banner4
03.01.2021, 15:58

TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİ VE ÇIKARILACAK DERSLER

ABD ile ilişkilerimiz hiç bir zaman âdil ve ilkeli bir zeminde yürümemiştir.

Bugünkü yerleşik topraklarında kendilerine yer açabilmek ve kalıcı vatan yapabilmek için, âdil ve eşit şartlarda olmayan bir savaşı vahşete dönüştürerek milyonlarca kızılderiliyi hunharca katleden ABD’nin, herşeyden önce kuruluşu yani mayası bozuktur.

Dünyada süper güç olması da aynı yöntemle ve vahşice olmuştur: 2’nci Dünya Savaşına sonradan dahil olan ABD, ürettiği atom bombasını doğrudan insanlar üzerinde denemiş ve üstelik günün en kalabalık olduğu saatleri seçerek önce Hiroşima’ya, sonra da Nagazaki’ye attığı 2 ayrı atom bombası ile hem ürettiği bu vahşet bombalarını doğrudan insanlar üzerinde test etmiş, hem 2’nci Dünya Savaşını sonlandırmış ve hem de dünyada süper güç olduğunu kabul ettirmiştir.

İşte ABD’nin kuruluş felsefesi de, varoluş felsefesi de, ilerleme felsefesi de bu şekilde zorbalık, orantısız güç, vahşet ve sömürüyle elde ettiği gelirleri zeki gençleri çalıp devşirerek kendi gücüne güç katmak için parayı bastırıp kullanmak üzerinedir.

Sonradan anlaşılmıştırki, 2’nci dünya savaşının bitiminde, ABD, SSCB ve İngiltere liderlerinin, Yalta’da yaptıkları dünyayı yeniden dizayn etme ve paylaşma toplantıları neticesinde Türkiye ABD’nin payına düşmüştür.

Ne yazıkki bu tarihlerde, ülkemizin sahip olduğu dâhi lider Atatürk hayatta olmadığından ve hemen sonrasında gelen lider ve onun emrindeki devlet yönetimi yeterli zeka, öngörü, cesaret ve liyakate sahip olamadıklarından olsa gerek, bu tarihten itibaren ülkemiz yakın tarihlere kadar en kibar tabirle, ABD ve İsrail’in güvenliğinden sorumlu “ABD’nin Ortadoğu’daki Uzak Karakolu” olmuştur.

Rahmetli Atatürk döneminde uçak üreten ve ihraç eden Türkiye, artık üretmek ve ihraç etmek bir yana, mevcut uçaklarını toprağa gömmüş; silah ve mühimmat fabrikaları sahipleriyle birlikte havaya uçurulmuş; adına marshall yardımları denilen kapitülasyonlarla ABD’ye adım adım bağımlı ve muhtaç hale getirilmiş; 1964’te Kıbrıs’a müdahale kararı aldığımızda Rahmetli İnönü’ye yazdıkları zehir-zemberek tehdit mektubuyla Kıbrıslı Türkler göz göre göre vahşete ve ölüme terk edilmek zorunda kalınmış; kendisini dinlemeyen iktidarlar alaşağı edilmiş; daha dün burnumuzun dibindeki Suriye’de kendilerinin alan açıp yerleştirdikleri teröristlere utanmadan ve alenen ilan ederek binlerce tır silah-mühimmat göndermişler; Türkiye koalisyonlara mahkum edilerek iktidarların ömürleri kısa olmuş; Ülkemiz ne zaman biraz başını kaldıracak olsa içimizdeki satılmış beyinsizleri kullanarak isyan-başkaldırı-ihtilaller yaptırmışlar; yetiştirdiğimiz beyinler kaza veya intihar süsü verilerek yok edilmiştir. Bu örneklere daha onlarca-yüzlerce büyüklü küçüklü örnekler verilebilir.

Tüm bu durumlar ABD ile son 75 yılda yaşadıklarımızın çok genel bir özetidir. ABD sadece bize karşı değil, herkese karşı böyledir, çünkü dediğimiz gibi gerek kuruluşu ve gerekse varoluş ve devamındaki felsefesi zaten sömürü, zulüm, vahşet, güçle ve parayla adam kullanmak üzerinedir.

Benim görüşüme göre Türkiye’mizin bu dönemlerde 2 büyük talihsizliği olmuştur: Birisi, Osmanlı İmparatorluğunun özellikle tanzimattan sonraki dönemde, yine içimize sızmış kripto paşaların vezirlerin yöneticilerin rezil yönetimleri neticesi 1922’lere gelindiğinde ortada duran her türlü kötü miras/enkaz; diğeri ise Atatürk’ün erken vefatı. 

Bu dönemlerde yani son 3 asır içerisinde elbetteki kimi zaman vatansever, dürüst padişahlar-vezirler-yöneticiler de gelmiştir; aynı şekilde cumhuriyet döneminde her gelen kötüydü zaten diyemeyiz ve elbetteki çok iyi yöneticiler de gelmiştir ama dönüp tarihi incelediğimize, bunların ya uzun ömürlü olamadıklarını, ya ellerinin kollarının bağlı olduğunu, ya da iyi bir takım kuramadıklarını görmekteyiz. Ve netice zaten somut olarak ortadadır.

Günümüze döndüğümüzde ise, özellikle son yıllardaki gelişmeler, benim değerlendirmelerime göre, çok daha fazla ümit vericidir.

Yaklaşık 3 asır sonra elbetteki bir anda ne ekonomik olarak, ne siyaseten ve ne de askeri olarak vs birden eski günlerinize dönemezsiniz, egemen güçler tabiki buna müsade etmeyeceklerdir; ancak ne yaptığınızı bilerek akıllı, planlı, cesur, dürüst ve vizyonist üretimlerle adım adım ilerleyebilirsiniz.

(Bunların yanısıra, kendi içimizde daha birçok alanda (ekonomi, siyaset, hukuk, adalet, liyakat, empati, karşılıklı saygı, ötekileştirmemek, çalışana-üretene en azından gölge etmemek, vb) yapacak çok işimiz var elbette.)

Özellikle son yıllarda hem ABD’nin hem de AB’nin yaptırım tehditlerini eskiden olduğu gibi pek de kaale almayışımız, bence birçok konuda mesafeler aldığımızın en somut göstergesi. Yine, sadece ABD ve AB’ye bağımlı kalmayarak, Rusya, Çin ve İngiltere gibi ülkeler başta olmak üzere kurduğumuz çoklu dış ilişkilerimiz, Türk Konseyindeki (Keneşindeki) gelişmeler, Ukrayna, Macaristan, Afrika ülkeleri vb ile kurulan ilişkilerimiz, Libya Suriye Azerbaycan ve Doğu Akdeniz’deki varoluşlarımız da aynı şekilde olumlu göstergeler diye düşünüyorum.

Hâl böyle olunca, uyanan rakipler bizi önümüzdeki yıllarda da rahat bırakmayacakları şimdiden belli. 3 hafta kadar sonra Bıden ve ekibi yönetimi devralınca, ilk baskı kurmaya başlayacağı ülke, şimdiden belliki Türkiye’miz olacaktır. Bugün iyi ilişkilerimiz var zannettiğimiz başta Rusya, Çin, İngiltere gibi ülkeler, en küçük bir sendelememizde yumruk vurmaya hazırdırlar. 

Bizim bu dönemde bir taraftan bu ülkelerle ilişkilerimizi kendi menfaatlerimiz çerçevesinde dikkatlice geliştirirken, diğer taraftan Türk Konseyinde (Keneşinde) daha hızlı ve kalıcı adımlar atmamız gerektiğine inanıyorum.

ABD’ye tekrar dönersek, bu sömürü ve vahşet imparatorluğu duraklama dönemine çoktan girmiştir, bir sonraki dönemleri çöküş dönemi olacaktır. Bu süreçlerin tamamı bence 30-40 seneyi geçmez. Bize düşen bu dönemi çok iyi tahlil ederek, ayağımıza gelen bu konjonktürel fırsatları lehimize değerlendirebilmektir. Yoksa, dün bizi sömürüp kullanan ABD iken, yarın Rusya veya Çin olacaktır. 

Bunun tarihten ders alınacak en güzel örneği son 2-3 asırda yaşadıklarımızdır. 1923’lere kadar İngiltere bizi çekip çevirmiş ve Osmanlı topraklarını parçalayıp dağıtmış; 1940’lardan itibaren ise ABD çekip çevirmiş, sömürmüş ve kullanmıştır. Tarihten ders alarak aynı hatalara düşmemek, en büyük kazanç olacaktır. Yaşadığımız yıllarda bu fırsatları lehimize değerlendirememek demek, Allah korusun ülkemizin belki de 1 asır daha kaybetmesi demek olacaktır. Oysaki, Gelecek nesillerimize enkaz devretmeye hakkımız yoktur.

Bizler ülkemize, milletimize, devletimize ve özellikle de rahmani ve kurmay devlet aklına her zaman güvendik, yine güveniyoruz. Biliyoruz ve inanıyoruz ki, biz özümüze döndükçe daha güçlü olacağız ve biz güçlü olursak sadece kendimiz değil, dünyadaki başta soydaşlarımız olmak üzere tüm mazlumlar da güçlü olacaktır. Bunun en yakın ve somut örneği Azerbaycan ve 30 yıl sonra işgalden kurtarılarak yeniden gerçek sahiplerine iade edilen Dağlık Karabağ bölgesidir.

Yorumlar (4)
Türkay Tunç 3 yıl önce
Üstadımın düşüncelerine katılıyorum. Ancak sözkonusu emperyalist güç ABD zamanında bize vermiş olduğu sözüm ona yardımlarla borçlandırdığı için şu anda ekonomik açıdan ona bağımlı bir ülke konumundayız. İlk önce buradan kurtulmamız gerekli. Ekonomik açıdan güçlü olursak ancak o zaman bizim bildiğimizi büken olmaz. Allah zalimlerin karşısında bizlerin yardımcısı olsun ınş.
Yaşar Çiftçi/Kimya Yüksek Mühendisi 3 yıl önce
Yazınızın ülkemizin dününü ve bu gününü çok güzel anlattığı bir gerçektir, 2020 yılı her ne kadar ülke ekonomisi ve insanlarımızın sağlığı yönünden bizleri üzsede kardeş Azarbaycanın işgal alt>ndaki yukarı Karabağ topraklarını geri alması Tarihe altın harflerle yazılacaktır, engin aklınızı kaleminize yansıtarak bizleri aydınlattınız i'in size çok teşekkür ederim Sqygıdeğer Müsteşarım
Ahmet Hoca Fethiye 3 yıl önce
Söylediklerine tamamen katılıyorum kardeşim. Dünyanın baş belası bu ABD.
Abdullah YÜCEL 3 yıl önce
Yerinde güzel bir yorum.InşAllah aklı selım ve dirayetli yöneticilerimiz olur.
12
az bulutlu