banner4
12.05.2020, 16:40

MAHKEMENİN “İNAY”I VAR MI?

"Bu vatan müdafaacısı, on iki yaşındaki bir çocuk kadar zayıf ve küçüktü."

"Kozlovski, her seferinde önünden geçtiği, cesareti ve ümidi kırılmış hareketsiz figürü güçlükle seçmeye başlamıştı."

"Kozlovski, büyük asker paltosu içindeki bu çocuğa çok acıyordu."

Rus Teğmen Kozlovski, üzerine bir suç atılı olan Tatar asker MuhametBayguzin'i alay mahkemesinin hakimi olarak yargılamaktadır.

Tanıkların aleyhte ifadelerine rağmen Bayguzin, bırakın suçunu itiraf etmeyi, kendisini savunma ihtiyacı bile duymamakta, sadece susmaktadır.

"Kahverengi elmacık kemikleri çıkık ve sakalsız çocuksu yüzü, Bayguzin'in, bakla içinde nohut tanesi gibi sallandığı, kolları dizlerine kadar uzanan, üzerine bol gelen gri paltosu içinden komik ve acınacak bir şekilde bakıyordu. Gözleri görünmüyordu. Çünkü onları devamlı olarak aşağıda tutuyordu."

Kozlovski, hayli zorlanmaktadır yargılamada. Zira, yer yer duygusal yaklaşımlar sergilemekte, vicdanıyla karşı karşıya gelmektedir: "Sanki Bayguzin'in acınası bitkinliği ve çaresizliğinde bizzat Teğmen Kozlovski'den başkası suçlu değilmiş gibi geliyordu."

Gün sonuna kadar bitmesi gerek bir mahkemenin reisidir Kozlovski. Bayguzin'in yüksek defansıyla da örülü olan karmaşık duygular içinde, ne yapacağını şaşırmış bir vaziyetteyken, bir ara zanlıya şu soruyu sorar: "Evet Bayguzin, senden insan gibi rica ediyorum. Evet, kısaca, insan gibi, amir gibi değil. Amir yok. anlıyor musun? Senin baban var mı? Ha? Belki inay da vardır."

"İnay!"

Teğmen, nasıl olduysa o an anneye Tatarların "inay" dediğini hatırlamıştır.

"İnay"ı duyduktan bir süre sonra MuhametBayguzin "hırıltılı ve ince bir ses"le:

"İnay var." cevabını verir.

Bu cevap Teğmen'de çelişkili haller oluşturmuştur. Zira tam da cevap anında "kendisinin de inay'ı olduğunu, bin beş yüz verstlik bir mesafede ayrı kaldığı sevimli ihtiyar bir inay'ı olduğunu" düşünmektedir. "Aslında onsunz, bozuk Rusça konuşulan ve kendisini daima yabancı gibi hissettiği bu diyarda yapayalnız olduğunu hatırladı. Bazen gürültülü, bazen de düzensiz bir yaşantıya kapılarak aylar boyunca onun her seferinde kendisine göklerin çariçesinin himayesini dilediği uzun, teferruatlı ve sevecen mektuplarına cevap vermeyi unuttuğunu hatırladı."

https://1.bp.blogspot.com/-s0AkyCBXEdw/XqPz9eDnlQI/AAAAAAAAI_I/PXwtGEUNxgcblQZXFP64Ln66OdL1_NAzgCLcBGAsYHQ/s640/2020-04-25%2B10.04.17.jpg https://1.bp.blogspot.com/-s0AkyCBXEdw/XqPz9eDnlQI/AAAAAAAAI_I/PXwtGEUNxgcblQZXFP64Ln66OdL1_NAzgCLcBGAsYHQ/s640/2020-04-25%2B10.04.17.jpg
 

"İnay"lar, zanlı ile yargıcı tek çizgide hizaya getirmiştir. İkisi arasında "ince ve tatlı bir bağ" oluşmuştur. Fakat bu bağ, bir kaç saniye sonra, zanlı aleyhine bozulacaktır. Evet, "İnay"la kendisine güven verilmiştir. Fakat yargı makamı verdiği bu güvene sadık kalabilecek midir?

Elde ettiği sonucun ağırlığı altında ezilen Kozlovski, iç çatışmaları yaşar. "... hiç kimse hiçbir şey ispat edemezdi. Şimdi ise sadece vazife duygusu gereği onun itirafını kayıt altına almak gerekiyor. Tamam da vazife mi bu acaba? Belki de benim vazifem; şimdi bu itirafı kaydetmemek de olabilir. Zaten onun içinde iyi bir duygu ve hatta, muhtemeldir ki, bir pişmanlık oluştu. (...) Nereden aklıma geliverdi bu 'inay' kelimesi! Ah zavallı sen, zavallı! Merhametimle sana bela getirdim." Teğmen, güvendiği üstlerine de danışır. Fakat sonuç değişmez. Alay mahkemesinin hükmü, Er Bayguzin'in cezalandırılması yolundadır.

Artık infaz günü geliş çatmıştır. İnfaz, dört tarafı uzun ahşap yapılarla çevrili geniş kışla avlusunda gerçekleştirilecektir.

"Bayguzin, iki muhafızın ortasında yürüyordu."

"Bu küçük, kamburlaşmış suçlu, iki muhafızın arasında ve dört yüz silahlı insanın ortasında dururken tuhaf bir görüntü oluşturuyordu."

"Teğmen Kozlovski, emirde Bayguzin'in bedeni cezaya çarptırıldığını okuduğu andan itibaren vahşi ve karmaşık duygularla dolu bir ruh haline kapıldı." Şundan ötürü tabii ki: "Bir insanı eviyle, annesiyle ilgili anılarıyla duygulandırmak, sonra da hemen uçuruvermek."

............

Bütün bu olup bitenler AleksandrİvanoviçKuprin'inGambrinus(Keşif Yay., Ank., 2006) adlı kitabının ilk öyküsü olan "Sorgu"dan...

"Sorgu"nun sonunda, Bayguzin, ayaklarına yediği yüz vuruşluk dayakla cezalandırılır. Kozlovski'nin ifadesiyle, suçunu dahi anlamamış ve kendisini neden dövdüklerini bilmemiş olan Bayguzin... "O, askerlik vazifesini yapmaya gelmişti; daha baba ocağındayken askerlik hakkında sağdan soldan her türlü korku dolu sözleri işitmiş, sertliğe ve adaletsizliğe karşı önceden hazır olarak gelmişti."

Bu düşüncelerle bir şekilde günah çıkartan Kozlovski, infazın uygulanmasından sonra bir ara, tıpkı yargılama sırasındaki "İnay" diyaloğundaki atmosferde olduğu gibi, göz göze gelir Tatar er ile...

Tam da bu noktada, "İnay" bağlamından hareketle, sadede gelelim biz de. Ama önce üstad şair Mehmet Atilla Maraş'ın "Aney" şiirinden bir bölüm okuyalım:

"Aney, canım aney, Kurban aney

Hayalin önümde şimdi anıt gibi durur

Sen şimdi leğenin başına oturmuş

Hamur yoğuruyorsun

Yarın ekmek yapacaksın akşama kadar

Gözlerin tezek dumanından yaşaracak

Alnında ter bulgur bulgur kabaracak

Sıcak bazlamalar yapacaksın

Ben orda yokum ağlayacaksın...

Ağlama Aney ağlama

Gündür bu nasılsa geçer

İnsan insana tez kavuşur."

Ne diyorduk, sadede gelmek... Şöyle bağlayalım öyleyse:

14 Nisan 2020 tarihinde TBMM Genel Kurulunda kabul edilen ve fakat farklı boyutlarıyla toplumun çeşitli kesimlerinde -özellikle de annelerin kalbinde- çok ciddi memnuniyetsizlikler oluşturan "Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun", yapılan itirazlara bağlı olarak Anayasa Mahkemesi'nin önüne geldi.

Bakalım ne yapacak mahkeme; "İnay"ından hangi vicdanı doğuracak...

Ankara, 23 Nisan 2020

Yorumlar (0)
12
az bulutlu