banner4
18.02.2020, 11:11

FELSEFECİLERİNTUTARSIZLIĞI-23

İmamGAZALİ

Tehâfüt El-Felâsife (Felsefecilerin Tutarsızlığı)

...

BEŞİNCİ SORUN

FelsefecilerinAllah’ın bir olduğuna, nedeni bulunmayan iki varlığı zorunlu olanı var saymanın uygun olmadığına kanıt getirmekten çaresiz kalmalarının açıklanmasına  aittir;

Onların bu konuda deliller getirmeleri iki yöntemledir;

Birinci yöntem; Derler ki, varlığı zorunlu olan, iki adet olsaydı o zaman varlığın zorunlu oluş şeklini her birine ayrı ayrı söylemek gerekirdi. Kendisine varlığı zorunlu denilen şeyin varlığının gerekliliği; ya kendiliğinden olacak “ki başkasından olması düşünülemez”ya da varlığının zorunluğu bir nedenden dolayı olacaktır. Bu durumda, varlığı zorunlu olanın, kendisi nedene dayalı olurdu. Onun varlığının gerekli olması için bir nedenin bulunması gerekmiş olurdu. Biz varlığı zorunlu olan ile; varlığı için hiçbir yönden, hiçbir nedenle bağlantısı olmayan şeyden başkasını söylemiyoruz. Felsefeciler şöyle iddia ederler: İnsan türü Ahmet ve Mehmet için anlatılır. Ahmet, kendiliğinden insan değildir. Çünkü kendiliğinden insan olsaydı Mehmet insan olmazdı. Aksine Ahmet’in insan olması bir nedene dayalıdır. Bu neden aynı zamanda Mehmet’i de insan yapmıştır. Budurumda nedeni taşıyan maddenin çok olması ile insanlık da çoğalmıştır. Nedenin maddeye ilişmesi nedenli olarak insanlığın kendisinden dolayı değildir. Varlığı zorunlu olanın, varlığının gerekli olmasının gerçekleşmesi de aynı şekildedir. Eğer, varlığın zorunlu oluşu kendisinden ise, ancak kendisi için zorunlu olur. Eğer bir nedenden dolayı ise bu durumda onun varlığının zorunlu olması, nedenli olur. Böylece ortaya çıkıyor ki; varlığı zorunlu olan, bir tek olmalıdır.

Biz deriz ki; Sizin varlığı zorunlu olanın, varlığının zorunlu olma türünün ya kendisinden ya da nedenden dolayıdır diye yaptığınız bölüşüm, bulunduğu yeri bakımından yanlıştır. Çünkü biz varlığın gerekli olması sözünün: kısa ve öz olduğunu açıklamıştık. Ancak bununla nedenin yok sayılması belirtilince durum değişir, biz bu anlatımı kullanarak şöyle deriz: nedeni olmayan ve biri de diğeri için neden olmayan iki varlığın var olması niçin olanaksız olsun? Bu yüzden, sizin nedeni olmayanın, ya kendisinden ya da bir nedenden dolayı nedeni olmadığını söyleyerek yaptığınız nitelendirme yanlıştır. Çünkü nedenin yok sayılması ve varlığın nedene ihtiyaç duymayan kabul edilmesi, böylece de nedene gerek bulunmaması durumunda; “Nedeni olmayanın ya kendiliğinden ya da bir neden nedeniyle nedeni yoktur” sözünün ne anlamı kalır? Çünkü bu bizim “nedeni yoktur” sözümüzü doğrudan yok saymaktır. Doğrudan yok saymanın  ise amacı ve nedeni olmaz ve onun için; kendiliğinden veya kendiliğinden olmayan diye bir şey söz konusu değildir. Varlığın zorunlu olması anlatımıyla, varlığı zorunlu olanın sağlam bir niteliği bulunduğunu, ancak onun, yardımcı olmak için nedeni bulunmayan bir varlık olduğunu belirtiyorsanız; bu da kendiliğinden anlaşılmaz bir tanımlamadır.Sözünüzden varlık için nedenin yok sayılması anlaşılan deyişe“kendisinden veya bir nedenden dolayıdır” denilemez ki, bu bölüşüm durumuna göre bir amaca dönük olsun. Görülüyor ki bu asılsız çürük bir kanıttır.

Aksine biz şöyle diyoruz; Sizin “O, varlığı zorunlu olandır” sözünüz şu anlamdadır: Onun varlığının nedeni yoktur, nedensiz olduğu için de kendisi neden değildir. Nedensiz oluşu, kendi kendine  nedenlenmiş olmasından değildir. Aksine, varlığının nedeni yoktur, hiçbir şekilde nedeni olmadığı için de kendisi neden değildir.

Bu nasıl olur? Bu bölüştürme redde dönük olmaktan öte bazı kanıtlama özelliklerine girmez. Bir kişi “siyahlık kendiliğinden mi yoksa bir nedenden dolayı mı renktir?” dese; Eğer siyahlık kendiliğinden bir renk ise, kırmızılığın renk olmaması gerekir. Bu türün yani renkliliğin ancak siyahlığın kendisine ait bulunması gerekir. Eğer siyahlık nedene dayalı olarak bir renk ise, aslında sen onu renk kılmaktasın. Dolayısıyla renksiz siyahlığın da düşünülmesi gerekir. Yani nedenin onu renk kılmaması gerekir. Çünkü herhangi bir nedenden dolayı kendine gereksiz olarak, kendi için belli olan şey, varlık bakımından gerçekleşmemiş olsa da zihinsel olarak onun yok oluşunu varsayabiliriz. Ancak denir ki bu bölüşüm bulunduğu yeri bakımından yanlıştır. Siyah için; kendiliğinden renktir denemez. Bu söz kendiliğinden başkası için olmasını engeller. Aynı bunun gibi, bu varlık kendiliğinden vardır. Yani kendiliğinden bir nedeni yoktur, denilemez. Bu söz ne şekilde olursa olsun, kendiliğinden başkası için olmasını engeller.

İkinci şekil; Felsefeciler derler ki: Eğer biz iki  varlığı zorunlu olan Allah varsaymış olsaydık, ikisinin ya her yönden birbirine benzer olmaları ya da ayrı olmaları gerekirdi. Her yönden birbirine benzer olsalardı o zaman sayı ve ikilik düşünülemezdi. Çünkü iki siyahlık vardır ve ikisi de ayrı yerde veya bir yerde ama ayrı zamandadırlar. Ya da siyahlık ve hareket bir yerde ve aynı zamandadır, bu ikisi kendiliklerinden ayrı oldukları için iki adettirler. Ancak kendi varlıkları ayrı olmazsa, iki siyahlık gibi zaman ve mekan aynı olursa, birden fazla olma düşünülemez. Eğer bir yerde ve aynı zamanda iki siyahlık var denilirse her kişi için de “iki kişidir ama aralarındaki ayrılık belirlenemez” demek uygun olur. Her yönden benzerlik olanaksızlaşır da ayrılık gerekirse ve ayrılık zaman ve mekan bakımından değilse geriye yalnızcavarlıksal  ayrılık kalır.

İkivarlığı zorunlu olan Allah, herhangi bir şeyde ayrılsa bile başka bir şeyde ya birlikte olacaklardır veya birlikte olmayacaklardır. Herhangi bir şeyde birlikte değillerse bu olanaksızdır. Çünkü bu, hem varlığa katılmamalarını, hem var olanın varlıklaşmasında konu olarak ortak olmamalarını, hem de her birinin kendiliğinden var olmamalarını gerektirir.

Eğer bir şeyde ortaklık, bir şeyde de anlaşmazlık olursa; ortaklık yaptıkları şey, anlaşamadıklarından başka olur. Bu durumda söz bakımından bölünme ve birleşme olur. Oysakivarlığı zorunlu olanın birleşimi yoktur. Sayısal olarak bölümlenemediği gibi, açıklayıcı söz olarak da bölümlenemez. Çünkü onun varlığı; açıklayıcı sözün, kendisinin çoğalmasına işaret edebileceği şeylerle birleşmez. “Hayvan” ve “konuşan” sözünün insanın niteliğinin üzerine var olduğu şeyigöstermesi gibi, insan kesin hayvan ve konuşandır. Hayvan sözünün insana belirtisi, insan sözünün belirtisinden ayrıdır. İnsan bölümlerden oluşur. Öze dayalı tanımlamada sözler yanyana dizilir ve bu bölümlerigösterir. İnsan adı bunların tümüne verilir. Bu ise, varlığı zorunlu olan için düşünülemez. Kaldı ki bunun dışında ikilik de düşünülemez.

Buna verilecek cevap şöyledir; Herhangi bir şeyde ikilik, yalnızca ayrılık ile düşünülebilir sözü doğrudur. Her yönden birbirinin benzeri olan şeylerin ayrılığı düşünülemez. Ancak sizin, “bu tür birleştirme ilk başlangıç bakımından olanaksızdır” sözünüz tam bir hüküm vermedir. Bunun dayandığı kanıt nedir?

Bu sorunu biz onların söz ettiği şekilde ele alalım. Onların çok bilinen sözlerinden birisi şudur: “İlk başlangıç nicelik bakımından bölünemediği gibi açıklayıcı söz bakımından da bölümlenemez.” Onlara göre Allah’ıntekliğinin kanıtı buna dayanır. Üstelik onlar şöyle iddia ettiler: Yüce Allah’ın kendisinin tekliği her yönden kanıtlamadıkça Allah’ıntekliği tamamlanamaz.

Tekliğin kanıtı da her yönden çokluğukabul etmemek ile olabilir. Çokluk ise beş yönden kendilerine geçer.

Birincisi; Gerçekten veya öyle zannederek bölünmeyi kabul etmekle. Bunun için “bir” cisim; mutlak anlamda “bir” değildir. O, yok olmayı kabul eden, var olan bir bağlantı ile “bir”dir. Bu nedenle o, öyle zannederek nicelik bakımından bölümlenebilir ki ilk başlangıç için böyle bir şey olanaksız bir durumdur.

İkincisi;  Obje akılda nicelik yoluyla değil farklı iki anlamda bölümlenebilir. Cismin, madde ve görünüş şeklinde ikiye bölünmesi gibi. Madde ve şeklin her ikisinden birisinin her ne kadar diğeri olmadan kendiliğinden var olacağı düşünülemezse de, öze dayalı  tanım bakımından ve gerçek bakımından ayrı iki objedirler. İkisinin birleşmesinden bir tek şey meydana gelir ki, bu da cisimdir. Bu ise Allah için aynı şekilde yok sayılır. Çünkü, Allah bir cismin şekli veya bir cismin maddesi ya da her ikisinin toplamı olması uygun değildir. İkisinin toplamı olmaması iki nedendendir: Birincisi, o cisim, öyle zannederek ve fiilen parçalanma anında nicelik olarak bölümlenir. İkincisi, anlam olarak şekil ve maddeye bölünür. Allah madde olamaz, çünkü madde şekle muhtaçtır. Allah ise her yönden ihtiyaç duymayandır. Onun varlığının ondan başka bir şeye bağlanması uygun değildir. Şekil de olamaz, çünkü o şekil maddeye muhtaçtır.

Üçüncüsü; özellikler bakımından çokluktur. Bilgi, irade, güç ölçüsü gibi. Bu özelliklerin eğer varlığı zorunlu ise, varlığının gerekliliği, kendi ile bu özellikler arasında birlikte olmalıdır. Bu durumda, birlik ortadan kalkar ve varlığı zorunlu olanın çokluğu gerekir.

Dördüncüsü; Cins ve kısımların birleşmesiyle meydana gelen, akla uygun çokluktur. Gerçekten siyah, siyahtır ve renktir. Siyahlık, akıl bakımından renkten ayrıdır. Renklilik cinstir, siyahlık ise ayırımdır. Siyah da cins ve kısımdan bir araya gelmiştir. Akıl bakımından insanlık; hayvanlıktan ayrıdır. Çünkü insan; hayvan ve konuşandır. Hayvan cinstir, konuşan ise ayırımdır. Böylece insan cins ve kısımdan oluşmaktadır. Bu da işte bir tür çokluktur. Felsefeciler bunun da ilk başlangıç için kabul edilemez olduğunu ilerisürdüler.

Beşincisi; Bir yönden herhangi bir şeyin ne olduğunun ölçüsünü ve bu esaslar içinde herhangi bir varlığın değerini gerektiren, çokluktur. Çünkü insanın varlıktan önce bir esası vardır. Varlık bunun üzerine gelir ve eklentiolur. Böylece, üçgenin de sözgelimi bir esası vardır, bu; üç kenarı içeren şekildir. Varlık bu esasın kendisinden bir parça değildir, ona dayanak değildir. Bunun için akıl sahibinin insanın ve üçgenin esasını kavradığı halde, onların, açık seçik nesneler arasında varlığının olup olmadığını bilmemesi uygundur. Eğer varlık, esasına dayanak olsaydı, onun esasının akılda varlığından önce belli olması düşünülemezdi. Öyle ise varlık esasa eklidir. İster “gök gibi” esası ancak varlıkla birlikte olsun ve ondan hiç ayrılmasın, ister önce yokken sonradan ilişme olsun, “İnsanın Ahmet ve Mehmet şeklindeki niteliği gibi belirtilerin, sonradan meydana gelen şekilleri gibi”hiçbir fark yoktur.

Felsefeciler bu çokluğun da aynı şekilde başlangıçtan yok sayılması gerektiğini öne sürdüler. Denilir ki, İlk olanın esası yoktur, varlık ise esasa eklidir üstelik İlk için zorunlu olan varlık, ondan başkaları için esası gibidir. Öyleyse, zorunlu olan varlık tümel gerçektir ve gerçek yaratılıştır. Tıpkı insan, ağaç, gök sözlerinin esası olması gibi. Eğer, İlk için esas belirlenirse; gerekliliğin var oluşu bu esas için gerekli olur ve ona dayanak olmaz. Gerekli, uyan ve nedenle olandır. Dolayısıyla gerekli olan varlık da nedenli olur. İlk gerekli olduğu için, bu nedenli olma, onun bakımından çelişiktir. Bununla birlikte onlar Yüce Allah konusunda diyorlar ki; “O, başlangıç, ilk, varlık, öz, tek, başlangıcı olmayan, ölümsüz, yumuşak huylu, çok bilen, akıl, akleden, aklolunan, etken, yaratan, irade eden, gücü yeten, diri, aşık, aşık olunan, zevk veren, zevk alan, cömert ve tam iyiliktir.” Onlar tüm bunların bir tek anlamı olduğunu ve bu anlamda çokluk bulunmadığını iddia ettiler ki bu garip şeylerdendir. Bizim önce onların görüşlerini anlamak için araştırmamız gerekir. Sonra karşı çıkmak için uğraşırız. Çünkü herhangi bir görüş iyice ve tamamen anlaşılmadan önce karşı çıkmak karanlığa taş atmak gibidir.

...

Yorumlar (0)
12
az bulutlu