banner4
04.03.2020, 09:55

ALGI OLUŞUMU VE YÖNETİMİ 

Çok değişik bir çağda yaşıyoruz. Aile gibi en küçük kurumlardan, devlet gibi en büyük kurumlara kadar her konuda tutum, davranış ve eylemler ile, bunlara karşı tepkilerimizi ve hatta kararlarımızı, algılarımıza göre şekillendirip uygulamaya koyuyoruz.

Ev halkı içinde, babanın ve annenin gerek birbirlerine karşı gerekse tüm aileye karşı yaptıklarını veya yapmadıklarını kendi lehine süsleyerek, abartarak ortaya koyduğu ve yarattığı algı, ve burada güttüğü amaç, kimi zaman hak edilmemiş bir başarıyı yaratmak ve sahiplenmek, kimi zaman da başka nedenlerle kendini aklama ve kurtarma  çabasıdır.

Bireysel bazda da davranışlar bu minvaldedir.

Mesela, muhatabıyla alenen ya da zımnen anlaştığı yani söz verdiği şekilde görevini yapmayan bir memur, amir, avukat, mühendis, mimar, siyasetçi vs de, yine aynı gayelerle aynı taktikleri izlediğini çok rahat gözlemleyebiliriz.

Buraya kadarki örneklerde, bu davranışlarla elde edilen sair maddi ve/veya manevi kazançların gerçekte ne kadarının hak edildiğinin, bir başka ifadeyle kul hakkının sorgulanması gerekir. Sorgulamayı yapacak olan yanıltıcı ve aldatıcı eylemleriyle yani yarattığı ve yönettiği algılarla çıkar sağlayan kişidir.

Bunun hesaplaşmasının önünde sonunda,  dünyada ve/veya ahirette olacağı da kesindir.

Uluslararası düzeyde ele aldığımızda ise konu hem algının oluşturulma şekil ve taktikleri, hem yaratılan bu algının yönetimi ve hem de algının sonuçları itibariyle oldukça farklılık gösterir.

Ülkelerin algı oluşumu ve yönetiminde kullandıkları yöntem, son 50 yıldan yakın tarihlere kadar, beyaz perde yani sinema, müteakiben TV filmleri, akabinde de sosyal medya olmuştur.

Hollywood filmleri buna en güzel örnektir. Özellikle ABD rambo türü filmlerle, bir taraftan Vietnam ve Afganistan’daki başarısızlıklarını tam tersine çevirmeye çalışırken, diğer taraftan da mazlumların yanında imiş gibi bir algı yaratmaya, aynı zamanda da çok güçlü bir ülke ve ne isterse yapabilecek kudretteymiş gibi bir bilinç altı subliminal mesajları beyinlere işlemeye çalışmıştır. Ve ne yazıkki bunda epeyce başarılı da olmuştur.

Günümüze baktığımızda ise, ülkeler bir taraftan dini değerler üzerinden oluşturdukları algılarla, kendi dinlerinden olan insanları/ülkeleri yanlarına çekmeye çalışmakta, diğer taraftan sahip oldukları ekonomik ve savaş güçlerini, sahip olduklarının çok üzerinde göstererek yine algı oluşumu ve yönetimi yöntemiyle psikolojik üstünlük sağlayarak, adeta dokunulmazlık zırhına sahip olmaktadırlar.

Somutlaştırırsak, bundan çok değil 10-15 sene önceye kadar ABD’yi tüm dünyada olduğu gibi bizde de bir dev olarak gördük. Oysa şimdilerde, evet bir süper güç ama, dev falan da değil diyoruz.

Ancak ABD, yarattığı bu algının arkasına gizlenerek, kendi lehine beyin göçü oluşturdu ve dev adımlarla büyüdü. Tüm dünyada insanlar, eşlerini, çocuklarını ABD’ye gidip orada doğum yapmasını ve vatandaşlık almasını özenle sağladı. Neden? Çünkü ABD vatandaşı olmak sanki bir ayrıcalık ve üstünlük sayıldı.

ABD bu üstünlük ve dokunulmazlık algısının verdiği avantajlarla, tüm dünyada zeki insanları cazip imkanlarla transfer edip, büyük Amerika’nın daha da büyümesi için kullanırken, tüm bunların finansmanını, yine aynı algıların yarattığı güçle, 3’üncü ülkeleri sömürerek sağladı. Dilini ve parasını dünyada egemen kılarak, modern sömürü düzenini iyice sağlama aldı. Ama bunun hepsini, tabiri caizse diğer ülkelerin ırmağının taşıyla yine o ülkelerin kuşunu vurarak harika bir şekilde becerdi.

Bir başka örnek de, SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği)’dir. 

Sovyetler Birliği, bolşevik devriminden hemen sonra, bünyesindeki diğer milletlere mensup özerk vs tüm bölgelere, bağımsızlık vereceği vaadlerinden tutun da, herkesin kendi inançlarını istediği gibi yaşayabileceği vaadlerine kadar öyle bir algı yarattı ki, bünyesindeki tüm bölge halklarından tam destek aldı.

Sürekli aynı algılarla, 2’nci dünya savaşı da dahil, ve en başta Türk soydaşlarımız olmak üzere insanları kullandı, savaştırdı, çalıştırdı. 2’nci dünya savaşından hemen sonra işgal ettiği tüm ülkeler ve bu ülkelerdeki insanlar, merkezi yönetim durumundaki Rusya’nın boğaz tokluğuna çalışan modern köleleri oldu. İnsanlar uyandığında ise, iş işten geçmiş ve çoktan zulümler başlamıştı.

Ancak, kul hakkını bile gölgede bırakan adaletsiz uygulamalarla vs ne olduysa, içten kokuşmuş bu zalim Sovyet imparatorluğu 1990’ların başında aniden çöküverdi.

(Bunlara günümüzde örnek olarak, İsrail, İran, Kuzey Kore, Hindistan ve Çin gibi ülkeleri de verebiliriz.)

Dünyada bunlar olurken, biz rahmetli Mustafa Kemal Atatürk döneminde hızla büyürken, onun vefatından sonra adeta kimi zaman ABD’den, kimi zaman Sovyetler Birliğinden, kimi zaman da her 2’sinden korkumuzdan, sürekli yerimizde saydık hatta kimi zaman geriledik.

Son 10 yılımıza baktığımızda ise, kendimize özgüvenimizin yeniden oluşmaya ve artmaya başladığını görüyoruz. Bunda en büyük payın ülkemize aldığımız yabancı yatırımlar, ülke olarak yaptığımız kapsamlı alt yapı yatırımları ve özellikle de savaş ve savunma sanayiindeki atılımlarımızın yanısıra, özgüveni yüksek ve donanımlı genç neslimiz olduğu muhakkaktır.

İşte tam burada, bunları dünyaya lanse ederken bizim de algı yönetimi oluşturmada ve yönetmede biraz daha fazla profesyonelliğe ve ataklığa ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

Ülke olarak, bu başarıların hızını artırarak sürdürmeye devam ederken, eş zamanlı olarak, tarım, hayvancılık, enerji, denizcilik, sivil havacılık, yazılım/bilişim gibi sektörler ile, geleceğin savaş nedenlerinden biri olacağını öngördüğüm su rezervlerini geliştirme ve değerlendirme alanlarında da, bilimsel çalışmalarla desteklenecek faaliyetlere hız vermemiz gerektiği muhakkaktır.

Tüm bunlardan sonra yapılacak olan ise, uluslararası algı oluşturma ve yönetme konusunda da, bilim adamlarımız ve profesyoneller marifetiyle akıllı adımlar atmalıyız. Ki bu bizim süper güç olma yolunda, adımlarımızı daha da büyütecektir.

Neticede, bireysel veya kurumsal olarak kendi içimizdeki algı oluşturma ve yönetmenin kul hakkına girdiği, ancak uluslararası düzeyde ülkemizin ve milletimizin ortak menfaatleri için oluşturulacak ve yönetilecek pozitif algının ise tam tersine gerekli olduğuna inanıyorum.

Selam, sevgi ve saygıyla!..

Yorumlar (2)
Memun Sekin 4 yıl önce
Adı üstünde “Algı” siyahı beyaz beyazı siyah gösterme siyaseti...
Hasan 4 yıl önce
Kısa ve öz ama net, anlaşılır açıklama olmuş. Örnekler de çarpıcı. Anlayana.
12
az bulutlu