banner4
04.01.2020, 11:59

FELSEFECİLERİNTUTARSIZLIĞI-9

İmamGAZALİ

Tehâfüt El-Felâsife (Felsefecilerin Tutarsızlığı)

...

Kutup noktasının açıklanması şöyledir; Gökyüzü küre biçiminde, sabit gibi duran iki kutup üzerinde hareket etmektedir. Gök küresinin bölümleri birbirine benzerdir, çünkü basittir. Özellikle dokuzuncu yıldız olan en üstteki yıldız kesinlikle bileşik değildir. O, kuzey ve güney kutupları üzerinde hareket eder. Biz diyoruz ki; onlara göre sonsuz olan noktalardan karşılıklı iki noktanın kesinlikle iki kutup olması düşünülür. Kutup noktası olarak yer etmek üzere kuzey ve güney noktaları neden belirlenmiş de, bölge çizgisi her iki noktadan geçecek şekilde olmamıştır. Yeter ki kutup noktası bölgenin üzerinde paralel iki nokta haline dönüşsün. Eğer gökyüzünün büyüklüğünde ve şeklinde gizli bir neden varsa kutup yerini, diğerinden ayıran özellik nedir ki kutup olmak bakımından diğer noktalar ve bölümler değil de orası belirlenmiştir. Oysa kürenin tüm bölümleri eşittir ve tüm noktalar birbirine benzerdir. Böylece bu sorunun da çıkışı yoktur.

Denilirse ki; belki kutup noktasının bulunduğu yer; diğerinden, o yerin kutup yeri olması için elverişli olan bir özellikle ayrılmış ve o yüzden tespit edilmiştir. Böylece onun yeri ve durumu “ya da verilebilecek isimlerden herhangi birisiyle belirtilirse belirtilesin” ayırt edilemez. Dönme hareketinden dolayı yıldızın diğer yerlerinin yeryüzüne ve yıldızlara göre durumu değişir, ancak kutup noktası her zaman durağandır. Belki o yer; durumu bakımından durağan olmak için diğerlerinden daha iyidir.

Deriz ki; bu söylem yaratılışta ilk kürenin bölümlerinin farklı olduğunu ve tüm parçalarının birbirine benzer olmadığını açıkça göstermektedir. Oysaki bu söylem sizin kuralınıza aykırıdır. Çünkü sizin gökyüzünün küre şeklinde olmasının gerektiğine dair getirdiğiniz kanıtın dayandığı kural şudur: Gökyüzünün yaratılışı basittir, parçaları birbirine benzerdir ve onda farklılıklar yoktur. Şekillerin en basiti ise küredir. Dörtgen veya altıgen oluş veya diğer şekiller açıların farklı oluşunu gerektirir. Ne var ki bu söylem her ne kadar sizin görüşünüze karşıt olsa da, kanıtla çürütülme durumu ortadan kalkmaz. Çünkü bu kutup noktası olma özelliği üzerinde yine soru vardır. Şöyle ki; kürenin kutup noktasının dışındaki diğer bölümleri o özelliğe “kutup noktası olma” yetenekli midir değil midir? Eğer “evet” derlerse budurumda bu özellik niçin benzer şeylerden bir kısmına ayırmış da diğerine ayırmamıştır. Eğer, “bu özellik, yalnızca oraya aittir, diğer parçalar onu kabul etmezler” derlerse, biz deriz ki; diğer bölümler de cisim olması ve şekillere yetenekli olması bakımından zorunlu olarak birbirine benzerdir. O yer “sizin söz konusu ettiğiniz” o özelliğe salt cisim olması veya salt gökyüzü olması bakımından hak kazanmıyor. Çünkü bu anlamlar bakımından gökyüzünün diğer bölümleri de ona ortaklık ederler. Öyleyse o noktaya ayrılması onu hükmü altında tutmayla olmalıdır veya şeyi benzerinden ayırma özelliği bulunan bir nitelikten dolayı olmalıdır. Aksi durumda nasıl felsefecilerin “evrenin meydana gelmesini kabul için tüm durumlar eşittir” sözleri kendileri bakımından doğru görünüyorsa, karşıtları bakımından da “bir durumun durağan kalmasını o durumun değişmesinden daha uygun kılan anlamı kabul konusunda, gökyüzünün bölümleri eşittir” sözü doğru olur. Bu ise çıkışı olmayan bir durumdur.

İkinci kanıtla çürütme; Yönler eşit olduğu halde, yıldızların hareket yönünün bir kısmının doğudan batıya, bir kısmının da aksinin belli olmasının ve zamanların eşitliği gibi yönlerin eşitliğinin farksız olmasının nedeni nedir?

Denilirse ki; eğer tüm gök cisimleri bir tek yönden dönseydi, durumları birbirinden ayırt edilemez ve üçgenlik, altıgenlik ve paralellik gibi yıldızlar arasındaki ilişki meydana gelmezdi, tümü aynı olurdu ve aralarında hiçbir farklılık bulunmazdı. Oysaki bu ilişkiler evrende sonradan var olanların kurallarıdır.

Deriz ki; Hareketlerin yönlerinin ayrı olmayışını kabul etmiyoruz, aksine diyoruz ki; en üstte bulunan yıldız doğudan batıya hareket eder, onun altında bulunan da aksine. Bununla elde edilmesi olası olan her şey aksiyle de elde edilebilir. Yani en üstte bulunan, batıdan doğuya, onun altında bulunanlar da ona karşılık olarak aksine hareket eder ve böylece farklılık elde edilir. Hareket yönleri; dönüşlü, karşılıklı olduğu gibi, eşit de olabilir. Öyleyse bir yönü ona benzeyen diğer yönden ayırt eden şey nedir.

Derlerse ki; “birbirine aksi ve karşılıklı iki yön nasıl birbirine eşit olabilir”.

Deriz ki; bu şöyle diyenin sözüne benzer: “Evrenin varlığı konusunda öncelik ve sonralık birbirinin karşıtıdır, bunların eşit olduğu nasıl iddia edilebilir” Nasıl ki varlık olanağına oranla ve varlıkta varsayılabilecek tüm yararlar bakımından Allah çeşitli zamanların birbirine benzediğini bilirse, aynı şekilde hareketi kabul bakımından ve bu konuyla ilgili her yarar yönünden hacimlerin, durumların, yerlerin ve yönlerin eşitliğini de bilir diye iddia ettiler. Evet eğer onlar için bunca benzerliğe karşı farklılık savı uygun gelirse, karşıtları için de durumların farklılığı iddiası uygun gelir.

İkinci karşı çıkma; Onların kanıtına dayanılarak denilebilir ki,siz başlangıcı olmayan birinden, sonradan var olan birinin meydana gelmesini uzak saydınız ama bunu “başlangıcı olmayan birinden, sonradan var olan birinin meydana gelmesini” kabul etmek zorundasınız. Çünkü evrende sonradan var olanlar vardır ve bunların da nedenleri vardır. Eğer sonradan var olanlar, sonsuza kadar sonradan var olanlara dayanırsa bu olanaksızdır ve hiçbir akıllı buna inanmaz. Bu olası olsaydı, tüm olabilirlerin dayanağı olan bir varlığı zorunlu olan Allah'ı kabul ve yaratıcıyı kabul etmek gereği duymazdınız. Eğer sonradan var olanların zincirlemesinin son bulduğu bir noktası varsa, bu nokta başlangıcı olmayanın kendisidir. Öyleyse sizin kuralınıza göre, başlangıcı olmayan birinden, sonradan var olan birinin ortaya çıkmasına izin verilmesi gerekir.

Denilirse ki; hangi sonradan var olan olursa olsun biz; başlangıcı olmayan birinden, sonradan var olan birinin meydana gelmesini uzak görmüyoruz. Yalnızca sonradan var olanların ilki olan varlığın başlangıcı olmayandan meydana gelmesini uzak görüyoruz. Çünkü “var olma yönünü tercih etmek konusunda” ne zamanın gelmesi ne aracın, ne koşulun, ne doğanın, ne amacın, ne de nedenlerden bir nedenin bulunması bakımından sonradan var olma durumunu öncesinden “var olmamaktan” hiçbir şey ayırt etmez. Bu, ilk sonradan var oluş olmadığına göre, oluş için yetenekli yerin ve uygun zamanın gelmesiyle, ya da bunun yerine geçen bir şeyin bulunmasıyla ondan başka bir şeyin çıkması uygundur.

Deriz ki; sonradan var oluşa yetenekli olan yerin hazırlanması, zamanın meydana gelmesi ve yenilenen her durumun meydana gelmesi konusunda da akla soru gelir. Ya bunlar sonsuza kadar zincirleme devam edecektir, ya da ondan ilk varlığın meydana geldiği başlangıcı olmayan biriyle son bulacaktır.

Denilirse ki; şekilleri, özellikleri ve nitelikleri kabul eden maddelerden hiçbirisi sonradan var olan değildir. Sonradan var olan nitelikler gökyüzünün hareketidir, yani dönüş hareketi ve ona göreceli olarak yenilenen niteliklerdir. Üçgenlik, dörtgenlik, altıgenlik gibi. Bunlar, “doğuş ve batış, yükselmesinin zirvesine vardıktan sonra güneşin batışı, yıldızın en üst noktada olduğu sırada yerden uzaklığı, en alt noktada olduğu sırada yere yakınlığı, kuzey veya güneyde olması nedeniyle bazı bölgelere karşı eğimi gibi” gökyüzünün kısımlarının ve yıldızların birbirine olan bağlantısı ile, onların yeryüzüne olan ilgisidir. Bu ilgi; zorunlu olan dönüşüm hareketi gibi gereklidir, çünkü bunun gerektireni; dönüşüm hareketidir. Ay cisminin iç bükeyinin içerdiği olaylara gelince ki bunlar oluşma ve bozuşmaya, birleşme ve ayrışmaya, bir nitelikten başka bir niteliğe geçmeye sunulan tasarı dört asıllardır. Tüm bunlar uzun bir ayırımla birbirine dayalı olan olaylardır. En sonunda bunların nedenlerinin ilkesi; göğün dönüşüm hareketine, yıldızların birbirine olan bağıntısı ile yeryüzüne olan bağıntısına dayanır.

Bu anlatılanların toplamından ortaya şu çıkıyor; tüm sonradan var olanların dayanağı sonsuz ve devamlı olan dönüşüm hareketidir. Gökyüzünü dönüşüm hareketi ile hareket ettiren de göklerin özvarlıkları olan bilinçleridir. Bunlar, bizim ruhlarımızın bedenlerimize ilgisi gibi olup canlıdırlar. Gökyüzünün özbilinçleri konumundaki ruhları başlangıcı olmayandır. Dolayısıyla bu ruhların gerektiricisi olan dönüşüm hareketi de kuşkusuz başlangıcı olmayandır. Başlangıcı olmayan, öncesizlik olduğu için ruhların durumu birbirine benzediğinden, hareketlerin durumu da birbirine benzemektedir, yani sonsuz olarak dönücü olmaktadır.

Bu durumda, başlangıcı olmayan öncesizlikten, sonradan var olanın meydana gelmesi ancak sonsuz olan dönüşüm hareketi aracılığıyla düşünülebilir. Bu hareket bir yönden başlangıcı olmayana benzer çünkü o sonsuzdur ve süreklidir. Bir yönden de sonradan var olana benzer, çünkü onun var sayılan her bölümü var değilken sonradan var olmuştur. Dolayısıyla bölümleri ve ilgisiyle sonradan var olması bakımından, sonradan var olanların ilkesidir, durumlarının birbirine benzemesi ve sonsuz olması nedeniyle de başlangıcı olmayan ve özvarlığı olan bilinçli ruhtan ortaya çıkmıştır. Bu yüzden eğer evrende sonradan var olanlar varsa, kesinlikle devirli hareketi de vardır. Evrende sonradan var olanlar olduğuna göre, sonsuz olan devirli hareketleri de var demektir.

....

Yorumlar (0)
12
az bulutlu