banner4
07.02.2024, 09:36

BELENE ÖLÜM VE İŞKENCE KAMPI

Bulgaristan’da Belene bölgesinde Tuna nehri üzerinde II. Dünya Savaşı sonrasında rejim muhalifleri için kurulan toplama ve işkence kampıdır.

Kamp, Bulgaristan’ın komünist lideri Todor Jivkov tarafından açılmıştır. İlk zamanlarda komünist rejimin muhalif unsurlarını ve çeşitli suçlardan hüküm giymiş suçluların kapatıldığı bir kamptı. Ancak 1980'li yıllarda Bulgaristan'da yaşayan Türk kökenli vatandaşların kimilerinin öldürülerek, kimilerinin işkence ve tecavüzlerle korkutularak Türklüklerini ve Müslümanlıklarını inkar etmesi için kullanılmaya başlanmıştır.

Bulgaristan'da 1989 yılına kadar hüküm süren komünist rejimin, düşünceleri, soyları ya da inançları nedeniyle zulmettiği muhalifler ve Türkler hala adalet ararken, düşüncülerini, dinlerini veya Türklüklerini inkar etmedikleri için tutuldukları, işkence gördükleri toplama kamplarından Belene, kuruluşunun 75’inci yılında bile onlar için "kapanmayan bir yara" olmayı sürdürüyor.

Tuna Nehri üzerindeki Belene Adası'nda muhaliflerin tutulduğu toplama kampı, bir zamanlar içinde çığlıkların yankılandığı binalarıyla eski günleri hatırlatıyor. 

1949'da kurulan ve önceleri muhaliflerin yollandığı kamp, 1984'te "Soya Dönüş" adı altındaki asimilasyon kampanyasına karşı çıkan Türk ve Müslümanlara hapishane oldu.

1987'de kapatılana kadar 23 binden fazla kişinin tutulduğu kamp, kötü şöhretini işkenceler, tecavüzler ve mahkumların ağır şartlar altında çalıştırılmasıyla edindi. Burada yaklaşık 8 bin mahkum zulüm altında cam verirken, bu kişilerin cesetleri ya Tuna'ya atıldı ya domuzlara yem edildi ya da hala yerleri bilinmeyen toplu mezarlara gömüldü.

Paslı tel örgüleri, boş gözetleme kuleleri, kırık camlı binaları ve bazı mahkumların ölüme yürüdükleri köprüsüyle kamp, hafızalardaki kötü şöhretini korumaktadır. 

Bulgaristan Türklerinden Komünizm rejimi karşıtlarından Seydalı Akgün, babasının 1954'te Belene'ye sürüldüğünü, kendisinin de kampta 5 yıl hapis yattığını anlatmıştı Anadolu Ajansı muhabirine.

Kampa Türk ve Müslüman oldukları için getirildiklerini belirten Akgün, "Bizleri Tuna Nehri'nde vaftiz ederek Hıristiyan yapmak istediler. Ancak biz Türklük ve Müslümanlığımızdan asla vazgeçmedik. Doğup büyüdüğüm ve yaşadığım topraklara karşı adeta düşman edildim. Dedelerimizin, anneannelerimizin, babalarımızın yaşamış olduğu topraklarda bizler, birer yabancı, mülteci, işgalci gibi yaşadık; normal bir hayatımız olmadı." diye konuşmuştu.

Türk ve Müslümanlara karşı 1984'te yapılan asimilasyon kampanyasına karşı direniş örgütü olarak faaliyet gösteren Demokratik İnsan Hakları Ligi kurucularından Sabri İskender de 1985'te buraya gönderilenlerden.

Eziyet çektiklerini ama Türklüklerini muhafaza ettiklerini anlatan İskender, "Türk olduğum için ve Türklüğümü savunduğum için buraya getirildim. Tam 111 gün tek kişilik hücrede kaldım." ifadesini kullanmıştır.

Mayıs 1989'da trene bindirilip Türkiye'ye gönderildiğini söyleyen İskender, "Sağolsun Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk halkı bizi bağrına bastı, yardımcı oldu ve Türkiye'de hiç zorluk çekmedik." diye konuşmuştur.

Belene mağdurlarından Mehmet Vatansever de adada geçirdiği ve "korkunç" diye nitelediği günleri anlatırken "Türklük ve Müslümanlık namına bugün olsa yine aynı mücadeleyi gösteririm." demiştir.

Üyelerinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hürriyet ve Şeref Halk Partisi (HŞHP) Genel Başkanı Kasım Dal, yaşamının 3,5 yılını, aralarında Belene'nin de olduğu farklı kamplarda geçirdiğini söyledi. O dönem "Bulgaristan’ın her bir tarafının hapishane olduğunu" belirten Dal, "İçimizde kanayan o yara hiç bir zaman kapanmıyor. 

Bulgaristan'daki Türk ve Müslümanlara karşı uygulanan asimilasyon kampanyasına karşı örgütlü direnişte bulunmaktan hüküm giyip değişik cezaevlerinde hapis yattığını ve Komünistlerin insanlık suçu işlediklerini ama şu ana kadar, 30 senedir hiç kimse onlara hesap sormadı. Biz bunu hatırlatmak için de her yıl buradayız. Maalesef sayımız her sene gittikçe azalıyor. Kahramanlarımız sessizce aramızdan ayrılıyorlar. En büyük acımız da bu." diye konuşmuştur.  

Kimliklerini ve dinlerini inkar etmeye zorlanan Bulgaristan Türklerinin inançla ve inatla direnişi karşısında ve aynı zamanda rahmetli Turgut Özal başkanlığındaki T. C. Hükümetinin girişimleri sayesinde 1989 yılında Bulgaristan Komünist rejimi geri adım atmış, Türkiye’nin sınırları açmasıyla 1989 yılı Mayıs ayı sonlarından itibaren birkaç ay içerisinde Türkiye’ye 400-450 bin civarında soydaşımız göç etmiş ve her birisi anavatana büyük hizmetler yapmışlardır. Bu hususta seslerini dünyaya duyurmalarında ve dünya kamuoyu oluşturulmasında Bulgaristan’dan (Merlbourne’de) kaçarak Türkiye’ye sığınan dünya ve olimpiyat şampiyonumuz rahmetli Naim Süleymanoğlu’nun büyük katkılarını da unutmamak gerekir.

Gerek Belene Kampı İşkenceleri ve gerekse 1989 yılındaki bu göçle ilgili çok sayıda film ve belgesel çekilmiştir.

Aradan geçen yaklaşık 35 yıl sonunda, o yılları gören nesiller azaldıkça, bu husus da unutulmaya yüz tutmuştur.

Oysa Bilge Kral rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in de dediği gibi “Ne yaparsanız yapın ama soykırımı unutmayın; çünkü unutulan soykırım tekrarlanır”.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu