banner4
21.02.2020, 09:00

HİLMİ ZİYA ÜLKEN VE AŞK AHLAKI

“Doğruluk istiyoruz! Artık masal dinlemekten, perde arkasında karagöz seyretmekten, aldanmak ve aldatılmaktan usandık, olduğu gibi görünmek, örtülen yarayı deşmek, saklanan günahları meydana çıkarmak istiyoruz.” Hilmi Ziya Ülken

            Ord. Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken (1901-1974), “Anadoluculuk” fikrinin sahibi ve banisidir. 1919 yılında başlattığı bu düşünce akımının izinden gidenler de “Anadoluculuk mayasını” devam ettirmişlerdir.

            “Aşk Ahlakı” kitabı bana göre Üstadın, felsefi düşüncesinde somutlaşmış en büyük kitabıdır. 2015 yılında bu kitabı okuduğumda, ruh dünyamda oluşturduğu fırtınaların tarifi yoktur.

            1931 yılında ilk kez yayımlanmış kitabın amacı, “insanı ahlaka yükseltmek ve faziletin yollarını aramaktır.” Ülken’e göre “Aşk ahlakı derece ve aşamalar ahlakıdır.”

            19. yüzyıl sonrası ile insanlığın dinlerden daha çok ilimlere; mistik zihniyetten, akli ve felsefi düşünceye geçmiş oluşuna göre, kültürde bu geçişin, hızlı ve buhranlı olduğu durumlarda, boşluğun ne şekilde doldurulacağı, dini ahlak yerine nasıl bir ahlakın yerleşeceği, aydın ve halk arasındaki kopukluğun nasıl giderileceği hususları düşünülmesi gereken konulardır. Düşüncelerin ayrışması ile birlikte “farklılık” insanların önüne iki zıt yol çizmektedir: Ya insanlararası kin ve düşmanlığa giden yolu teşvik ya da sevgi ve kardeşliğe giden yolu tavsiyedir. Kin, insanları birbirine kapamasına, çatışma, taassup, nefret, düşmanlık savaş duyguları üretmesine, bu suretle insanların özgürlüğünü gasp etmeye götüren yol olmuş iken, sevgi ise insanları birbirine yaklaştırmış, onların özgürlüklerine saygı duymayı  öğretmiş doğru değer ve denge yolu olmuştur.

            Hilmi Ziya Ülken, bahsettiğimiz “özgürlük ve sevgi yolunun” deniz feneridir: O aşk ahlakı için öncelikle “ruhun iktidarını” kazanmayı esas almıştır. “Hakikat ruhta, ruh ise her yerdedir” diyerek, “Şiddet, taassup, zorbalık kurmak, ‘maddeye tapınanın’ zaferi olabilir ama tüm ünvanınız, şöhretiniz, servetiniz size ait şeyler olmadığından ‘başlarının malları ile övünen müflis tüccara’ benziyorsunuz! İki sultana birden kulluk edilmez, ya maddeye ya ruha kulluk ediniz!” diyecektir.

            Ruh iktidarının yıkılışına sebep belaları saymaktadır:”Tembellik, sabırsızlık, ilgisizlik ve korkaklıktır.” Ruhun saldırışından doğan ahlaki belalar ise: “Dedikodu, yalan, kibir, kin ve zorbalıktır.”

            Peki “ruhun iktidarı” ne şekildedir?

            “Ruh olgunluğu, eşyanın son ucudur. Medeniyet ruh iktidarının eseridir. Felsefe de ruhun özgürlüğünden doğmuştur.” diyerek açıklar bize Ülken. Ona göre “Aşk, ruhun olgunluğudur!”Sevgi ahlakı, menfaate köle olmayan, ruhun kudretine bağlı olan, insanlık ahlakıdır. “Zulüm ve kahır devirleri, ruhlar için bir imtihan meydanıdırlar ve zulüm karşısında insanlığı korumak, en büyük fazilettir”. Şu halde bu imtihanda aşk ahlakına erenler, ruhlarında özgürlük olanlardır. Dışlarındaki hiçbir kuvvete, hiçbir var olana, hiçbir kitleye muhtaç olmadan, kendi başlarına bir şahsiyeti / karakteri bulunanlardır...

            “Hakiki şöhret yalnız ‘ruhun iktidarının’ şöhretidir ve onu hangi türedi vermiştir ki sizden geri alabilsin? Ruhunuzun makamı, büyük ruhlar arasında iken, ünvanın ve rütbenin ne kıymeti var? Belki onları terk etmek, kudretinizin delilidir.” diyecektir.

            O halde insanın “manevi bir varlık” olması ve “ahlaki yönü” insanı diğer varlıklardan ayırmaktadır. İnsanın “aşkın varlık” oluşu da onu onurlu, şuurlu, gayeli, düzenli bir varlık yapmaktadır. Ahlaki davranışlarda önce ‘iyi bir niyet’, söz ve davranışı arasında ‘tutarlılık’, söz ve eylemin ‘herkes için her yerde geçerli olması’ gerekmektedir. Ülken’e göre kişi yaptığı hareketi hiçbir menfaat, amaç uğrunda değil, sadece içinden gelen sonsuz bir iyiliğin ve sevginin ışığında yapıyorsa, eylemi ahlaklı sayılır. “Ahlaklı adam, önce ideal bir düzen ister. Sonra o nizam ölçüleri ile yaşamak ister. Bu nizam ölçülerini gerçekleştirmek için başkalarına da tesir etmek ve bunun için çalışmak ister.”demiştir.

            Düşünür, buradan hareketle, aşk ahlakının hakim olduğu bir toplumda, temel beş hedef üzerinde birleşileceğini beyan eder: “Hedeflerin ilki, ‘birlik’, ikincisi ‘kendine yetmek’tir. Üçüncü hedef ‘sükûn/dinginlik’, Dördüncüsü ‘mertebeler’ ve beşinci hedef  ise‘adalet’ tir... “

            Aşk; varlık bilgisinin ve düşüncenin ötesindedir. Aşka ancak inanma ile ulaşılır.  Büyük ülkücüler, “aşk ahlakına” ulaşanlardır. Arifse, hakka ulaştırandır, akıl ve duyguyu birleştirendir, ilimle imanı uzlaştırandır. İrfanın ilk adımı ise ‘kişinin kendisine bakmasıdır’: “Kendine bakan eksiğini görür, eksiğini gören ise her gün tam olmaya daha çok yaklaşacaktır. Düşkünlüklerine kul olan, gururu kendisine bakmasına engel olan ise eksiğini göremez. Hatada inat eden de asla hakka yol alamaz.” diye tembih verecektir.

            Ülken’e göre “Tanrı hakikatı” bilgi alanında değil, inanma değeri alanındadır. İmam Gazalinin ‘kalp gözü’, Paskal’ın ‘ince görüşü’, Bergson’un ‘sezgisi’, imanın keskinleştirdiği ‘feraset’ yoludur. “İman kuvveti, yaratıcı kuvvettir. Ahlak ve din alanındaki değerler, iman ile yaratılır. İmanın bu oluşturma yeteneği, ‘otoriteyle birleşirse’ eğer, ruhta daralma ve taassup başlayacaktır. Tarihte bazı toplumlarda görülen kültür ve medeniyet yoksunluğu, para ve asalet yokluğundan değil, ruh zayıflığı ve beden düşkünlüğündedir.” diyecektir.

            Ülken, Yunan felsefecilerinin “basiretli insan” ve “ahlaklı insan” ayrımı yapmamış olmalarını bir eksiklik olarak görür ve: “Basiretli insan sadece mutluluğa yönelirken; ahlaklı insanın birinci amacı mutluluk değildir, ahlaki davranışın sevincidir.”diyerek aradaki farkı  anlatır. Yine hukuk ve ahlak ayrımını da bize açıklamıştır: Hukuk kuvveti dışta iken, ahlak kuvveti içtedir. Hukuki alan toplum ile sınırlıdır iken, ahlak sınırsızlığa yakındır...

            Hilmi Ziya Ülken bize ahlakın ‘korku’ üzerinde kurulamayacağını belirtir. Korku olan yerde, insanın kişiliği kaybolur. Ona göre “Halkta hâkim olan ahlak, korku ahlakıdır. Cehennem korkusu, kılıç korkusu, kanun korkusu gibi...Eğer bizi bunlar düzeltecekse, bu düzeltmenin ahlak ile bir bağı yoktur!”demiştir.

            Yine ‘umut / vaat’ üzerine bina edilen ahlakta yetersiz ve geçersizdir. “Vatandaşta”, umut ahlakına sahiptir. ‘Cennet, bağışlanma, şan, şeref ve şöhret’ gibi amaçlarla ortaya konulan eylemlerin ahlakiliğinden, erdemliliğinden bahsedilemez, görüşündedir.

            Vatandaş mertebesi ötesinde bir de “Yurtsever” kişi vardır ki, kimseye boyun eğmediği ve gururundan başka hiçbir kudrete bağlanmadığı için iyi kabul edilebilir. Onu erdemli yapan yeterli olmasa da gurur ve onur ahlakıdır.

            Ancak ‘menfaat, haz, fayda, duygu ve his’ üzerine kurulan her çeşit ahlak da, ‘çıkar çarpışmasına’ kurban gidebilecek türdendir.

            Ülken’e göre son ve en iyi mertebe; “İnsani yurtsever/vatanseverlik” mertebesidir. Tutkuyu aşarak, aşka ulaşan, varlığın oluşuna katılan ve olgunlaşmak için yola çıkan herkes bu mertebeye varır. Bu mertebedeki kişilerin ahlakı artık, “aşk ahlakıdır”. Benlik davasından vazgeçmiş, ruhu iktidara taşımış, ruh ve alemi birlik ve bütünlük içinde gören insan, bu mertebeye çıkacaktır.

            Kanaatimce A.Maslow’un “kendini gerçekleştirme” ihtiyacı olarak adlandırdığı, zirveye ulaşanların makamı olarak gösterilen kişilerin özellikleri, Hilmi Ziya Ülken’in “aşk ahlakı” makamındaki kişilerin niteliklerini taşımaktadır.İnsan aşk ahlakına erebilmesi için korku, ümit ve gurur mertebelerini/ aşamalarını geçmesi gerekir ki son mertebede “aşk ahlakına” erebilmiş olsun.

            Ülken'e göre ahlakın esası, sevgi ve tutku (ihtiras) üzerine kurulmalıdır. İnsanda tutkunun verdiği cesaret ve sevgi o kadar güçlü olmalıdır ki, bu yolda küçük menfaatlerini, huzur ve mutluluklarını, korkularını, umutlarını yeri geldiğinde feda etmeyi göze alabilmelidir. Ahlaki yükümlülüğü özümsemiş bir kişi olarak, vazifesini ‘kendi kendine yükleyip’ bunu ‘yapmaya mecbur görmesi’ gereklidir. 

            Tutku ve sevgi temelli bir ahlak anlayışıyla kavuşulacak bu gerçek ahlak en üst noktada “insanlık ahlâkı”dır. Ülken’e göre temel ahlakın amacı “insanlık şuuruna ermek”tir. “Milliyeti aşarak, insanlığa ulaşmak; vatan sevgisinden insanlık idealine yükselmektir.”

            Doğrusu Üstad, aşk ve insanlık ahlakını esas kabul ederken, toplumda geçerli ahlak anlayışlarına da değinmek zorunda kalmıştır: Günümüzde de geçerli olan ahlaklardan biri “desinler ahlakı”dır. “Gösteriş ahlakı” da diyebileceğimiz bu kötü karakterde, bir iyilik yapılıyorsa, “bak ne iyi adam” desinler diye, bir  fedakarlık gösteriliyorsa “bak ne yiğit adam” diye yapılması halidir. H.Ülken, bu tür amaçlarla ortaya konulan davranışları, “uzviyet/ beden ahlakı” olarak niteler ve bu bencil, riyakar ve çıkarcı ahlakı kötüler...      

            Ülken’in “Aşk Ahlakı” eserinde bir felsefeci olarak düzen kurma gayretleri, eskiyi yıkıp, kendine göre, yeni bir düzen getirmek değildir. Aksine eskiyi düzeltmek, tamamlamak onu ilerletmek içindir. Ülken’e göre iyi bir düzende adalet, belirli sorunları, içtimai huzur ve saadet için akıl terazisinde tarttıktan sonra, objektif olarak ortaya koyma yargısıdır. “Adalet, biz insanlık ülküsüne, ruhun özgürlüğüne ve kişiliğin özerk oluşuna götüren tek yoldur. Adalet, aşk ahlakının neticesinde kazanılan irfanın eseridir.  Hakikatin bir yanına saplanıp, eksik ilimle, asla adalet ve siyaset olamaz”demektedir.

            Düşünür bize ‘büyük adam’ olmayı değil, “büyük insan” olmayı öğütlemektedir. Büyük adam zeki veya kurnazlığı ile bir şekilde başarı kazanabilir. Bir Napolyon, bir İskender böyledir. “Büyük insan” ise, manevi varlığını geliştirerek, iman ile insanlığa giden yolda kendi emel ve arzularını yani nefsini feda etmiş, erdemli bir kişidir. Peygamberler, önemli filozoflar, ahlak ve değer yüklü insanlar ise birer büyük insanlardır. Hilmi Ziya Ülken bir de “günün adamın”dan kısaca bahseder ki onların zaten bir ahlak/sızlık ilkesi vardır: Fayda ve menfaat üzerinedir.

            Hilmi Ziya Ülken’ın “Aşk Ahlakı” okunması gereken, yer yer duygu çıkışları yüksek, düşünce zemini oldukça tutarlı, belagat dolu bir eserdir. Filozof olarak onun arzusu, aşk ahlakıdır ve bu aşk bizi, satır aralarından alıp, “sınırsız insanlık sevgisine/ yaratılanı severiz, Yaratan’dan ötürü” anlayışına götürecektir:

            “Allah’a varmak için Allah aşkı gerektir: Akibet bir gün hürriyete kavuşmak için hürriyet aşkıyla yanmış olmak gerektir. Korkudan ve kuruntudan bir türlü sıyrılamayan halk için, hürriyet aşkı ne demektir? Hayatını ümitlere bağlayan vatandaş için, her zaman halkın alkışına muhtaç olan gurur ahlakı için, hürriyet aşkı ne demektir? Heyhat! Onlar nerede, benliği aradan silmek ve ölmeden ölmek nerede?..”

Yorumlar (1)
Yasin 4 yıl önce
Muazzam bir yazı artık devamlı takipteyim..Teşekkürler Metin Bey.
12
az bulutlu