banner4
19.10.2020, 22:43

ALMAN ŞAİR HEİNRİCH HEİNE PERVASIZ VE GAFİL BABİL KRALI BELSAZAR'I NİÇİN ÖLDÜRDÜ?

Bir kurgunun can damarında sondaj yapacağız. 19. yüzyıl Alman edebiyatının büyük aktörlerinden olan şair Heinrich Heine (1797-1856)'nin, antik kral Belsazar (Belshazzar, Belşazzar, Bel-sarra-usur. M.Ö. 539?) ile ilgili ciddi tespit ve tenkitlerini içeren metnini teşrih edeceğiz.

Belsazar, babası Nabonidus'tan sonra Babil'i uzunca bir süre yönetmiş bir kraldır. Adı Tevrat'ta da geçer. Gerçi din adamları onun yaşayıp yaşamadığı hususunu uzun yıllar tartışmışlardır. Fakat 1854'te İngiliz konsolos J. G. Taylor, Irak'ın güneyindeki antik Ur şehrinde bulduğu tabletlerle Belsazar'ın tarihî bir kimlik olduğunu kanıtladı. Bu tabletlerin birisinde, Babil Kralı Nabonidus ile oğlu Belsazar için yapılmış dualar yer almaktadır. Arkeolog ve dilbilimci Alan Millard da Belsazar'ın tarihî bir kişilik olduğuna hükmeder.

https://1.bp.blogspot.com/-3iX9bI1dyzE/X1v3nOwS-VI/AAAAAAAAJ3Y/waL3zy9kH2Y2YY49y55SW5lvSEjg0p6_ACLcBGAsYHQ/w252-h320/Heinrich_Heine.jpg https://1.bp.blogspot.com/-3iX9bI1dyzE/X1v3nOwS-VI/AAAAAAAAJ3Y/waL3zy9kH2Y2YY49y55SW5lvSEjg0p6_ACLcBGAsYHQ/w252-h320/Heinrich_Heine.jpg

(Heinrich Heine)

Arkeolojik materyallerden hareket etmeyi bir yana bırakalım; Kutsal Kitap, onu vermekte olduğu bir ziyafet anıyla ebedî kılar. Ziyafet sırasında duvarda beliren bazı yazılar, emrindeki kahinler tarafından okunamaz. Daniel Peygamber çağrılır. Hazreti Daniel'in söz konusu yazılarla ilgili yorumuna göre, Belsazar Allah'a değil, taşlara tapmıştır ve cezaî müeyyideyi hak etmiştir. Hüküm, o gece, ziyafet gecesi öldürülmek şeklinde verilir. Ülkesini de Medler ve Persler ele geçirecektir.

Kutsal Kitap anlatısını buraya almamız boşuna değil, Heinrich Heine'in yazımıza konu olan "Belsazar" şiiri bu kıssaya yaslanıyor. Nasıl mı? En iyisi, Behçet Necatigil'in Türkçe'ye çevirdiği haliyle şiire (Şarkılar Kitabı, Adam Yay., İst., 1982, s. 83-85) yoğunlaşalım:

Heine, ziyafet gecesinin ilerleyen saatlerinden başlar şiire. Halk uyumuş, Babil sessizliğe gömülmüştür. Babil'in sessizliğine karşın, kralın sarayı bambaşka bir sahneyi yaşamaktadır:

"Bir kral sarayı tepede aydınlık,

Gürültüsü savaşçıların çığlık çığlık."

Hayır, bir savaş sahnesi değil daha. Sarayın salonunda, Belsazar'ın ikramları yağmalanmaktadır:

"Oturmuşlar saf saf, parıltılı

Sağraklardan boşalmada şarapları

Tokuşan kupalar, sevinç naraları adamların

Tam gönlüne göre, dikbaşlı kralın."

Şaraptan yanakları al al olan kral, sarhoşluğun da verdiği pervasızlıkla Tanrı'ya şirk koşar:

"Gözü dönmüş, kör bir cesaretle

Kral dil uzatıyor Rabb'e.

Övünerek, küstah, küfrediyor o;

Homurdanıyor adamlar: Bravo!"

Şiirin devamında kralın densizliklerini kademe kademe anlatır şair: Uşağına seslenir, Yehova tapınağından çalınmış değerli bir takım eşya ve kapkacakları getirtir, bunlar arasından aldığı kutsal bir kupayı şarapla doldurup içer...

"Bağırdı boşaltıp bir dikişte,

Ağzı köpükler içinde:

'Ben Babil kralıyım, Jehovah!

İşte meydan okuyorum sana.'

Dağılınca korkunç sözlerdeki yankı,

Bir korkuyla daraldı kralın bağrı"

Bu meydan okuma onun son meydan okuması olmuştur. Kahkahalar kesilmiş, salonu bir ölüm sessizliği bürümüştür. Telmihlerle örülü şiirinin bu bölümünde Heine, Tevrat'ın Daniel Peygamber kıssasında anlatılan yazı bahsine getirir sözü:

"İşte! İşte! Bir el belirdi,

Beyaz duvarda bir insan eli.

Bir şeyler yazdı beyaz duvara,

Yazdı ateş harflerle, karıştı kayıplara."

Bu bir mesaj değildir artık, had bildirimidir. İlahî el, gelinen son aşamada, yoldan çıkan, hakikatten sapan kral ve adamlarına darbeyi indirecektir:

"Oturmada kral, donmuş bakışları,

Titriyor dizleri, ölü beyazı."

Kıssaya göre ne ekabir müşrik Kral Belsazar ne de sarayındaki kâhinleri okuyabilmiştir bu ateşten yazıları. Şiir de temas eder buna:

"Kâhinler geldi, hiçbiri açıklayamadı;

Neydi duvardaki bu ateşten yazı."

Kendisinin okuyamamasının gerekçesini anlayabiliriz, Hakk'tan kopmuştur. Kâhinlerine gelince, onların kralın danışmanları, ak saçlıları, akil adamları olduğunu, fakat maalesef kof kişilerden, evet efendimcilerden, hakikatleri örtücü tiplerden seçildikleri ortadadır. Duvara yazılan kutsal söylem metnini gerek zavallı kralın gerekse cehalet timsali danışmanlarının -doğal olarak- okuyamamaları, onları son bir çare olarak Daniel Peygambere, yani ilahî kelama yönlendirir. Fakat iş işten geçmiştir. Peygamberin verdiği haber, Kral Belsazar'ın sadece kendisi için değil, kendisinden sonraki eş ve benzerleri için de ibretliktir. Şiir şu beyitle biter:

"Fakat aynı gece kral Belsazar'ı

Öldürdü gene kendi adamları."

19. Yüzyıl Alman şairi Heinrich Heine, milattan önce 6. yüzyılda vuku bulduğu belirlenen bir olayı (öte yandan dinsel bir kıssayı) almış, insanlık alemi için yeniden üretmiş, hepimize evrensel bir kıssa olarak sunmuştur. Kendi adıma alınacak dersi aldığımı söyleyebilirim. Gelgelelim, asıl dersi alması gereken dünyanın kralları, hünkarları, bilumum haşmetlileri ibret almış mıdır? Onlar, kendilerine ilahlaşma tuzağı kuran imkânlarının şehvetine uyup Tanrısal dile yüz mü çeviriyorlar, yoksa Hakk'a, adalete sadakatle bağlı mı kalıyorlar?

Heinrich Heine, mukaddes kıssaya itibar etti; rejimin sunduğu pervasızlık ve gaflet hallerine mağlup olan Kral Belsazar'ı affetmedi. Şaire yakışan buydu. Gerçek şairler böyledir...

Yorumlar (0)
12
az bulutlu