banner4
25.10.2019, 12:54

ACI ve ACI ÇEKMEK ÜZERİNE

İnsana tanıdık gelen bir duygudur acı. Ve bu duyguyla tanışmamış insan yoktur. Fakat yine de biz insanlar, acılarla değil; kardeşlerimizle kardeş olmak istemiştik. Ancak biliyorduk ki, olgunluk acı çekmeyi gerektirir. Acılar merhalelerinden geçmeden/acıyla pişmeden olgunlaşan çok az insan vardır ki, onlarda zaten acının içinde doğmuşlardır. (Sahi, neden insanı acılar olgunlaştırıyorken sevinçler olgunlaştırmaz. Ya da öyle sanılır. Yoksa sevinçler çocukluktan kalan duygular mı sanılmaktadır. )

İnsanın yaşadığı acıları duygu sömürüsüne kaçmadan sarsıcı bir şekilde anlatmak zordur elbet. Bu acılar bilinçsiz insanların çektiği türden yüzeysel acılar değilse hele, her türlüsünden anlatmak bile olanaksız olur bazen. Çünkü bilinçli kafalara sahip yüreği olanlarda gelip geçmez acılar. Onlar acıyı iliklerinde ve ruhlarında hissederler. Bunu hissettiren şey, acının olumsuz farkındalığının farkında olan bir bilince sahip olmalarıdır. Başka bir deyişle fiziksel acıları herkes çeker ama düşünsel acıları akıllı ve aynı zamanda duyarlı insanlar çeker. Siz hiçbir hayvanın düşünsel acı çekebileceğini tasavvur edebiliyor musunuz?

Acılar, kalbimizde sürekli büyüyen bir iltihap gibidir. Acılar yoğun olmadıkları sürece kalbimiz için birer savunma mekanizmasıdır. Ancak acılar büyürse, başka bir deyişe apse özelliği gösterirseler, geriye yapılacak tek şey kalmaktadır: O da tıpkı, apsenin cerrahi olarak açılıp boşaltılarak vücudun sağaltılması gibi, acıların psikiyatrik olarak açılıp (ortaya konulup) ruh sıkıntılarının boşaltılarak/arındırılarak vücudun sağaltılmasına çalışılması yöntemini uygulamaktır.

Bunun yanında, acılar canınıza okumaya yeminli bir düşman gibi üzerinize üzerinize geldiğinde, örneğin ameliyat sonrası ilk 24 saat içinde çektiğiniz acılar sırasında, geçmiş güzel günlerden bir demet anı hatırlamaya ve gelecek güzel günlerden bir çift hayal kurmaya, en az ağrı kesiciler kadar ihtiyacınız olacağından; hiç değilse böyle durumlarda ağrı kesici niyetine hatırlamak üzere güzel anılar biriktirmek ve düşlemek üzere de gerçekçi hayaller beslemek gerekir diye düşünüyorum. Bazen birden fazla acı dört bir yanınızı sarar ve boynunuza ip takmaya çalışan bir cellat pervasızlığında boynunuzu bir kurbanlık koyun gibi kendisine uzatmanızı ister. Böyle bir durumda acıların başınıza ördüğü çorabın tehlikelilik ciddiyetini anlamış olmalısınız ki, geçmiş yaşantınızdan en güzel anıların adeta remiksi şeklinde bir fragmanlar dizisi gözlerinizin önüne gelip durur. 

Napolyon çok haklı olarak, acı çekmenin, ölmekten daha çok cesaret istediğini belirtmiştir. Çünkü ölmek tadılmamıştır ve acı oranı kestirilememektedir ve bu kestiremeyiş sebebiyle ölümün acısı zihnimizde soyut bir fikir olmaktan öteye gidememektedir. Bu bakımdan gündelik sıradan acılar bile çoğu zaman daha çok cesaret gerektirirler. Yakalandığında kendisine işkence edileceğini bilen bir esirin, düşmanları tarafından yakalanmadan önce kendisini öldürmesi eyleminin temelinde, Napolyon’un önermesindeki mantığın yattığını söylemek mümkündür.

Bazı şairler ve düşünürler neredeyse acıya övgüler düzmüşlerdir. Örneğin Pollok, “dünkü acılar, bugünkü sevinçlerin kaynağını oluşturur.” diyerek, neredeyse, sevinçler için acıların koşul olduğunu öne sürmüş; Cicero, “Acı tanımamış olmak, büyük bir acıdır.” diyerek, kişilerin hiç acı çekmemiş olmalarının acı bir durum olduğuna vurgu yapmış; şair Hasan Hüseyin Korkmazgil  “Acılara Tutunmak” isimli şiirinde, “Acı çekmek özgürlükse, özgürüz ikimiz de” diyerek acı çekenin özgür olduğunu dile getirmiş; Ahmet Kaya’da bu şiiri şarkılaştırarak, aynı önermeyi haykırmıştır; şair İsmet Özel, “Yargı kesin: acı duymak ruhun fiyakasıdır” diyerek yine acının havalı bir şey olduğunu söylemiş; şair Ahmet Arif ise, “Acı çekmek de bir yerde sevda gibidir, her insana nasip olmaz.” diyerek, acı çekenleri şanslı kişiler olarak nitelendirmiştir. William Mason ise, daha da ileri giderek, “Acıda her zaman tadılmayan muhteşem bir zevk vardır.” diyerek neredeyse mazoşist bir yaklaşım sergilemiştir. Tamam, Konfüçyüs’ün dediği gibi, insan acı çekmeden olgunlaşmaz ama acı çekmek de, ne günahlardan arınmaktır, ne de insanı daha güçlü yapar. Sadece şundan emin olduğumu söyleyebilirim: Acı çekmek kötüdür ve hiç kimse acı çekmenin gönüllüsü olmaz. Akıllı insanlar kendilerini bütün tehlikelerden korurlar ve acılar da buna dâhildir. Eflatun’un dediği gibi: “İnsanlar akılsızlıkları yüzünden “alınlarında yazılı olandan” daha çok acı çekerler.” Pollok’un, “dünkü acılar, bugünkü sevinçlerin kaynağını oluşturur.” dediğine bakmayın siz.  Hiçbir acı hiçbir sevincin kaynağı olamaz. Ama bu sözü şöyle algılayabiliriz: Dünkü emeklerinizin ödülü, bugünkü başarı ve dolayısıyla sevinçlerinizdir.

İnsan türünün ruhsal acılar karşısında en büyük silahı unutabilmek yeteneğidir. Bunu en iyi ifade eden yazar belki de Balzac’tır. Ona göre, “insan ya acılarını unutmasını, ya da kendi mezarını kazmasını bilmeli.” dir. Buradaki unutmak aslında Sigmund Freud’un da ifade ettiği gibi, acıyı duyumsamamaktır. Bu konuda Freud şöyle demiştir: "Aslında unutmak; artık acıyı hissetmemektir. Çünkü yapılanları zihinsel olarak unutmak; fizik kurallarına göre mümkün değildir."

Bir atasözünde denildiği gibi, “Acı acıyı bastırır.” Başka bir deyişle bir acının panzehiri, başka bir acıdır.  Ancak, nispeten daha hafif acıları,  daha ağır olanlarla atlatabilsek de, bu da asla çözüm değil, aksine sorunun katmerlenmesidir.

Yorumlar (1)
Suzan Çal 5 yıl önce
Acı çekilicekse çekilir. Bu durum geçer mi? Bilinmez. Üzüntüler unutulmaz. Olgunlaştırır mi? Hiç sanmıyorum. Sadece kırık bir hüzün bırakır. Farklı bir anımsama hali, Bilinçaltıyla size geri dönen rüyalar ve kaygı. Acı çekmek iyi olan bir ruhun savunmasızlığıdır.
Haketmedim sözüyle çarpışır insan. Keşke olanak olsa kimse acı çekmese
Sağlıcakla
12
az bulutlu