banner4
30.10.2019, 16:01

Gölgenin Ağırlığı Samimiyet

Bu dünyaya geliş amacımıza ne anlamlar yüklersek yükleyelim, doğumumuz ile ölümümüz arasında kalan zaman dilimine, rehberlik eden düzeylerin iki boyutlu olduğunu her zaman hissederiz. Belki de bilincimize kazınan bu iki boyut hayat hikayemizin asıl özneleridir. Yaşam sanatı üzerine laf ettiğimizde, yaşama yol gösteren kılavuzun, iki boyutlu olduğunu ve birbirini hem yatay hem de dikey kesen, iki eksenden söz ettiğimizin farkındayız aslında. Birinci boyut çoğu zaman kader dediğimiz şeydir; üzerinde hiçbir etkimiz ya da nüfusumuzun, değiştirme ya da defetme şansımızın olmadığı bütün etmenlerin toplamı. Diğer boyuta kısaca karakter de denilebilir. Kader için elden gelen ve yapılacak pek bir şey yok. Ama karakter, bütünüyle bize bağlı ve bizi her durumda yansıtan tek aynamızdır.

Hepimiz daha iyi bir hayat yaşamak için, var gücümüzle çalışır ve bu hedefe varmak için her gün karakterimize yeni nitelikler kazandırmaya çalışırız. İyi hayat, kelimenin tam anlamıyla dünya nimetlerinden daha fazla faydalanmak anlamına gelir ki, bu nimetler, kimi zaman çok ayartıcı ve baştan çıkarıcı olabildiği gibi, kimi zamanda kesinlikle başa beladır. Dünya nimetleri -ki bunlar, Ün, para, mevki, makam, önem ve değer gibi sıralanabilirler- karakterimizi hem belirleyen hem de zorlayan en güçlü dış uyarıcılardır.

İçine doğduğumuz bizden önceki verili hayat, bize miras olarak bir dizi değer bırakmıştır. Sevgi, samimiyet, şefkat, vefa, dostluk, bağlılık ver erdem. Kendimizi idrak etmeye başladığımız andan itibaren aslında bu değerin hem anlamını kavrarız hem de içeriğini kendi hayatımızda tecrübe etme şansı buluruz.

Benim bazen kafamı karıştıran, daha doğrusu kavramakta sorun yaşadığım nokta, bütün bu değerlerin ne anlama geldiğini bildiğimiz halde, dünyadan ziyadesiyle nasiplenirken, bu değerlerin neden unutulan şeylerin en başında geldiğidir. Neden, her şeyden önce bu değerleri unutur ve önce onlara sırtımızı döneriz. Haydi diyelim sevmek kolay değil; sevgi başka koşul ve şartlar da gerektiriyor, peki samimiyet ne gerektiriyor. Samimi olmak bir erdem bile sayılmaz. Çünkü, herkesin doğal olarak samimi olması zaten gerekli. Samimi olmak bir ödülü gerektirmez. Ama galiba biz samimiyetin çok şey kaybettirdiğini düşünüyoruz.

İnsanların birçok meselede ihtilaflı olması mümkün ve belki de doğaldır. Ama doğal olmayan şey tam da bu an da ihtilaflı anda her şeyden önce samimiyetten vazgeçmemizdir. Samimiyeti en çabuk gözden çıkarıyor olmamızın bize ne katkısı var. Eğer adalete inanan adil insanlar isek, samimiyet, her şeyden önce diyalog yoluyla, her meseleyi müzakere edebileceğimiz imkanları sunar. Kapıları açık tutar ve karşı tarafın hak ve hukukunu gözettiğimizi anlatır.

Samimiyetsizlik diyalog ve çözüm kapısını kapatmak anlamına gelir. Bir kişi ya da bir gurubu ötekileştirmek, samimiyetsiz tutumlarla başlar. Ötekileştirme samimiyetsizlikten geçer. Önce samimiyeti ortadan kaldır sonra bütün ilişki ve diyalog yollarını zehirle.

Çok kutuplaştık. Birbirimizi çok ötekileştirdik. Bu zehirli atmosferin panzehri, her şeyden önce samimiyettir. Samimi olmak, normal bir dünyanın kapısını aralar. Normalleşmeyi, ötekini dinlemeyi ve giderek anlamayı kolaylaştırır.

Bizim birbirimize ihtiyacımız var. Birbirimizi yeniden kucaklamaya çok ihtiyacımız var. Barış ve normalleşme köprüsünün ilk adımı samimiyet olmak zorunda. Samimiyetin hiçbir ağırlık ve maliyeti yok. En ucuzundan başlayalım. Ne dersiniz?.

Yorumlar (1)
Suzan Çal 5 yıl önce
Hoşgeldiniz İlhami Bey.
Evet Vasat Ailesine
Twetter da ünlü sözünüz
"Kurban olduğum"
Sağlıcakla kalın
12
az bulutlu