banner4
17.02.2020, 01:56

TÜRKİYE-RUSYA VE İDLİB

Rusya’ya güvenilmeyeceğini ve ilişkilerimizin tamamen konjonktürel ve birbirimize ihtiyacımız olduğu için olduğunu daha önceki makalelerimde hep vurgulamıştım.

Bu, birbirine hiç güvenmeyen 2 kişinin, yan mahallenin kabadayısına karşı şimdilik birlikte olup onu sindirmeye çalışmak gibi birşeydi. Burada mahallenin kabadayısı ABD idi.

Türkiye, Rusya’nın açık veya örtülü kısmî desteğiyle ABD’yi kısmen de olsa, Suriye’nin bazı bölgelerinden uzaklaştırınca, şimdilerde Rusya, Türkiye’yi korkutarak bölgeden uzaklaştırmaya ve bu bölgelere kendisi konmaya çalışıyor.

Rusya tarih boyunca hiçbir zaman bizim gerçek bir dostumuz olmamıştır, olmayacaktır ve olamaz da.

Putin, çok açıktır ki, eski SSCB dönemlerine dönmeyi hayal ediyor, ve kolay lokma olarak da hırpalanmış/örselenmiş/bitmiş Suriye’den başlamak istiyor.

İdlib, Rusya kadar önemli olduğu kadar, Türkiye için de çok önemli. 

Suriye’de ilk iç karışıklık çıktığı dönemlerde, kimi zaman “muhalifler”, kimi zaman “özgür Suriye ordusu”, şimdilerde “Suriye milli ordusu” olarak adlandırılan gruplar, Suriye’nin % 80’ini kontrol ediyordu. Öyle ki, ABD ve Rusya müdahil olmasa idi, muhtemelen müteakip 1 yıl içinde Suriye’nin tamamına yakın bir bölgeyi kontrol altına almak üzereydi.

Bu durum hem ABD’nin ve hem de Rusya’nın işine gelmeyen bir durumdu. Tam da bu aşamada önce deaş ihdas edildi, geliştirildi, büyütüldü. Müteakiben de deaşı temizlemek için (ve pkk terör örgütü olarak kabul edildiğinden dolayı dünya kamuoyuna izah edilemeyeceği için yani uygun kaçmayacağından bunun yerine) pyd uyduruldu. Ve pyd nin deaşı yok edeceği safsatasıyla Suriye’de güçlenmesine göz yumuldu ve yumduruldu.

Sonra da senaryo uygulamaya konuldu: deaş muhaliflerin (ki muhalifler çoğunlukla sünni müslüman olup, daha çok Türkiye’nin kontrolünde) hakim olduğu tüm alanlara saldırıp, vahşi icraatlarla teslim alıyordu. Teslim aldığı yerleri de göstermelik birkaç çatışmadan sonra ve hatta bazen de hiç bir çatışma olmadan o bölgeyi pyd ye teslim edip çekiliyordu.

Bu senaryo çok uzun bir süre uygulandı ve sorunsuz da devam etti. Hatta Suriye’de kantonlardan bile söz edilmeye başlanmıştı.

Ancak iş iyice çıkmaza girmeye ve batılıların niyeti tamamen ortaya çıkmaya başlayınca (15 Temmuz darbe girişimi de bu senaryonun bir parçasıdır bana göre), Türkiye belki biraz da geç kalmış olsa da, 2016 da Suriye’de operasyonlarına başladı  ve bugünlere geldik.

İşte tam da bu konjonktürde Rusya, Suriye-Tartus’ta deniz üssünü kurdu ve sonraki yıllarda da geliştirdi. Bu durum, sıcak denizlere inmek için asırlardır hayal kuran Rusya İçin bulunmaz bir fırsattı ve bu hayalini gerçekleştirdi. Suriye ile 49 yıllık bir anlaşma yaptı ve bu sürenin sonunda her 2 taraftan bir itiraz gelmemesi kaydıyla 25 yıl uzatma maddesi de koydurdular anlaşmaya.

İdlib’ten çıkmak istememesinin bir nedeni de budur. Ancak, şimdi idlib’te düğüm öyle ya da böyle çözülecek.

Allah’ın izniyle inanıyorum ki bizim lehimize tahakkuk edecek inşallah. Buna mecburuz zaten. Neden mi? En büyük nedeni, burnumuzun dibinde olması. Sonra, gelebilecek ilave 3-4 milyon yeni mülteci riski ve bunun maddi-manevi maliyetleri. Dahası, muhalifler olarak adlandırılan ciddi sayıdaki (bizim kontrolümüzdeki) grubun idlibte sıkışıp kalması. 

Rusya ise, çok bellidir ki son âna kadar ayak direyecektir. Çünkü, idlib’i kaybetmesi, ona çok şeyler kaybettirecektir. Mesela Tartus’taki deniz üssü riskli hâle gelecektir.

Rusya, idlib konusunda Türkiye’den böyle bir ısrar ve direnç beklemiyordu. Onun amacı burnumuzun dibindeki bu konuşlanmayla, hem tartus’taki deniz üssünün güvenliğini sağlama almak, hem de uygun bir konjonktür yakaladığı anda Türkiye’yi Suriye’den tamamen söküp atarak, bölgede SSCB dönemindeki gibi kukla bir yönetici vasıtasıyla Suriye’yi kendisi yönetmek. Yani emperyalist niyetleri. 

Putin eski bir istihbaratçı ve yüksek birikimlere sahip bir idareci olarak, halen bizim konuşlandığımız mevcut bölgelerden ABD’yi  kendisi atmayı göze alamayınca, Türkiye’ye verdiği gizli ve açık desteklerle, bize attırdı. Hesabı, bunu başardıktan sonra bizden almak daha kolay olacağı üzerine idi.

Ancak, son 2-3 hafta içerisinde hesaplarının tutmayacağını anlamış olmalılar ki, maskelerini çıkardılar, sahte sempatikliklerini de bıraktılar, yetmedi askerlerimize saldırdılar veya saldırttılar. Bu hem bizi test etmek ve hem de korkutmak amacıyla yapıldığı gayet açıktır.

Daha 2-3 gün önce Rusya dışişleri ve savunma bakanlıkları ve Kremlin sözcüsünün açıklamalarına bir bakın: benim en dikkat çekici bulduğum husus: Suriye’nin toprak bütünlüğüne yönelik yaptıkları vurgulardı ve bu açıklamaları da, Sn Cumhurbaşkanımızın “Mehmetçiğin kanının akıtıldığı hiçbiryerde hiçbirşey eskisi gibi olmayacaktır” açıklamasından sonra geldi. İlginç değil mi?

Ruslarla gerginlik yaşayınca da hemen diğer şeytanlar yani ABD ve NATO devreye girdi. Özel temsilcileri, büyükelçileri vs. sempatikliğe başladılar. Yersen.

Peki şimdi neler olabilir?

Bölgeye yaptığımız yığınağa bakınca ve elbetteki Sn Cumhurbaşkanımızın açıklamalarını da dikkate alınca, Türkiye kararlıdır ve olması gereken de budur. İdlib bir şekilde Türkiye tarafından kontrol altına alınacaktır.

İdlib’i bu saatten sonra bırakamayız, vazgeçemeyiz. Allah korusun bırakırsak, vazgeçersek, iş orada kalmaz artık.

Şu anki durum, ya Rusya ya da biz bölgede kalıcı kazançlar ya da kalıcı kayıplar yaşayacağız. İnşallah kazanan biz oluruz.

Rusya geri adım atacak bence, buna mecbur. Bizimle açıktan da savaşamaz.

Neden mi?

-Ukrayna ve Gürcistan’la ciddi sorunları var, bizimle cephe açması oraları da riske atar. Mesela işgal ettiği Kırım’ı kaybedebilir. 

Sorunlu olduğu sadece bu 2 ülkeden ibaret de değil, Baltık ülkeleri ile de sorunlu. Bunların hepsi kendi komşuları ve yakın coğrafyası Rusya’nın.

-ABD ağzı sulanarak Türkiye-Rusya savaşı beklerken, Rusya bunu 100 kere düşünmek zorunda. En büyük müttefiki olan Çin şimdilerde kendi derdiyle uğraşıyor.

-Ekonomisi, enerji ve savaş sanayii ihracatına bağlı. Çünkü ekonomilerinin lokomotifi bu 2 sektör. Enerji koridoru olan boğazlar da,  enerji vanaları da bizde. 

Ki, korona virüsü nedeniyle Çin’deki üretimin ciddi manadaki düşüşüne parelel olarak Çin’in petrol ve doğalgaz ithalatı da düşünce, hem rusların petrol ihracatındaki azalmalar ve hem de petrol fiyatlarındaki düşüş de dikkate alınırsa, Rusya’nın son 2-3 aylık kaybının 100 milyar doları bulabileceği konuşuluyor. 

Korona virüsünün Çin’den sonra en çok ekonomik zarar verdiği ve vereceği ülke rusyadır. Petrol fiyatlarındaki düşüşler ve petrol ve doğalgaz satışlarındaki daralmalar da Rusya’yı sıkıntıya sokacaktır. 

Şimdi bu verileri dikkate alarak boğazları ve vanaları kapattığımızı düşünün, etkisi ne kadar olur?

-2 ülke resmî bir savaşa girerse, biz Montrö’ye göre boğazları kapatırız. Bu Rusya’yı perişan eder. Ekonomisi bunu en fazla 1 yıl belki kaldırabilir.

-Türkiye’yi resmî olarak karşısına alınca, Azerbaycan da, yalnız kalacak olan ermenistan’dan Dağlık Karabağ’ı 3-5 günde bizim de desteğimizle alır. Bu Rusya için önemli bir kayıptır.

Sırf bizim, Türki Cumhuriyetlerle coğrafi kara bağlantımızı kesmek için, aradaki bölge olan Dağlık Karadağ’ı işgal ettiren de, mevcut durumu korutan da rusyadır.

-Diğer önemli bir sebep de, ülkelerin coğrafi-stratejik durumları ve bölgenin demografik yapısıdır. Bu şu demektir: Suriye bizim sınır komşumuz ve idlib sadece bize kuş uçumu 53 km, karayoluyla da 103 km iken, Rusya’ya 3.000-3.500 km mesafededir. Buna ilaveten, bir savaş durumunda Suriye halkının ezici bir çoğunluğu bizi destekleyeceği açıktır.

-Her ne kadar bize destek verip vermeyecekleri ya da ne kadar destek verecekleri belirsiz olsa da, NATO üyesi oluşumuz ve NATO’nun Ruslara negatif bakışı da, Rusların endişelerinden biri olacaktır.

-Tek çıkar yolları (Allah korusun) nükleer silah kullanmak olur ki, bu 3’üncü dünya savaşını tetikleyebileceğinden göze alabileceklerini sanmıyorum. Ki hükümranlığı altındaki bazı bölgelerdeki Türk nüfus harekete geçirilir ve iç isyanlarla bölünür bu kez de.

Kaldı ki, Allah korusun ama, iş restleşmeye giderse, bunun sonu hesap edilemeyecek kadar büyük facialara da gidebilir ki, bunu hiç kimse istemez. O zaman da elbette azdan az, çoktan da çok gidecektir.

Tüm bu faktörleri Rusya gözönünde bulundurmak zorundadır. Ki onlar da bu hesabı çoktan yapmışlardır.

Tüm bu durumlar karşısında şimdi ne olacak?

Bence Rusya bu satranç oyununda, kendisine “şah” çekilmiş ve hem şahı hem de veziri kurtarmanın derdine düşmüş olan bir oyuncu durumunda şu anda, ya da grogi durumdaki bir boksör gibi nakaut olmadan sayı ile mağlubiyetin yollarını aramakta. Yani illaki bir yöntemini bulup geri adım atacaktır.

Ancak bunu da not edecek ve bizim zayıf düştüğümüz ileri ki bir zamanda hesaplaşmak isteyecektir. Ben işin bu kısmını daha çok önemsiyorum.

Kısa vadede ise, bizimle Libya’da ve/veya Yunanistan üzerinden Doğu Akdeniz’de hesaplaşmak için çeşitli entrikalar da çevirmekten geri durmayacaklardır. (Ki, Sn. Milli Savunma Bakanımızın muhtemelen bu hafta yapacağı kamuoyuna açıklanan Yunanistan ziyaretini, ben bu denklemler içerisinde, aynı zamanda bir ön alma olarak da değerlendiriyorum ve zamanlama olarak da oldukça isabetli bir adımdır bence).

Olabilecek bu senaryoların ve muhtemel sonuçlarının hepsinin, zaten devletimizce çoktan masaya yatırılıp A-Z hesaplarının çıkarıldığına eminim.

Ben Allah’ın izniyle iyimserim, tevekküllüyüm ve devletimize ve devlet aklına tam manasıyla güveniyorum. Ve yine inanıyorum ki tarih bizi çağırıyor.

2020, 2021 ve 2022 yıllarının, önümüzdeki 100 yılı şekillendirecek yıllar olacağı anlaşılmaktadır. Özellikle 2021 çok daha zor geçecektir. 

Bu yılın sonunda yapılacak ABD başkanlık seçimleri ve başkanın göreve başlayacağı 2021 Ocak ayı sonrasında, dünyada bir çalkantı çıkarılacağı aşikardır. Görünen de, anlaşılan da budur. 

Bu dönemde, Suriye’de, Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta, Afrika’da, Güney Amerika’da ve Uzakdoğu’da taşlar yerine oturacaktır. Yani dünya yeniden kurulma yolunda kalıcı ve şaşırtıcı gelişmelere gebedir.

Milletimizin herbir ferdinin, her türlü siyasi vb önyargıyı, çıkarı, sempatiyi-antipatiyi vs bir yana bırakıp devletinin yanında olması şarttır.

Benzeri durumları 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında ve sonrasında da yaşadık hatırlarsınız. O zamanlarda da Hükümetimizin 2 (koalisyon) ortağı olan rahmetli Bülent Ecevit (CHP) ve rahmetli Necmettin Erbakan (MSP), her 2’si de ben başardım diyerek seçimlerde halktan oy istedi vs. Ama şimdi her 2’si de rahmetli oldu ve Kıbrıs sapasağlam duruyor orada. (Bu vesileyle, Allah 2’sinden de razı olsun ve mekanları cennet olsun). (Üstelik savaşları kazanan siyasiler değil, yaratan Allahın yardımıyla tüm milletimizin bağrından çıkan Kahraman Ordumuzdur.)

Bu örneği, devletimiz ve devletimizin geleceği sözkonusu olunca, siyaset, menfaat, vs vs gündeme bile getirilmemeli diyerek vermek gereği hissettim. Çünkü siyasiler ve siyasi partiler bugün var, yarın yoktur; ancak devletimiz kıyamete kadar var olacaktır Allah’ın izniyle. Devlet, ebed müddettir.

Birşeyi daha altını çizerek ve sade bir vatandaş olarak söylemek istiyorum. Bazı vatandaşlarımız diyor ya, orada ne işimiz var şurada ne işimiz var diye. Peki biz bu topraklara orta asyadan gelmişiz ve buraları vatan yapmışız ya; Şimdi onların mantığıyla onlara soruyorum: o zaman bizim Türkiye’de ne işimiz var? Bizim dedelerimiz Gazi Mustafa Kemal liderliğinde kurtuluş savaşını neden yaptılar? Neden orta asyaya dönüp gitmediler madem? Lütfen biraz akıl-mantık ve samimi vatan sevgisine sahip olunuz.

Kaldı ki, bizler ne kadar savaş karşıtı ve barış yanlısı olursak olalım, dünyada ve yakın coğrafyamızda şöyle 30-40 yıl geriye gidip yaşananlara bir bakın; 2 tane büyük dünya savaşı neden oldu ona bir bakın; anlaşılacaktır ki ayakta kalmak için güçlü olmaya ve güçlü kalmaya mecburuz. Maalesef ki dünyanın gerçeği budur.

Allah c.c. Devletimize-milletimize, ordumuza-yurdumuza her daim yardım ve dahi muzaffer etsin inşallah..

Ne güzel bir söz: Sefer bizim, Zafer Allah’ındır..

Selam, sevgi ve saygıyla!..

Yorumlar (2)
Recep KOÇER 4 yıl önce
Bende bu dileklerinize yürekten amiin... diyor; Rabbim: Güvenlik güçlerimizi, karada, havada ve denizde muavfakiyetler ihsan etsin. Ayaklarına taş değdirmesin. İslamın son ordusunu mağlup ve mahzun etmesin. Selam ve saygılarımla, sağlıcakla kalın.
Ahmet 4 yıl önce
Farklı bir bakışla, farklı bir analiz. Temennilerinize amin diyorum. Saygılar.
12
az bulutlu