banner4
23.10.2020, 10:13

KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ

“Hakikatin yalan, yalanında hakikat gibi göründüğü bir dönemeçteyiz şimdi. Her açıklama, her haber, her düşünce daha önce kültür endüstrisinin merkezlerinde biçimlendirilmiş olarak geliyor bize...” Theodor W.Adorno

Önemsediğim sosyoloji kuramlarından birisi, “Kitle Kültürü ve Kültür Endüstrisi” eleştirisidir.

Frankfurt Okulu’nun önde gelen isimlerinden; Adorno (1903-1969), Horkheimer (1895-1973) ve Marcuse ve son dönemde Habermas, bu konuda önemli düşünce katkıları yapmışlardır.

Okul düşünürleri, otoriterliğin yayıldığı Hitler Almanya’sında özgürlüklerin her gün daha fazla kısıtlandığını fark etmiş ve bireyin özerkliğini kaybederek, “kendine yabancılaşmakta” olduğunu görmüşlerdir. Bu anlamda modern dünyanın sorunları ve insan özgürlüğünün modern toplumda nasıl kısıtlandığıyla ilgilenerek, adil ve demokratik bir toplum için gerekli değişimleri anlamayı amaçlamışlardır. 1923’te kurulan eleştirel okul düşünürlerinden, Adorno ve Horkheimer, faşizmin ayak sesleri altında, “1933’ten 1950 yıllara kadar sürgün edilerek, haklı düşüncelerinden dolayı, toplum uğruna bedel ödemişlerdir.”

İnsanların kendilerinin ürettikleri kültürü değil, kitleler için kitle medyası tarafından ticari kaygılarla üretilen ve tüketilen kültür için “kitle kültürü” adına veren Adorno ve Horkheimer, kitlelerin, ‘kendilerine göre istekleri’ olduğunun düşünür. Kitleler, “onları köleleştiren ideolojide” şaşmaz biçimde ısrar ederler. Halkın kendine yapılan kötülüğe beslediği tehlikeli sevgi öyle güçlüdür ki yetkili mercilerin kurnazlığına lüzum kalmaz.

Kültür endüstrisi yüceltici değil, baskılayıcıdır! Kitle kültürünün ve kapitalizmin 20 yüzyılda ideolojik baskısı, halk kesimlerini her türlü “dönüştürücü potansiyelini tümüyle yok edecek kadar” kuşatıcı güçtedir. Bu olumsuzluk durumda, Alman faşizmi ile Amerikan kültür endüstrisi aynı işleve sahiptir.

Frankfurt eleştirel teoriciler, Kültür Endüstrisi’ kavramını, modern kültürü kontrol edip denetleyen, rasyonel örgütlü bürokratik yapılara gönderme yapmak için kullanmışlardır. Buna göre; kültür endüstrisi, kitle kültürünü “beyin yıkayıcı” işleviyle, otoriterlerce dayatılan ve bireyleri yöneten bir unsurdur.

Kültür endüstrisi içinde insanileştirme ve özgürleştirme yoktur. Kültür endüstrisinin egemenliği altında, Adorno’nun dediği şekliyle: Tiranlık bedeni özgür bırakır ve saldırısını ruha yöneltir. Hükümdar artık, ‘Benim gibi düşünmelisin ya da ölmelisin’ demez. Şöyle der: Benim gibi düşünmemekte özgürsün; yaşamın, malın, mülkün, her şeyin sende kalacak ama ‘bugünden itibaren aramızda bir yabancısın!’ Uyum sağlamayan herkes, ekonomik yoksunluğa mahkûm edilir ve bu gariplik münzevilere atfedilen zihinsel yetersizlikte sürdürülür. İnsan bir kez işleyen sistemin dışına atıldı mı, onu yetersizlikle suçlamak kolaydır.”

Kültür endüstrisi bütünüyle “ideolojik bir baskı, sömürü ve tahakküm biçimidir.” Kültür, din, tarih, sanat hepsi kültür endüstrisinin birer aracısı olup, kitlelerin ideolojik olarak “sistemi meşrulaştırmak” için daha baştan ürettiği metalardır.

Adorno ve Horkheimer ”Aydınlanmanın Diyalektiği” kitabında, aydınlanma ile öne çıkan aklın   süreç içerisinde, kendine yönelik eleştiriyi bıraktığını ve eleştirdiği diğer mitler gibi “aklın da bir mite” dönüştürdüğünü, bireylerin de düzenlenmiş “sistemin köleleri” haline geldiklerini söylemişlerdir. 

Düşünürler, “kitle kültürü” yerine 1947 sonrasında, “kültür endüstrisi” teriminin kullanarak, modern otoriterliğin, totaliterliğin, modern kapitalizmin sömürgeci etkisi altında kalan “muhalefetin, eleştirel yeteneğini kaybettiğini” öne sürerler.

Eleştirel kuramcılar, kültürün, bir zamanlar bireyi direnmeye ve eleştirelliğe yönlendirmesini sağlar iken kitle kültürü, eleştirelliği ortadan kaldırılmış ve her türlü kültür biçimi eleştirellikten uzak tutularak, eğlence biçimine indirgenmiş haldedir. İnsan “tüketici nesneye” dönüşmüş, özne olmaktan çıkmıştır.

Bu konuda “reklam, yaşam iksiridir.” Sistem her türlü ürünü, reklama zorunlu kılar. Tüketici, sahte olduğunu gördüğü halde, sorgulama yapmaksızın, bastırılması zor bir istekle, kültür metalarını almaya ve kullanmaya devam eder. Kültür endüstrisinin mutluluk kaynağı haz alma, kültürel mallara ve eğlence anlayışına hapsedilir. Hakim öğe, “avutucu eğlence” olur.

Kültür endüstrisinin en önemli yasası, insanların arzuladıkları şeylere kavuşmamalarını ve bu ‘yoksunluk içinde gülerek doyuma ulaşmalarını’ sağlamaktır. Toplum tarafından sürekli dayatılan yoksunluk, kültür endüstrisinin her gösterisinde, yanlış anlamaya meydan vermeyecek biçimde, kurbanlarına bir daha dayatılıp izlettirilir. Daha çok tüketimi ve kârı hedefler hem de kapitalist değerleri yeniden üretir.

Kültür endüstrisi, yüzyıllar boyunca birbirinden ayrılmış olan “yüksek kültür” ile “düşük kültür” farklarını ‘birleşmeye’ zorlamıştır. Yüksek sanat ile düşük sanat arasında, kültür endüstrisinin mühendisliği aracılığıyla, gerçekleştirilmiş “sahte uzlaşma” vardır. Oysa ki kitle kültürü ürünleri, yüksek kültür ürünlerinde hakim olan estetik ve sanatsal değerden çok uzaktır. Yüksek kültürün üzerinde spekülasyon yapılarak, ciddiyeti ortadan kaldırılır; düşük kültürün ise toplumsal denetim yeteneği olmadığı sürece, varlığına tahammül edilir.

Neticede, Adorno ve Horkheimer kültür endüstrisinin toplam etkisini “Aydınlanma karşıtı bir etki” olarak görür: “Aydınlanma, yani doğa üzerinde giderek artan bir biçimde teknik hakimiyet kurma, bir kille aldatmacasına, bilincin zincire vurulmasının aracına dönüşür.” Böylece ‘kültür endüstrisi’nin sağladığı şey, aydınlanma maskesi altında bir kitle aldatmacasıdır. Egemen, kendine itaat edecek araçları her şekilde üreterek, kitleleri ve insan aklını bu yolda araçsallaştırmıştır.

Kaynak Kitaplar: Sosyoloji/Kültür Endüstrisi Kültür Yönetimi- Adorno/ Aydınlanmanın Diyalektiği- T.W.Adorno- M.Horkheimer

Yorumlar (0)
12
az bulutlu