banner4
16.12.2019, 11:57

FELSEFECİLERİNTUTARSIZLIĞI-1

Değerli okuyucular, yeni bir yazı serisine başlamak istiyorum.Türk İslamFelsefecisi olan araştırmacı yazar Prof. Dr. Bekir Karlığa tarafından, 1981 yılında Arapça’dan Türkçe’ye çevirisi yapılan ünlü İslam bilginlerinden biri olan İmamGazali'nin, asıl adı “Tehâfüt El-felâsife” olan “Felsefecilerin Tutarsızlığı”adlı kitabını, günümüz diliyle ve her düzeyde kişilerce de anlaşılabilir biçimde kitabın ana anlamları korunarak bazı açıklamalarlabirlikte, söz konusu yapıtın yazı serisi şeklinde köşemde okuyucularla paylaşmak istiyorum.

Uğraş bizden, başarı Allah’tan...

Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla...

Allah’ın her şeyegücü eren veyeten, büyüklüğü, her amacı aşan bağışı ile dileriz ki; üzerimize Hakk yolu olmak üzere tümaydınlığıtüm insanlığın üzerine olsun. Her türlü sapkınlık ve eğrilik iletüm karanlıkları üzerimizden alsın. Bizi Hakk’ı,Hakk olarak görüp ona uymayı ve uymayı seçenlerden, Hakk olmayan yolu yanlış olarak görüp ondan kaçınmayı ve sakınmayı seçenlerden eylesin. Nebiler, Resuller, Elçiler ve Allah dostları olan ermişlerine söz verdiği mutluluğa bizi de erdirsin. Aldanış dünyasından sonsuzlukyaşamboyutuna göç ettiğimizde; anlayış boyutlarının, onun yüceliklerinin altında kaldığı, kuruntu ve zan oklarının hedeflerinin, onun boyutlarına ulaşamadığı, nimet, sevinç, imrenme ve sevince bizi de ulaştırsın. Hesap günü toplanma yerinin dehşetinden çıkıp, en üst boyuttaki cennetbahçelerine vardıktan sonra, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiçbir insanın kalbine gelmeyen şeye bizi de kavuştursun. Dua ve iyiliği insanın hayırlısı Resulümüz Muhammed Mustafa üzerine olsun. Böylece onun, doğru yolun anahtarları, karanlığın aydınlığı olan tertemiz Resulullah’ın arkadaşlarının ve saygıdeğer ailesinin üzerine olsun.

Şimdi ben,zekave anlayış bakımından kendilerinin yaşıt ve benzerinden ayrıcalıklı olduklarına inanan bir akım gördüm ki bunlar, İslam’ın ibadetlerle ilgili görevlerini savsaklamışlar, namaz kılmak, yasaklardan korunmak gibi görevlerile dinsel davranışları küçümsemişler, dinsel hükümlerin buyruklarını ve sınırlarını aşmışlar, dinsel hükümlerianlamak ve onlara bağlılıklarını dinlememişler, aksine zanlara dayalı yöntemlerle dinin hükümlerinitümüylesavsakladılar. Bu konuda, “Allah'ın, yolundan alıkoyan, onda eğrilik arayan ve kendileri ölümötesi yaşama inanmayan” bir topluluğa uyuyorlardı. Bunların inanmamaları Yahudi ve Hristiyanlara benzemeye çalışma gibi kulaktan duyma alışkanlıklarabenzemekten başka bir dayanaklarıda yoktu. Çünkü onların doğumları ve yetişmeleri İslam dininin dışında bir ortamda meydana gelmiştir. Babaları ve ataları da o yolda yürümüşlerdir. Onların inanmamalarının kuşku dolu durumlarına takılmaktan doğan ve doğru yoldan ayıran kuramsal araştırmadan, serap parıltısı gibi aldatıcı hayallere kanmaktan başka bir dayanakları yoktu. Tıpkı dinde olmayıp da dine sonradan giren adetler ve istekler eğilimindekiler, inançlar ve dinsel görüşler ile ilgili araştırma yapan bazı akımlarda olduğu gibi.

Onlarıninkar etmelerinin tek kaynağı; Sokrates, Hipokrates, Eflatun,Aristoteles ve benzeri felsefecilerinadlarınıduymaları ve düşüncelerinden etkilenmiş olmalarıdır. Adı geçen felsefecilere uyanlar ve sapıtanlardan bazı akımların, o felsefecilerin akıllarını, yöntemlerinin güzelliğini, geometri, mantık, doğa ve dinsel bilgilerinin inceliğini sınıflandırmada, zeka ve anlayışlarına olanhayranlıkları nedeniyle, o gizli sorunları açığa çıkarmakta kendi başlarına oluşlarını uzun uzadıya abartılı olarak anlatmalarıdır ve onlardan şöyle öykülendirmeleridir; Onlar, akıllarının ciddiliği ve erdemlerinin çokluğu ile birlikte, dinsel hükümlerini ve görüşlerini kabul etmemektedirler. Dinlerin ve inançların ayrıntısını reddetmektedirler. Bunların, uydurulmuş yasalar ve aldatıcı aldatmalar olduğuna inanmaktadırlar.

Bu konular İslam felsefecilerinin kulağına ulaşınca ve eski felsefecilerin inançlarından anlatılanlar kendi doğalarına uygun gelince o erdemli kişilerin topluluğunda zanlarına göre yer alabilmek ve onların sırasına dizilmek, kalabalık halk topluluklarıyla birlikte yürümekten uzaklaşmak ve atalarının dinlerine inanmaktan vazgeçmek için inkar etmek inancını güzel gördüler. Böylece zannettiler ki; Hakk’ı taklitten ayrılarak, Hakkdışındaolanlara benzemeye başlayarak büyüklük taslamak güzeldir. Oysaki bir taklitten başka bir taklide geçişin saçmalık ve akılsızlık olduğunu bilemediler. Taklidi olarak inanılan gerçeği bırakmanın, bilip araştırmaksızın çabucak  Hakk dışındakileri doğrulama ve kabule koşmanın güzellik olduğunu sanan kimsenin derecesinden Allah'ın dünyasında daha aşağı derece var mıdır. Halk tabakasındaki kişiler bile bu düşüklüğün rezaletinden uzaktırlar. Çünkü onların karakterlerinde sapkınlara benzeyerek iyi görünmek sevgisi yoktur. Ahmaklık, sapkın anlayıştan kurtuluşa daha yakındır. Körlük, kurtuluşa şaşı bakmaktan daha yakındır.

Bu kişilerin üzerinde ahmaklığın bu denli derin olduğunu görünce; eski felsefecileri reddetmek, onların inançlarının tutarsızlığını, dinsel bilgilerle ilgili konularda sözlerinin çelişkisini açıklamak ve görüşlerinin gizliliklerini ve kötülüklerini ortaya çıkarmak için bu kitabı yazmaya koyuldum. Öyle ki, bunların görüşleri gerçekte akıllıların güleceği, zekilerin yanında ders alınacak şeylerdir. Kitlelerden ve halk yığınlarından ayrıldıkları çeşitli görüş ve inançları belirtiyorum. İşte onların görüşlerinin olduğu şekilde öyküsü. Böylece bu dinsizlere taklidi olarakönceki felsefecilerden ve sonrakilerden yaşam sahiplerinin Allah'a ve ahiret gününe inanç üzerinde birleştikleri belli olsun. Ayrılıklar ise bu iki akımın Allah'a ve ahirete inanma dışında kalan ayrıntıya yöneliktir. Mucizelerle desteklenmiş olan Allah elçileri bu ikisi için gönderilmişlerdir. Yalnızca bozuk akıl ve karşıt görüş sahiplerinden küçük bir azınlık dışında hiç kimse bu ikisinin inkarına yeltenmemiştir. Onlar da bakış sahipleri arasında değer verilmeyen ve başvurulmayan kimselerdir. Bunlar ancak kötülük yapan şeytanlar sınıfından ve ahmaklar topluluğundan sayılmışlardır. Öyleyse taklidi olarak inanmamayla güzel görünmenin, görüşün güzelliğini belirttiğini, zekayı ve anlayışı gösterdiğini sananlar bu aşırılıklarından vazgeçsinler. Çünkü felsefecilerin önderlerinden kendilerine benzemeye çalışılanların; dinsel hükümleri inkar ettiklerine ait iftiralardan uzak oldukları gerçekleşmiş oluyor. Onlar Allah'a inanmışlar ve onun Resullerini onaylamışlardır. Bu esasların dışında kalan ayrıntıda yanlışlığa düşmüşler, ayakları kayarak yolun doğrusundan hem kendileri sapıtmışlar hem de başkalarını saptırmışlardır. Biz ise, onların aldandıkları hayal ve uydurmaların şekillerini açığa çıkarıyor ve tüm bunların bir uyarma olduğunu arkasında elde edilecek bir şey bulunmadığını belirtiyoruz. Gerçekleştirmeyiistediğimiz şeyi açığa çıkarmada başarımızın sahibi Allah'tır.

Şimdi kitaptaki sözlerimizin akışını dile getiren önsözlerle kitaba başlayalım.

BİRİNCİ ÖNSÖZ

İyi bilinmelidir ki; felsefecilerin ayrılıklarının öyküsüne girmek çok uzun sürer. Çünkü onların sözleri körü körüne gidişleri uzundur, tartışmaları çoktur, görüşleri yaygındır, yöntemleri birbirinden uzak ve birbirine sırtını dönmüştür. Öyleyse biz onların çelişkisini gösterme konusunda önderleri olan ve önceki öğretmeni, mutlak felsefeci olan kişinin görüşündeki çelişkiyi açıklamakla yetinelim. Onların bilgilerini düzenleyen savlarına göre o olmuştur. Görüşlerindeki sapmaları o silmiştir, isteklerinin asıllarına en yakın olanı o arındırmıştır. Bu kişi Aristoteles' tir.

Aristoteles kendisinden önce gelen herkesi, üstelik felsefecilerin yanında “bu ne hal Eflatun” diye takma ad verilmiş olan üstadını bile reddetmiştir. Sonra da üstadına karşıtlığını “Eflatun dostumdur severim, Hakk da dostumdur severim, ancak  Hakk ondan daha çok dostumdur,  Hakk’ı daha çok severim” diyerek özür göstermiştir.

Bu öyküyü aktarmamızın nedeni; onların görüşlerinin kendi aralarında bile düzenlenmiş ve tespit edilmiş olmadığının ve onların mutlak bilgiye ve araştırmaya dayanmayan zan ve tahminlerle karar verdiklerinin bilinmesini sağlamaktır. Onlar, Allah’a özgü bilgilerin doğruluğunu hesap ve mantığa ait bilgilerin ortaya koyduğu sonuçlarla kanıt getirmeye ve böylece aklı zayıf olanları yavaş yavaş yoldan çıkarmaya çalışmaktadırlar. Eğer Allah’a özgü bilgileri hesaba ait bilgiler gibi kanıtlarla düzenlenmiş tahminlerden uzak olsaydı, hesapta nasıl ayrılığa düşmedilerse,Allah’a özgü bu bilgilerde de ayrılığa düşmezlerdi.

SonraAristoteles'in sözünü çeviren çevirmenlerin sözleri de bozulma ve değiştirmeden uzak kalmamıştır. Bu sözler ise yorum ve farklı anlam verişi gerektirir. Üstelik bu konu bile onların arasında tartışma konusu olmuştur. İslam felsefecilerinden onları en iyi aktaran, inceleyen Farabi ve İbniSina olmuştur. Bunun için biz onların ikisinin de görüşlerine katıldıkları önderleri Aristoteles'in görüşünden seçip doğru kabul ettikleri konuları çürütmeyleyetineceğiz. Çünkü onların bıraktıkları ve bağlanmaktan kaçmadıkları konuların eksikliği kuşku götürmez ve bunları çürütmek için uzun uzadıya araştırmaya gerek kalmaz. İyi bilinmelidir ki; felsefecilerin görüşlerini reddeden bu ikiliFarabi ve İbniSina'nın aktarımlarına dayanmakla yetiniyoruz. Bu nedenle görüşlerinin yayılmasına göre sözler de yayılmasın.

...

Yorumlar (0)
12
az bulutlu