banner4
10.04.2020, 21:00

AYAKTA KALMANIN KURALI: GIDA-SU-SAĞLIK

Gıdayı, tarım ve hayvancılık ürünleri başlıkları altında (ve hatta bunları da daha alt başlıklar altında) ele almak gerekir.

Gıda ile ilgili, “Tarımda Dünya Nerede Biz Nerelerdeyiz? Neden?” başlıklı makalem, vasat.com sitesindeki köşemde 04 Ekim 2019’da yayınlanmıştı ve aynı gün yine Facebook hesabımda da paylaşmıştım.

Gıdayı, tarım ve hayvancılık gibi ana başlıklar ve bunun alt başlıkları altında sektör sektör yazmayı planlarken, dünyada ve özellikle de içinde bulunduğumuz coğrafyada, gündemin sık ve hızlı değişmesi karşısında, haftalık yazmaya çalıştığım makalelerimde gündeme paralel olarak ben de makalelerimin konusunu değiştirmek durumunda kaldım. Ancak ilk fırsatta kaldığım yerden devam etmeye de çalışacağımı belirtmek isterim.

Gıda sektöründe, gerek tarım ürünleri konusunda olsun ve gerekse hayvancılık alanında olsun, öncelikli amaç kalıcı ve sürdürülebilir bir şekilde kendi kendimize yeter seviyelerde olmamız ve bunun için de önümüzdeki en az 50-100 yılı planlamamız şarttır.

Son 2-3 aydır dünyanın gündemi olan korona virüs bize gösterdiki, özelde insanlık ve genelde ülke olarak ayakta kalmanın ilk şartı gıda, su ve sağlıkta iyi durumda ve kendinize yeterli olabilmenizdir.

Bu 3 ana dalda (gıda, su, sağlık) kendine yeten ülkeler, her halükarda ayakta kalabileceklerdir. Bu noktada, organik tarım ve gıda güvenliğine özel önem vermemiz gerektiğinin de altını çizmemiz gerekir.

Son 40-50 yıldan bu yana, güzelim tarım arazilerimizi rant uğruna heba ettik. Bu heba edilmede, üreticinin üretip sattığı mallarının kârlılık oranlarının oldukça düşük olması yani üretmenin cazibesinin kalmamasının da önemli bir faktör olduğunu, başka bir anlatımla tarım ve hayvancılığın yok olmaya yüz tutmasının en büyük sebebinin “üretmenin kârsız külfet, rantın zahmetsiz nimet olduğu” anlayışının yerleşmesidir maalesef.

Benim doğum büyüdüğüm şehir olan Antalya’da narenciye bahçelerinin, sebze seralarının kalmamasının tek sebebi, kolay zengin olma ve zahmetsiz olarak yaşamını sürdürme yöntemi olan yapılaşma yani ranttır. Bu anlayış nedeniyle bizim nesillerimiz hayatlarını rahat geçirecektir belki ama, korkarım ki en geç torunlarımızın torunları taş binaların/ lüks konutların yada 5 yıldızlı otellerin murisi olarak açlıktan öleceklerdir. 

Bu durum sadece tarım sektöründe değil, hayvancılık sektöründe de geçerlidir.

Devlet olarak, rahmetli Atatürk’ten bu yana gerçekçi, sürdürülebilir, verimli ve kalıcı, gıda-tarım ve hayvancılık politikalarımızın olmadığını ya da geçici iyileştirmelerle idare edildiğini görüyoruz. Zaten rahmetli Atatürk döneminde atılan adımlar devam ettirilebilseydi, bugün çok daha başka noktalarda olurduk.

Yerli fide ve yerli tohum kullanımına öncelik ve ağırlık verilerek, tarım politikası bir devlet politikası olarak benimsenmeli ve uzun vadeli plan ve programlara bağlanmalıdır.

Hayvancılık politikasının da aynı şekilde oluşturulması zaruridir.

Aynı şekilde, uzun vadeli sürdürülebilir bilimsel bir su politikamızın olduğunu da sanmıyorum.

Oysaki içinde bulunduğumuz yüzyıl, gıda ve su savaşlarına gebedir. Ne kadar hazırız?

Benim görüşüm odur ki, 1938’den bu tarafa memlekette o kadar çok sorunlar ve ihtiyaçlar birikmiş ki, çözmek daha doğrusu kat’i çözüm yolunda işleri yoluna koymak için siyasi ve ekonomik istikrara en az bir 30 yıl daha ihtiyacımız var.

Sağlıkta ise oldukça iyi durumda olduğumuz anlaşılmaktadır. Bunun için başta Sn Cumhurbaşkanımız olmak üzere devletimize teşekkür borçluyuz. (Aynı şekilde, konumuz dışı olsa da görülen odur ki, savunma sanayiinde de iyi noktalara doğru ilerlemekteyiz.)

Dünyanın her alanda süper gücü olduğu sanılan ABD’nin, Türkiye’den sair (maske, tulum, sabun, vb) sağlık malzemeleri ve özellikle solunum cihazı ile ceset torbaları  istemesi tesadüf değildir. Aynı şekilde 86 ülkenin sağlık ve sağlık malzemeleri konusunda ülkemizden yardım istediğini ve bir kısım ülkelere de yardım edildiğini basından takip ettik, öğrendik. 

Diyebiliriz ki, bu salgın göstermiştir ki sağlık alanında dünyanın süper gücü (an itibariyle bile olsa) Türkiye’dir ve inşallah bu hep devam eder.

Bizim Türkiye olarak, 0 (sıfır) yaştan 100 yaşa kadar bile olsa, hiçbir ayrım yapmadan ihtiyacı olan herkese sağlık hizmetini (üstelik de ya tamamen ücretsiz ya da ABD ve AB’ye göre göreceli olarak oldukça düşük ücretlerle) sunarken ve sağlık alanında çok sayıda ülkeye de yardım ederken,

-ABD’de bu emsal bir sağlık hizmetinin 10.000 dolar civarı bedelle sunulması;

-dünyanın gelişmiş ülkelerinden Almanya’nın yaşlı hastalara bakmaktan vazgeçip, yaşlı hastalara “huzurlu ölüm” protokolü sunması; 

-İtalya ve İspanya’nın AB bitmiştir açıklamaları; 

-AB üyesi Macaristan’ın bize AB değil Türkiye ve Türk Konseyi yardım etti demesi;

-ABD ve kimi AB ülkelerinde, hastanelerin yetersizliği vb nedenlerle, hastaların sosyal mesafe kuralına uyarak sokakta/caddede yatması;

Ayrı ayrı altı çizilecek ve tarihe not düşülecek hususlardır. Bu hususlarda daha 10’larca örnek verilebilir.

İnşallah sağlık alanında yakaladığımız bu avantajı, insanın diğer olmazsa olmaz derecede temel ve üstelik de ikamesiz ihtiyaçlarından olan gıda (tarım, hayvancılık) ve su’da da kalıcı ve sürdürülebilir olarak yakalarız. Bunu yakalarken organik gıda ve gıda güvenliğini ön plânda tutmalıyız.

Anlaşılan o ki, corona virüsü atlatsak bile, önümüzdeki dönemlerde başka virüslerle yüzyüze geleceğiz. (Nitekim daha birkaç gün önce Bill Gates’in “dünya her 20 yılda bir corona benzeri virüsle karşı karşıya kalacaktır” demesi manidardır).

Hem tarım ürünlerinde, hem de hayvancılık ürünlerinde organik ve güvenli gıdaya, suya ve sağlık alt yapısına sahip olduğumuz sürece ayakta kalacağımız gibi, mukayeseli üstünlükler avantajları ile ülke olarak çok daha iyi noktalara geleceğimiz kesindir. (Elbetteki önemli bir caydırıcı güç olan savunma sanayimiz başta olmak üzere, yenilebilinir enerji, vb de ihmal etmeden).

Geriye tek eksiğimiz adalet, liyakat, şeffaflık, hesap verebilirlik, önyargısız karşılıklı saygı, empati, eleştirip durmaktan kurtulup projeler üretmek gibi asli gerekliliklerin tam olarak sağlanması ve sahip çıkılması kalacaktır.

Bunları gerçekleştirmek zor veya hayal değildir. İnanmak, çalışmak, güvenmek, destek olmak ve her alanda işi ehillerine teslim etmek yeterli olacaktır.

Selam, sevgi ve saygıyla!..

Yorumlar (3)
Recep Koçer 4 yıl önce
Yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum. Sayın Müsteşarım; İnşaAllah: Ülkemiz bu projeleri vakit kaybetmeden gündemine alır, 100 yıllık zaman kaybımızı giderirler. Selam ve saygılarımla.
Ahmet Akdemirci 4 yıl önce
Yine güzel bir yazı yine güzel konular. Elinine kaleminize gönlünüze sağlık mustaşarım.
Kemal Kömürcüoğlu 4 yıl önce
Üstadım yazınızı yine bir solukta okudum. Yine güzel ve somut öneriler var. Heryazınızı Watsap grupta arkadaşlarla paylaşıyorum. Sizi tebrik ve teşekkür ediyoruz arkadaşlarla. Elinizi emeğinize sağlık.
12
az bulutlu