya intikal ediyor ve yargı, palyatif uygulamalarla sorumluluğu kendi üzerinden atan bir sistem ve hakimler ile karşı karşıya bırakıyor ülke ve milleti.

Yetersiz, derinliği olmayan, ülkenin kendi sosyolojik kodlarından bihaber hukuk (!) metinleri ve aynı zaman da derinliği olmayan, inisiyatif alacak vizyondan mahrum sözde hakim ve savcıların da böylesi bir vahşeti önceden kestirebilmesi ve metinlerin dışına çıkıp ama evrensel hukuk ilkelerinin bağrına basacağı şahsi inisiyatifler alacak hukukçulardan yoksun olmamız hasebiyle aile, kendi önlemini kendisi almak zorunda kalır.

Ve anne, doktor kızı tarafından babasından yana koruma altına alınır. Bir evlat, annesi ve babası arasında hem fiziksel ve hem de duygusal bir sıkıştırılma altına alınmışken, böylesi bir çıkmaz içerisinde annesi ve babasının çıkmazlarına çıkış bulmakla zorunlu bir görev ile karşı karşıya bırakılmıştır.

Anne ve kızın alabileceği tedbir mekanizması ne kadar işe yarayacaksa o kadar yaşamış ve katil baba hedef şaşırmış ve bütün faturayı gencecik ve ülkenin aydınlık yüzü olan kızına çevirmiştir.

Türk yargı metinleri ve yargının başın da ki hâkim ve savcıların yetersizliği, olayın bu denli büyük bir dramsal sonuca evrilmesine hem kaynaklık etmiş ve hem de etmeye devam etmektedirler. Olay sadece bahsettiğimiz dram ile sınırla kalmamakta ve akıllara zarar komik işlere imza atmaya devam etmektedir.

Kızının katili olan kişiden boşanmak ve bu katil kişinin soy ismini üzerinden bir an evvel atmak isteyen anne, hukukun hakikaten yetersiz, niteliksiz, seviye yoksunu makam işgalcileri sebebiyle celse üstüne celse atılmaktadır. Bu tip insanlara yüz metre karelik market işletmesinin dahi iç çekilmeden teslim edilemeyeceği bu denli aşikâr iken, yargı gibi hayati bir makamın teslim edilmiş olması, ülke ve millet olarak içerisinde bulunduğumuz durumun nedenlerini de açıkça ortaya koymaktadır.

Kifayetsiz, niteliksiz, derinliksiz, kültür ve entelektüel birikimden yana fukara kişileri böylesi makamlara taşıyan ve onların gelişlerine vesile olanların da bahsini yaptığımız her hukuk katliamına ortak olduklarının da ayrıca altını çizmek istiyorum.

Hukuk; bir cüret, bir cesaret, bir irfan, bir feraset, bir basiret gerektiren, sadece hukuk ile sınırlı olmayan, beraberinden birçok ilim ve bilim disiplinlerine hâkim olmayı zaruri kılan bir meslek dalıdır. Hal böyle olmasına rağmen, nasıl kazandıkları, nasıl okuyup bitirdikleri ve nasıl atandıklarına dair son yıllar da yaşadığımız acı tecrübeler göstermiştir ki, iki dudakları arasına hayatların bağlı olduğu bu meslek ve erbapları, alelade seçilip alelade atanacak kişilerden oluşmamalıdır.

Bahsini yaptığımız yeti ve özelliklerden mahrum kişilerin böylesi makamlara getirilmeleri sonucun da kendilerini rezil rüsva etmelerinin yanı sıra hem de sayısız hayatların kararmasına, nice umutların ve ışıkların sönmesine ve ülkenin adalet anlayışı ve uygulamalarına gölge düşürmekte, millet ve devlet arasında ki ülfet bağına darbe üstüne darbeler vurmaktadır.

Mevcut makamlara yeterli sayıda hâkim ve savcı atamayı sorunların çözümü gibi görmek, sorunları anlamamış olmakla birlikte daha da büyüten bir yaklaşım tarzıdır. Mesele, yeterli sayıda hâkim ve savcı ataması değil, yeterli haslet ve özelliklere sahip kişilerin atanması meselesidir.

Hukuk, yukarıda da izahını yaptığımız gibi birçok disiplinler ile sıkı bir bağı ve ilintisi olan bir bilim dalı olmasının yanı sıra, bireysel olarak da birçok farklı özelliği taşımayı gerekli kılmaktadır. Pısırık, pejmürde, cesaretten yoksun, inisiyatif alabilecek nitelikten yana fakir, karar almak ve uygulama noktasın da kifayetsiz kişiler ile çözüme kavuşturulabilir bir bilim dalı değildir.

Hele hele de, bir katilin karısı olmayı istemeyen, katil ve hem de bir cani olduğu kesinleşmiş bir kişinin soy ismini taşımak istemeyen bir kadının boşanma talebini tek celse de karara bağlayamayan bir kişiden değil hâkim, köye çoban dahi olması mümkün değildir. Üstelik maddelere bu denli bağlı kaldığını ve kalacağını iddia eden kişi kim olursa olsun yanan söylüyor, yalan söylüyor ve yalan söylüyor…

Yorumlar (2)
Halil KARAKAŞ 4 yıl önce
Turan bey,
Kanayan yaralarımızı birine parmak basmisiniz. Biri değil en önemlisin. Adalete.Ülkemiz deki adaletin rezaletini ücbeş paragrafta kafi miktarda ozetlemişsiniz. Mustefid oldum.teşekkür ederim.
Ülkemizin " ÇİVİSİ ÇIKMIŞ " EyvAllah eyvAllah ki ne eyvah.
ALLAH BİZE YARDIM ETSİN.
Ali Bakım 4 yıl önce
Hukukçuyum diyen herkes, aşağıdaki ölçülerden sınava tabi tutulmalıdır.
Mecelle-i ahkâm-ı adliye md. 1792:
"Hâkim; hakîm, fehîm, müstakîm, emîn, mekîn ve metîn olmalıdır."
(Hakim; bilgin, zeki, doğru, güvenilir, vakar sahibi, sağlam olmalıdır.)
Büyük Hukukçu Ahmet Cevdet Paşa''nın bu ölçüsünün, Adliye teşkilatında hayata geçirilmesi dileğiyle.
Selam ve Muhabbetle Değerli üstad.
12
az bulutlu