banner4
09.03.2020, 20:37

DİL BİRLİĞİNİN ÖNEMİ

Bu haftaki makalemiz “dil birliği”nin önemi ve avantajları üzerine olacak. 

Bu makaleyi hazırlamamdaki en büyük neden, bugün için dünyada mevcut bağımsız ya da özerk veya topluluklar durumundaki 10’larca Türk yurdunda yaşayan soydaşlarımızla kendi dilimiz üzerinden sağlıklı iletişim kuramayışımız ve bunun ortaya çıkardığı olumsuzluklar ve doğurduğu sinerji eksikliğidir. Ben de belki bir uyanışa vesile olabilirmiyim, denizde bir damla katkım olabilir belki ümidiyle bu mühim hususa dikkat çekmek istedim. 

Kısa adı “Türk Konseyi” ya da “Türk Keneşi” olan “Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları” zirvesini hepimiz TV’lerden takip ettik, hedefleri, projeleri dinledik; Türk ülkeleri liderlerinin sıcak ve samimi ilişkileri bize ilerideki birlik için ümit verdi, gururlandık. 

Ancak tüm bu güzelliklerin yanında, ülke liderlerinin tercüman vasıtasıyla iletişim kurması hepimizi düşündürtmüştür sanıyorum. 

1992 yılından beri yapılagelen bu zirve, en son Ekim 2019’da Bakü’de toplanmıştı. Dikkat ettiyseniz, gerek açılış ve kapanış konuşmalarında ve gerekse 2’li 3’lü zirvelerde liderler ancak tercüman vasıtasıyla sağlıklı iletişim kurabilmişlerdi.

Hal böyle olunca, çoğumuz gibi ben de bu böyle olmamalıydı, bir yerlerde bir yanlışlık ve kopuş olmalı diye düşünmüştüm.

Konuya ilişkin detaylara girmeden önce tarihe bir bakalım:

Tarihte bu hususta bilinen 3 ana çalışma ve hassasiyetin mevcut olduğunu görüyoruz.

Bunlardan bilinen en eski olanı “Yusuf Has Hacip”in yazdığı “Kutadgu Bilig”dir. Kitabını 1069 yılında tamamlayarak Karahanlı Hakanı Tabgaç Buğra Han’a sunmuştur. Türk İslam Edebiyatının en temel ve Türk Dili araştırmalarının da en önemli araştırmalarından kabul edilir bu çalışma.

Bunun bir diğeri, Kaşgarlı Mahmut’un mümtaz çalışmasıdır. Kaşgarlı Mahmut, Çin toprakları içerisinde kalan Türkistan/Kaşgar’da 1008-1105 yılları arasında yaşamış ve Türk dilleriyle ilgili çalışmalarıyla tanınmış 11. Yüzyıl dil bilimci ve aynı zamanda Divânü Lügâti-t Türk Kitabının yazarıdır. 

Kaşgarlı Mahmut, Türk Sözlüğünün Divanı anlamına gelen kitabında, lehçeler arasındaki farklılıklar vb gibi sair detaylar başta olmak üzere, o dönemde yaşayan Türk toplumlarında kullanılan Türk dilinde, var olan farklı sözcükleri ve bunların anlamlarını bu kitabında toplamış ve bir bakıma dil ve iletişim birliği sağlanmasına ciddi katkılar sunmuştur.

Bu konuda 3’üncü örnek olarak da, Karamanoğlu Mehmet Beyi göstermemiz gerekir. Çünkü, kendisi 13 Mayıs 1277’de yayımladığı fermanında, “bugünden itibaren hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanamayacağını” ilan etmiştir.

Tüm edebiyatçılarımızın ve bu konuda dirsek çürütmüş akademisyenlerimizin affına sığınarak, sadece tarihte Türk dili konusunda gayret gösterdikleri için hem hayırla hatırlamak ve hatırlatmak için ve hem de genel hatlarıyla da olsa bundan neredeyse 1000 sene önce bile bu konularda ciddi çalışmalar olduğunu hatırda tutmakta yarar olduğunu vurgulamak için belirttik bunları.

Diğer taraftan, aktif memuriyet görevindeyken birçok kez, son 1-2 yıldır da ticari işlerim nedenleriyle eski Sovyetler Birliği peykleri olan ülkelere yolumuz düştü. Dil konusunda baktığımızda, Avrupa’nın bir ucundaki Litvanya ve Slovenya’dan, Asya’nın bir ucundaki soydaşlarımızın ülkeleri olan Kazakistan ve Kırgızistan’a kadarki bölgede ortak dilin Rusça olduğunu görüyoruz.

1917 yılı ekim devrimi ile iktidara gelen bolşeviklerin kurduğu Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) yani kısaca Sovyetler Birliği, 26 Aralık 1991’de devlet başkanları Mihail Gorbaçovun istifa etmesiyle resmî olarak sona erdiğine göre, toplam 74 yıl var olabilmiştir. Ancak devletler hayatı için çok kısa sayılacak bu 74 yıl içerisinde, tüm peyklerine Rusçayı zorunlu tutmuşlardır. Okullardaki eğitimden, kurumlar arası yazışma ve sair iletişime vs kadar Rusça konuşma, okuma ve yazma zorunlu olunca, en fazla bir nesil kabul edilebilecek bir dönem (74 yıl) içerisinde değişik etnik yapılardaki milletler bugün hâlâ ortak dil olarak Rusçayı kullanmakta ve Rusça konuşarak anlaşmaktadırlar.

Ancak, Sovyetler Birliğinin yıkılması ve başta soydaşlarımızın yaşadığı Türki cumhuriyetler bağımsızlıklarını kazanmış olmakla birlikte, 1991’den bu yana geçen yaklaşık 30 yılın sonunda bile, ne yazık biz soydaşlarımızla kendi ortak dilimizle yani Türkçe konuşarak rahat iletişim kuramamaktayız.

Yani Rus emperyalizmi adeta ortak dilimizi yok ederek, bizi bizim soydaşlarımızdan soydaşlarımızı da bizden koparırken, kendi dilleri olan Rusça ile hem kendilerine ve hem de birbirlerine bağlamıştır, hem de sadece 74 yıllık toplam süre içerisinde. Ne kadar düşündürücü öyle değil mi?

Aynı şekilde bugün Afrika’nın çok büyük bir bölümünde Fransızca konuşulur. Sömürgeci Fransa, oraları sadece madden sömürmemiş, oraların dillerini de sömürmüştür. Afrika’nın geri kalan bölümünde İngilizce konuşuluyor zaten. Mantık hep aynı: sömürgeciler sadece zenginliklerini değil, dillerini de sömürmüşler.

Bunlara daha birçok örnek verilebilir.

Ancak günümüzde tüm bunlar o ülkelere önemli bir avantaj sağlamaktadır. Çünkü rahat bir iletişim kurulabilmekte ve doğrudan temas sağlayabilmektedirler. Bu siyaset ve ticaret başta olmak üzere hayatın birçok alanında önemli mukayeseli üstünlükler sağladığı bir gerçektir. 

Yani güçlü olan ve tahakküm eden ülkeler, hükmettikleri ülkelere ilk önce kendi dillerini öğretiyorlar. Asırlarca devam edecek müthiş bir yatırım bu. Avantajlarını da yukarıda ifade etmiştik.

6 asır hüküm süren ve dünyanın en uzun imparatorluklarından biri olan Osmanlı imparatorluğu dönemine bu açılardan baktığımızda ise;

Hüküm sürdüğü 3 kıtaya götürdüğü adalet ve medeniyet ile, dünyada halen daha imrenilen bir örnek olan ecdadımızın, dil konusunda ise bize iyi ve kalıcı bir miras bıraktığını pek de söyleyemeyiz. Bunun adalet ve merhametten kaynaklandığı da ileri sürülebilir elbette. Ama kasdettiğimiz, emperyalist ülkeler gibi de olsa keşke zorla öğretselerdi şeklinde değil, bir kısım teşvik edici tedbirlerle ve elbetteki kendi ana dillerine saygı duyarak öğretilse idi diye düşünmekteyim. Buna verilebilecek bir örnek, günümüzde İngilizce öğrenmenin gerekliliği/cazibesi gibi olabilirdi mesela.

Eğer bir milleti ya da farklı milletleri birbiriyle kaynaştıracaksanız ortak dile sahip çıkıp geliştirecek ve yaygınlaştıracaksınız, yok eğer birbirinden koparmak istiyorsanız dilini, tarihini ve eğitimini bitireceksiniz kuralı da bir gerçektir.

Bütün bu anlatılanların önümüze koyduğu, bir sorumluluk ve hatta zorunluluk olarak, bizim öncelikle tüm dünyadaki soydaşlarımızla dil birliğini tam olarak sağlayabilmek için bir devlet politikası oluşturarak bunu bilimsel olarak uygulamaya koymamız gerektiğini,

Bununla eş zamanlı ve eşgüdümlü olarak, özellikle eğitim ve kültür alanlarında da benzeri birliktelik ve ortak değerlerde buluşma çalışmalarına da başlamamız gerektiğini,

Ve bu faaliyetlerin de, Türk dünyasının stratejik çatı kuruluşu olarak kabul edilen Türk Keneşi bünyesi içerisinde (bu çatı içerisine Afganistan, Pakistan ve Endonezya gibi ülkelerin de dahil edilerek) yapılmasının daha uygun ve elzem olduğunda fayda görmekteyim.

Yukarıda 3 somut örnekle anlattığımız ve bundan tam 1000 yıl öncesinde atalarımızın dil birliğine verdiği önemi, bizler de 1000 yıl sonrasında da olsa verebiliriz umarım. Ki alt yapısı da, zihinsel kabülü de çoktan mevcut zaten.

Selam, sevgi ve saygıyla!..

Yorumlar (3)
Recep KOÇER 4 yıl önce
Teşekkürler sayın Müsteşarım. Bu düşüncelerimize tamamen katılıyorum. SSCB.' nin, dağılması sonucunda biz Devlet olarak hazırlıksız yakalandık. Buna hazırda değildik. Fakat tez elden ortak alfabe birliğine geçmeliyiz. Yazı dilleri daha çoğunda Rus Kril alfabesi ile eğitim verildiğinden, öncelikle Latin alfabesine geçilmesi, daha sonra ortak komisyon ve çalıştaylar düzenleyip; Ortak Türkçe ders kitabı Tüm Türk devletlerinde okutulmalı diye düşünüyorum. Ayrıca ortak Tarih ve Coğrafya dersleride buna dahil edilmeli. Selam ve saygılarımla. Sağlıcakla kalın.
İSMAİL 4 yıl önce
Harika. Kaleminize yüreğinize sağlık. Çok geç kaldık bu konularda. Dediklerinize aynen katılıyorum. İnşAllah olur. Saygılar.
Mehmet Arpacı 4 yıl önce
Çok güzel bir yazı. İdealimiz. Tebrik ederim. İnşAllah birgün olacak bunlar. Ama ne zaman? Belki biraz daha ders aldıktan sonra. Kimbilir. Saygılar.
12
az bulutlu