banner4
01.01.2024, 07:30

NARGİN ADASI ZULÜMLERİ

Milletimiz Nargin Adasını ve orada binlerce askerimizin, sivilimizin, yaşlımızın, gencimizin türlü işkenceler, soğuk ve açlık yada yılan sokmasıyla hayatını kaybettiğini bilmez.

Bakü şehrine, sahile en yakın kısmı 5 km mesafede olan, körfeze yakın bir konumda, Bakü Takımadalarından biri olarak da bilinmektedir. Abşeron Yarımadası’nın güneyinde Bakü Körfezi’ni denizden ayıran en büyük kara parçası olan Nargin Adası, 3100 metre uzunluğa ve 900 metre genişliğe sahiptir. Adanın kuzeybatı tarafı dikey ve sarptır.

Hazar Denizi'nin Bakü açıklarındaki, Nargin Adası, 1. Dünya Savaşı yıllarında Ruslar tarafından esir kampı olarak kullanıldı. 1915 yılından başlayarak 1918 yılının ilk yarısına kadar devam etti bu esir kampındaki zulümler. 

Ruslar, Doğu Anadolu'da işgal ettikleri Kars, Erzurum, Ardahan gibi bölgeler başta olmak üzere Kafkaslarda ellerine geçirdikleri esirleri, asker sivil ayırmaksızın, bu adada yıllarca sürecek zorlu bir esaret hayatına mahkum etti. Esirlerin % 95’i Türklerdi. Esirler arasında az da olsa Almanlar, Polonyalı’lar gibi başka milletlerden esirler de bulunmaktaydı.

Osmanlı Ordusu, Birinci Dünya Savaşı’nda 11 ayrı cephede savaştı. Yüz binlerce şehit ve yaralının yanı sıra çok sayıda esir verdi. O cephelerden biri de Kafkasya’ydı. Sarıkamış Harekâtı başta olmak üzere, Kafkasya Cephesi’nde Ruslarla savaş 1917 yılı sonlarına kadar sürdü. Savaş sırasında tutsak düşen Türkler, Rusya’nın çeşitli bölgelerindeki esir kamplarına dağıtıldı. Kampların en tüyler ürperticisi Nargin Adası’ydı. Nargin Adası yılanlı ada, cehennem adası gibi adlarla da adlandırılıyordu.

Sarıkamış Harekatı sırasında Ruslar, Anadolu köylerinden sadece askerleri değil, sivilleri de esir alıyordu. On binlerce esir alınanların büyük çoğunluğu Sibirya’ya götürülmüştü. Rütbeliler yada önemli görülenler Nargin Adasına götürülüyordu.

1917 yılının ortalarına kadar esirlerin buraya getirilişi devam etti. Bilinen sayı 8 bin ile 12 bin arasında. İlk olarak demir yoluyla Bakü’ye getirilmeye başlandı ve buradan da derme çatma kayıklarla ite kaka adaya nakledildi Türk esirler. 

Uzun süre bundan kimsenin haberi olmadı. Neriman Nerimanov, Hümmet Gazetesinin 28 Kasım 1917'deki 21 no'lu nüshasında "Göz Yaşı Dökdürten Cezire" makalesi ile bu kamplardaki durumu son derece çarpıcı bir üslupla dile getirdi. Kendisi şöyle özetlemişti durumu: “Keşke bir deri bir kemik bedenleri, solmuş sıfatsız yüzleri görmeseydim. Keşke "efendim su, yemek" sözlerini duymasaydım. Keşke çıplak, dudakları soğuktan titreyen, yüzleri morarmış annesiz-babasız küçücük çocuklarla konuşmasaydım. Keşke başları tuğlanın üzerinde can veren yiğitlerle karşılaşmasaydım! Bin iki yüz insan evladı ölüm sırasında duruyor. Altı bini ise buna hazırlanıyor. Tifo mu? Veba mı? Veya başka bir bulaşıcı hastalık bunları adaya kurban edecek.”

Azerbaycan Türkleri durumdan  haberdar olunca, Türklerin Bakü’nün birkaç mil açığındaki yılanlarla dolu ve tamamen bir yokluk adası olan Nargin adasında esir olarak getirilmesi halkta büyük infial uyandırdı. 

Azerbaycan Türkleri Bakü’de istasyon çevresinde toplanıyor, Rus askerlerin engellemelerine rağmen protesto gösterileri yapıyordu. Bu zulüm sevkiyatına engel olmaksa imkansızdı. Esirlerin tren vagonlarına tıka basa doldurularak getirilip, derme çatma kayıklarla adaya götürüp atılıyorlardı.

Türk esirlerin çoğu, açlıktan, susuzluktan, hastalıktan, yılanların sokması ve Rusların kurşuna dizmesiyle şehit oluyordu. O dönem de Ruslarla işbirliği içinde olan Ermeni askerler ve subaylar da Türklere işkence yapıyordu. Adada özellikle görevlendirilen Ermeni askerler, Türk esirlere verilen yemek istihkakını daha da azaltarak hatta çoğu kez hiç yemek vermeyerek, manevi ve maddi türlü işkencelerle şartları zorlaştırıyordu. Ki esirlerin büyük çoğunluğu açlıktan vefat ediyorlardı.

Türk esirlerden az da olsa bir kısmı Azerbaycan Türkleri tarafından bir yol bulunup kurtarıldı, ancak olağanüstü güvenlik tedbirleri, kaçmaya veya kurtarmaya kalkışanların anında kurşuna dizilmesi gibi nedenlerle, adadan kurtarılanların sayısı oldukça azdı. Kafkasyalı Türk gençlerince kurulan "Kafkasya Müslüman Talebeleri Komitesi" ve “Cemiyet-i Hayriye” Türk esirlere küçük kayıklarla gizli gizli gıda ve su temini ve fırsat bulunca da adadan kaçırılmasında büyük yararlılıklar göstermişti.

1918 yılında Moskova Büyükelçisi olan Galip Kemali Söylemezoğlu anılarında Nargin Adası’nı kast ederek; “Bakü’de bir adaya tecrit edilenlerden 4.000 Türk dilâveri orada açlıktan öldürülmüş!” demişti.

 Başçavuş Süleyman Nuri Efendi, anılarında toplu mezarların yerini merak ederek adanın kuzey ucuna doğru yürümeye başlar; “Orada yegâne açık bulunan bir çukura yaklaştık. Çukur henüz yarı yarıya doluydu. Çukurun içine atılmış ölülerin üzerlerine kalın bir tabaka kireç serpildiği için ölüleri saymak mümkün değildi.

Bu çukurun hayalen toprakla örtüldüğünü farz ederek, buna benzer çukurlar olmaları muhtemel, fakat şimdi, toprak üzerinde birer iz olarak kalmış yerleri çokluklarından saymak da mümkün değildi. Koğuşa gelince, bizden kıdemli olan erlerden çukurların ellişer kişilik olarak kazıldıklarını, her gün ölenleri sırayla balık istifi koya koya 50 kişi tam olduğu tekmil haberi verilince, çukur kapatılarak diğer bir çukurun hemen orada ve yahut da yakın civarında kazıldığını söylediler.

Ölenlerin sayısı günbegün arttığı için, onlara ayrı ayrı mezar kazmak imkânsız hale gelir. Buna göre de ölenler toplu şekilde kazılmış hendeklere doldurulur. Bazen hendeğin derinliği yetersiz olduğu için cesetlerin üzeri açık kalmıştır.

Nuri (Killigil) Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu 15 Eylül 1918’de Bakü’yü Ruslardan geri aldıktan sonra, Nargin Adasında sağ kalanlar tamamen kurtarılmıştır.

Şehit kemiklerinin Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Antropoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Doktor Ayla Sevim Erol ve Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Doktor Hamit Hancı tarafından yapılan analizleri sonucunda kemiklerin dört ayrı insana ait olduğu, “açlık ve enfeksiyondan” yaşamlarını yitirdikleri saptanmıştır. Bu kemikler, bayrağa sarılı olarak Sarıkamış - Kafkas Cephesi Araştırma ve Tanıtım Merkezi’nde sergilenmek veya bir Sarıkamış Şehitliğine defnedilmek üzere özel bir şekilde muhafaza edilmektedir.

Allah hepsine rahmet eylesin, mekanları cennet olsun.

Her zaman dediğimiz gibi, güçlü olmak ve güçlü kalmak zorundayız. Aksi taktirde bu tür zulümler ve soykırımlar maalesef tarihin her döneminde olduğu gibi ileride de tekrarlamaya adaydır. Biz güçlü olursak sadece kendimizi değil, mazlum milletlere de sahip çıkabiliriz..

Yorumlar (0)
12
az bulutlu