banner4
20.01.2024, 11:13

"siyasetin matematiği" "Cesaret ve Esaret"

Hakikate cesaret edemeyenler esarete mahkum olurlar..!

Başarma ihtimaliniz cesaretinize inandığınız kadardır.

Cesaretiniz ile güçlü çabalarınız ancak sizi ruhunuzun derin noktalarına ilerletir.

Başarı yolculuğunda  gücümüze değil, bizimle olan cesaretimize dayanacağız.

Eğer bir gün siz de unutulmaz bir eser üretirseniz, bunu içten bir inançla yaptığınız duanıza ve cesaretinize borçlu olacaksınız.

Mantık size engellerinizi, cesaret ve  inançsa başarınızı gösterir.

Başaranlar, önce inandılar, sonra yaptılar; başaramayanlar ise, önce yapıp sonra inanmayı deniyorlar.

Ne kadar eminseniz, sezgileriniz, tahminleriniz veya rastgele tercihleriniz o kadar isabetli olacaktır.

İnanç ve cesaretle direnirseniz, ıssız çölün sessiz kuyusuna da düşseniz, ilahi yardım size gönderilecektir. 

Cesaret, insanın neler elde ettiğiyle ilgili değildir; insanın neler hissettiğiyle ilgilidir.

Hayallerinize saldıran korkaklar, aslında kaderinizle ve cesaretinizle savaşıyorlar.

Sınırsız Kudretin yapabilme gücünden şüphelenen, kendine inanamaz.

Cesaretle ilişkisi kopanların kaderi karanlık; imanla bağı kopanların sonu hüsrandır.

Siyaseti insan hizmetine adilce sunanlar ve başaranlar CESUR olanlardır..!

Demokrat Parti Paradigması (geçen haftaki yazının devamı)

Serbest Cumhuriyet Fırkası 'na halkın gösterdiği ilgi, bu güdümlü muhalefeti iktidara alternatif olacak noktaya çıkarınca  CHP elitlerinin aleyhinde kampanya başlatmasına neden olmuştur. Ve 1930 Belediye seçimlerinde oyların çoğunun Serbest Cumhuriyet Fırkası 'na gittiğini gören CHP'liler bütün devlet mekanizmasını harekete geçirmiştir. Milletvekili seçimlerine girmeden Serbest Cumhuriyet Fırkası 'ni kapatma girişimlerinde bulunulmuş, İsmet İnönü M. Kemal'e orduda rahatsızlık olduğunu söyleyerek kendi rahatsızlığını da ileterek onu ikna etmiş ve  M. Kemal'in desteğini yitirdiğini anlayan Fethi Bey Serbest Cumhuriyet Fırkası 'nı 17 Kasım 1930'da feshetmiştir. Bununla beraber Ahali Cumhuriyet Fırkası, Türk Cumhuriyet Amele ve Çiftçi Partisi de hükümet tarafından kapatılmıştır.

            Tüm bu istibdat cenderesinde, yani CHP ile devlet tamamen bütünleştiği, M. Kemal’in  partinin "Ebedi Sef'"i, İsmet İnönü’nün "Milli Sef"i olduğu,  parti ilkelerinin üçten  altıya çıkarıldığı (altı ok) ve devlet  ilkesi olarak kabul edildiği, Parti Genel Sekreteri’nin ayni zamanda Ülkenin İçişleri Bakanı, Partinin İl Başkanları’nın bulundukları ilin valileri, Parti Müfettişleri’nin  ayni zamanda devlet memurlarının müfettişi olarak görevlendirildiği bir hakimiyet sürecinde “Dörtlü Takrir” Hareketinin ölümü öngören bir kahramanlık serüveni olduğunu savunmak CHP ye rağmen yanlış bir değerlendirme olur..

            Oysa Demokrat Parti, Avrupa’daki Faşist diktatörlüklerin yıkıldığı, siyasal ve ekonomik anlamda liberal demokrasinin benimsendiği bir konjonktürün zorunlu formalitesi olarak icazetle ve fakat  Serbest Cumhuriyet Fırkası deneyimini çabuk unutan  tek parti istibdadının  biraz da öngörüsüzlüğünden vazife çıkarmıştır. Boğazlar ve Doğu Anadolu üzerinde oluşan Rusya tehdidi altında soluyan Türkiye’nin, batıyla yakınlaşmasını gerekli kılan demokratik şartların formalitesi olarak başlayan Demokrat Parti, dönemin diğer olumsuz şartlarını siyasete dönüştürmüş ve eriştiği gücü kendisi bile kontrol edemez noktaya gelmiştir.

II. Dünya Savaşı yıllarında alınan ekonomik tedbirler halkı zor durumda bırakmıştı. (1940 tarihli Milli Koruma Kanunu (iktidara fiyat ve arzı belirleme, halkı zorunlu çalıştırma yetkisi veriyordu), 1942 Varlık Vergisi ve Milli Mücadele için konulmuş ve 1925'te kaldırılmış olan Ayniyat Vergisinin 1943'te tarım ürünlerine yeniden getirilmesi, CHP bürokrasisinin halkı horlayan, baskı altına alan uygulamaları nedeniyle halk DP'ye yöneldi.) Fakat tepki olarak doğduğu antidemokratik şartlara karşı muhteviyatını isminde taşıyan Demokrat Parti, "temel hak ve özgürlükleri" geliştireceğine, bunları sınırlayan ve kısıtlayan (tahkikat Komisyonu, Atatürk’ü Koruma Kanunu) bir yaklaşım uyguladığından, Demokrasinin tipik bir "çoğunluk diktatörlüğü" tuzağına yakalandığını söylemek mümkün. “Yönetimi devir aldıkları "Tek Parti Yönetiminin" uygulamalarıyla yetişmiş olan Demokrat Parti yöneticileri, kendi iktidarlarında da, "temel hak ve özgürlükleri" geliştirmek yerine eski baskıcı yöntemlere başvurmayı kendi yönetimleri açısından daha kolay bulmuşlardır. Onun için; Demokrat Parti, Türkiye Cumhuriyeti adına 1950-1960 arasında, "demokrasiyi geliştirmek ve yerleştirmek" bakımından çok büyük fırsatı tarihin çöplüğüne atmıştır.” diyor E.Kongar

            Daha az merkeziyetçi ve daha esnek bir devlet mantığını öngören Demokrat Parti’nin Türk siyaset tarihindeki önemi, CHP’den aldığı küçük bir demokratik icazeti milli bir harekete dönüştürmesindedir. Çeyrek asırda biriken milletin öfkesini doğru ve cesur söylemlerle örgütlemiş ve  bir anlamda “aldığı birkaç günlük hava değişimi iznini müebbet firara dönüştürme” istidadını göstermiştir.  Demokrat Parti tam da bu noktada bir evrimi başlatmıştır ki, siyaseti Türkiye’nin kurucu elitlerinden kurtarmış ve halk katmanlarını siyasete sokmuştur. Tek parti istibdadının de-politize ettiği bir kitlenin siyasetle buluşması hak ve özgürlükler kavramıyla beraber yurttaşlık ve demokrasi bilincinin de standart tanımlarla algılanmasına da katkı sağlamıştır...

            Ve ne yazık ki; cesaretini kaybeden Demokrat Parti varlığını korkunun esaretine kurban vermiştir..!

Yorumlar (0)
12
az bulutlu