banner4
13.04.2020, 17:08

Herkesin Kileri sizinki gibi ağzına kadar dolu değil

Tehdit altındaki her canlı varlık, bu tehditkar iklime, atmosfere ya da koşullara tepki verir. Tepki canlı olmanın kanıtıdır. Tehdit tuzağa düşme ihtimalini azdırır, hazırlıksız yakalanma duygusu paniğin ilk nedenidir. Ve panik sürecinin ilk tetiklediği davranış kalıbı dikkat yetimidir. Korku, endişe ve bundan doğan tehdit algısı, ani patlamalarla umudu sessizce tüketir. Umutsuzluk hali kuralları kolayca göz ardı edebilme halidir. Bütün bunların iki nedeni var; birincisi himaye edilmekten yoksun olduğuna kanaat getirmek, ikincisi de bilinmeyen, tanınmayan ve varlığı açıkça belirlenmeyen bir tehlike duygusunu çok yakından hissetmek. Bütün bu tutum ve davranışlar son derece insanidir ve asla ahlakın konusu değildir. Hiç kimse böylesi durumda yek diğerini ahlaksızlıkla suçlayamaz.

10 nisan gecesi saat 22 civarında hükümet, öncesinde hiçbir hazırlık yapmadan, kırk sekiz saatliğine rutin hayatı yasakladı. O saatten sonra halkın sokağa dökülmekten başka seçeneği yoktu. Ne buna hazırlanmıştı halk ne de alınan tedbirler konusunda ikna olmuştu. Yapılacak tek şey kendi göbeğini kendin kesmekti ve halk işte o göbeği bildiği şekilde kesti.

Yani Hükümet ne kadar ani bir baskın yaptıysa, halk da o şiddetle ani bir baskın tepkisi verdi. Etki tepkiyi doğurmuştu. Oysa günlerdir, bu halk sağlık bakanlığına ve onun çalışmalarına büyük değer biçerek, kendisinden talep edilen her şeye riayet etmeye çalışıyordu. Deyim uygunsa bu süreç sağlık bakanlığında somutlaşmış ve Bakan Fahrettin Koca bu sürecin sembolü olmuştu. Neredeyse herkes onun günlük açıklamalarıyla hayatını tanzim eder gelmişti. Çizdiği profil son derece güven vericiydi. Hele ilk ölüm vakasını duyururken ‘’ bir hekim olarak bir hastamı kaybettim’’ ifadesi, güven ve samimiyetin ruhsatı haline gelmişti.

Ne oldu da Sayın Koca’nın yerine iç işleri bakanı, adeta rol keserek, bu büyük kararı bir talimatla geçiştirebileceğine karar verdi? Duyuruyu, sokağa çıkma yasağına iki saat kala yapmak yerine, dört saat kala Sağlık bakanı yapsaydı, hangi tedbirler berhava olurdu. Belki de bunda daha önemli soru da şuydu;  48 saatlik sokağa çıkma yasağı hangi zorunluluktan kaynaklanıyordu. Bu çok mu gerekliydi?

Bence hiç gerekli değildi. Fikrin özüne baktığımızda bu gereksizlik daha çok sırıtıyor. Hafta sonu geliyor, eh havalarda çok güzel, hiç kimse evinde durmaz, iyisi mi biz sokağa çıkma yasağı ilan edelim. Bu yaklaşım ‘’ okullar olmasaydı, eğitim meselesini daha kolay hal ederdik’’ yaklaşımında ne kadar farklı? Bir hafta sonu için halkını ikna edememekten korkan bir hükümet.

Tuhaf olanı şu; hem halkı ikna etmekten kork, hem yaratıcı bir takım alternatif yollar önerme hem de sokağa dökülen halkı aşağıla. Hem hata yap hem de bu hatanın bedelini halka ödet. Kuralsızlığı kural haline getiren hükümettir. Kuralları ihlal eden de hükümettir. Basit bir kırk sekiz saatlik sokağa çıkma yasağını örgütleyemeyen de hükümettir.

Sokağa çıkma yasağına iki saat kala, sokağa çıkma yasağı saatini belirlemek ve ilan etmek bir kural değildir. Çünkü bu kuralın uygulanma ihtimali yoktur. Uygulanma ihtimali olmayan bütün kurallar keyfidir ve belirli bir meşruiyet taşımazlar.

Tehdidi birden bire hayatı ve sokağı toptan yasaklayarak büyütürseniz, halkın tepkisi de büyük ve karmaşık olur. Halkın tepkisinde gayri ahlaki bir yön yoktur. İnsanların neredeyse tümü temel ihtiyaçları için sokağa çıktı. Herkes temel ihtiyaçlar için tehlikeyi göze aldı. Üç beş yerde çıkan kargaşa bu gerçeği değiştiremez. Hiç kimse annesinin boncukları için o saatte sokakta değildi. Zaten haftalardır bu halk, ayağını sokaktan kesmişti. Bu kurallara riayet eden halk neden son anda vazgeçsin?

Kimi sırça köşk bayları da oturdukları yeni imtiyazlı evlerinden halkı suçlama yarışına girdi. Baylar bayanlar herkesin kileri sizinki gibi ağzına kadar dolu değil. Herkesin sizin gibi stok yapma imkanı ve fırsatı yok. Dolayısıyla hiç de ahlaki bir konumda değilsiniz.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu