banner4
22.07.2020, 11:52

KIBRIS’TA I. VE II. BARIŞ HAREKATLARIMIZ


20 Temmuz 1974 1. Kıbrıs Barış Harekatımızın, 14 Ağustos 1974 2. Barış Harekatımızın yıldönümü malum. Bu makalemizde bunu ele almak istedim. Müteakip makalemde de, Kıbrısta yaşanan mucizeleri yazmaya çalışacağım inşaallah.


Türkiye ve Yunanistan arasında 11 Şubat 1959’da imzalanan ve İngiltere ile Kıbrıstaki 2 toplumun da onay verdiği Zürih ve Londra Antlaşmaları ile, 2 toplumun ortaklığı, bağımsızlık ve Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğü hüküm altına alınmıştı.


Bu anlaşma çerçevesinde, adanın 2 halkı arasında ortaklık temelini esas alan Kıbrıs Cumhuriyeti 1960’da kuruldu.


Ancak Yunanistanın desteğindeki Kıbrıslı Rumlar anlaşmaya da uymadı, boş da durmadı. Kıbrıs’ı tamamıyla bir bütün olarak Yunanistan’a bağlama idealleri ile adına Enosis dedikleri bir süreç başlattılar. Bu sürecin en başta gelen ayağı, Kıbrısta yaşayan Türkleri öldürmek, yok etmek yani soykırım yapmak üzerineydi.


1963’te iyice ayyuka çıkan bu soykırım hareketlerine tüm dünya sadece seyirci kalıyordu. Hatta işlerine geliyordu. Uluslararası Anlaşmalar sadece lafta kalmıştı.


Türkiye’nin tüm barışçıl çabaları da sonuçsuz kalınca, Türkiye 1964’te adaya müdahale kararı aldı, gemilerimiz bile yola çıkmışken, ABD Başkanı Johnson’dan Başbakan İsmet İnönüye oldukça ağır ve tehditkar bir mektup geldi. Kıbrıstaki soydaşlarımızın oldukça zor durumlarda ve soykırımla karşı karşıya olmasına rağmen, ülkemizin o zamanki her açıdan zayıf durumu ve dünyanın içinde bulunduğu konjonktür (Türkiye açısından, özellikle de Sovyetler Birliğinin ülkemiz üzerindeki tehditleri) vb nedenlerle, adeta bağrımıza taş basarak çıkartma yapmaktan vazgeçtik. Çıkarma gemilerimiz yoldan geri çevirildi.


Hava Pilot Yüzbaşı Cengiz Topel isimli kahraman Komutanımızın, Kıbrıs üzerinde uçuş yaparken uçağın arızalanması veya isabet alması gibi nedenlerle paraşütle sağ salim atlamasına rağmen, uluslararası hukuka, insan haklarına, insani ve vicdani değerlere tamamen aykırı bir şekilde, akıl almaz işkencelere maruz kalarak rumlar ve yunanlılar tarafından vahşice şehit edilmesi de bu dönemde olmuştur. 


Tarih 1964’tür. Yüzbaşı pilotumuzun cenazesi dahi bize verilmez. Korkuları ise, yaptıkları işkencelerin ortaya çıkmasıdır. Araya BM’yi bir şekilde rica/minnet devreye koyabilerek ve günler-haftalar sonra komutanımızın cenazesini teslim aldığımızda, paraşütüyle sağ salim atlayan Hava Pilot Yüzbaşı Cengiz Topel’in maruz kaldığı insanlık dışı akıl almaz işkenceler ortaya çıktı.


İlerleyen ve devamı yıllarda da Kıbrıslı Rumların Yunanistan’ın desteği ve başta İngiltere olmak üzere uluslararası toplumun görmezden gelmesiyle, kıbrıslı Türkler üzerindeki baskıları, cinayetleri, zulümleri bitmedi. EOKA isimli terör örgütü vasıtasıyla bölgede Türklere yönelik katliamlar sürdü gitti.


Nihayet 1974’e geldiğimizde, iktidarda bulunan CHP-MSP koalisyon hükümeti, önce diplomatik yollarla konuyu çözmek istese de bu çabalar her zamanki gibi sonuçsuz kalınca, Kıbrıs’a müdahale kararı alındı. 


Bu kararın uluslararası yasal dayanağı zaten mevcuttu. Tek sorun, egemen güçlerin bizi engellemeleri ve buna karşın Kıbrısta rumlara ve yunanlılara verdikleri açık ve örtülü desteklerdi.


Neticede 1974’te, müteaddid toplantıları müteakip devletimiz müdahale kararı aldı.


Bu toplantılardan birinde geçen bir konuşma, kararlık ve cesaret örneğidir. Başbakan Sn Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Sn Necmettin Erbakanın da bulunduğu bir toplantıda, silahlı kuvvetlerimizin durumu ve imkanları konuşulurken, söz alan Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan “ben Karadeniz çocuğuyum, sizler siyasi otorite olarak sağlam durun yeter, ben oraya taka ile bile çıkarım” demiş ve bu kararlılık ve cesur sözler oradakilere oldukça moral ve destek vermiştir. (Bu muhteşem ve cesur komutanımız daha sonraki yıllarda kahpe bir terör saldırısı sonucu hayatını kaybetmiştir. Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun.)


Bir başka anekdot, Başbakan Sn Bülent Ecevit’in Esenboğa Havalimanından Londra’ya uğurlanmasını müteakip, havalimanında Başbakan Vekili Sn Necmettin Erbakan komutanlarla bir toplantı yapar. Komutanlara, bir taraftan hızlıca harekat hazırlığınızı yapın deyince, komutanlar, daha önceki yıllarda 2 kez bunun yapıldığını, bir keresinde çıkarma gemilerinin yoldan döndürüldüğünü, şimdi de böyle birşeyle karşılaşılması durumunda, bir daha kıbrısa müdahelenin gündeme bile gelemeyeceğini, buna ilaveten de, nasılsa Türkler gelemiyor diyerek kıbrıstaki zulümlerin, katliamların daha da şiddetleneceğini ve kıbrısta 1 tane bile Türk kalmayacağını vb anlatırlar. 


Bunun üzerine Sn Erbakan askerlere her türlü garantiyi verir, askerler de asker sözü verirler. Ve harekat hazırlıkları hızla başlar.


Sn Başbakan Bülent Ecevit’in Londra dönüşü harekatın hazırlıkları da bitmek üzeredir. Zaten Londra’dan da eli boş dönülmüştür ve İngiltere bize oyalama süreci yaşatmaktadır. Başbakana harekat hazırlıklarının tamam olduğu iletilir. Başbakan ne kadar hazırız, imkanlarımız nedir, vs sorular sorar haklı olarak.


Genel Kurmay Başkanımız Orgeneral Semih Sancar da, Kuvvet Komutanlarımız da (herşekilde riskleri alarak) moral verici beyanlarda bulunurlar. Toplantıya Plan ve Prensipler Başkanı Necdet Üruğ Paşa çağrılır. Kendisi sorulan sorulara net ve kendinden Emin cevaplar verir. Mesela “Taşucu’ndaki telsizimiz bozukmuş doğrumu diye sorulur, hayır gayet iyi çalışıyor, kim söyledi bunu der; yeterli füzelerimiz yok diyorlar doğrumu sorusuna, hayır doğru değil, 5 tane harekata yetecek kadar füzemiz var diye cevap verir. Bu diyaloglar da olağanüstü moral olur.


Komutanlarımızın, daha önceki yıllarda 2 kez kararlaştırılıp gerçekleştirilememesinin de tecrübesiyle, bu kez de vazgeçmemek için tüm riskleri aldıkları ve siyasileri sürekli rahatlatıcı cevaplar verdikleri görülmektedir. Allah onlardan razı olsun.


Bu arada bir istihbarat alınır. Buna göre, İtalyada bulunan ABD 6. Filosunun, Kıbrısa doğru yola çıktığı, Türkiye’nin harekat yapması durumunda Türkiye’ye müdahele edeceği yönünde istihbari bilgiler gelmektedir. Yani Türkiye’yi tehdit ederek, harekattan vazgeçirmek istemektedir. Demek ki gizli yürütülen çalışmalarımız sızmış ve ABD istihbaratı haberdar olunca, ülkelerini haberdar etmişlerdir. 


Bunun üzerine, Başbakan Vekili Prof Dr Necmeddin Erbakan, komutanlarla birlikte pilotlara bir konuşma yapar. Durumu özetleyerek, 6. Filonun 15 parça gemiden oluştuğunu, bunların en büyüğünün Kennedy uçak gemisi olduğunu, Kennedy uçak gemisi için 2, diğerleri için 1 pilotumuzun uçakla birlikte gemilere kamikaze dalışı yaparak saf dışı etmek için toplam 16 gönüllü pilota ihtiyaç olduğunu anlatarak, gönüllü olacak 16 pilotun öne çıkmasını ister; anlatılanlara göre bu detaylı konuşmada Genel Kurmay Başkanımız ve Kuvvet Komutanlarımız da vardır. ABD 6. Filosunun çıkarma gemilerimize, uçaklarımıza vb müdahelesi durumunda kamikaze dalışı yapacak gönüllü 16 pilotumuz beklenirken orada bulunan 173 pilotumuzun tamamı gönüllü olduğunu ve göreve hazır olduklarını belirterek öne çıkarlar. Türk milletinin askeriyle, siviliyle, siyasetçisiyle bir bütün ve kararlı olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.


Hareket hazırlıklarının sızdığı gibi, bu kamikaze dalış kararlılığı da sızmış olmalı ki, Barış Harekatı sırasında gemilerimize, uçaklarımıza bir müdahale, engelleme olmaz.


Neticede, 20 Temmuz 1974 gece yarısı gemiler, bu kez geri çağrılmamak üzere yola çıkmıştır. Diyanet İşleri Başkanımız Mersin’e gelerek askerlerimize moral verici konuşmalar yapmasını ve dualar etmesini müteakip, yola çıkar çıkarma gemilerimiz.


Planlama harikadır ve rumların ve yunanlıların beklemedikleri bir bölgeye çıkartma yapılır. Paraşüt birliklerimiz de sabaha karşı 05.00 sularında kıbrısa atlamaya başlamışlardır. Ancak yunanlılar ve rumlar çok uzun yıllardan beri, çok detaylı hazırlıklar yapmışlardır.


Ancak kim ne hazırlık ve plan yaparsa yapsın, bizim Ordumuz Muhammed’in Ordusudur, onun için adı Mehmetçiktir. Sivilimiz de askerimiz de, askeri disiplinin ve karşılıksız vatanseverliğinin yanısıra, dünyanın en asil, en merhametli, en ahlâklı, en fedakâr ve imanlı bir milletin mensubudur.


Her türlü teknik eksikliğe ve uluslararası baskıya rağmen 72 saat bile geçmeden aşılamaz denilen dağlar aşılmış, geçilemez denilen engeller geçilmiş ve alınamaz denilen yerler alınmıştır.


Şok içerisindeki rumlar ve yunanlılar kaçarken, savaşın rumların/yunanlıların aleyhine geliştiğini gören haçlılar apartopar ateşkes için bastırmaya başlamışlardır.


Baskılara dayanamayan Türkiye ateşkese razı olmak zorunda kalır. 22 Temmuz 1974 saat 17.00 itibariyle ateşkes başlar. 25 Temmuz 1974’te cenevrede tekrar uluslararası toplantıya geçilerek diplomasi başlatılır. Başlar başlamasına ama, değişen birşey yoktur. Yine rumlar ve yunanlıların hakları daha doğrusu haksızlıklarına sahip çıkar uluslararası toplum. 


Siyasi otoritenin ve askerin kararlılığı ve cesareti ile, ve Dışişleri Bakanımız rahmetli Sn Turan Güneş’in ünlü “Ayşe Tatile Çıksın” parolası ile, 14 Ağustos 1974’te 2. Harekat başlar. Bu da 2,5 gün kadar sürer. Türk Ordusu adeta jet hızıyla ilerlemektedir. Ancak başta ABD ve Sovyetler Birliği olmak üzere, egemen güçler BM şemsiyesi altında baskı üstüne baskı yaparlar. BM Güvenlik Konseyi acil ateşkes kararı alır yine. Türkiyemiz zaten bu harekatları, yokluklar içinde ve egemen güçlere rağmen yapmaktadır ve o yıllarda gücümüz de imkanlarımız da oldukça sınırlıdır. 


Askerimiz, bize sadece 6 saat daha verin kıbrısın tamamını alalım deseler de, Türkiyemiz bunun sonuçlarına ilişkin riski alabilecek güçte değildir o yıllarda. Nitekim hemen akabinde gelen ABD ambargosu ekonomik ve askeri açılardan epey belimizi bükmüştür. Diğer tarafta Sovyetler Birliği de pusuda beklemektedir.


2 harekatın sonunda, kıbrısta bugünkü mevcut sınırlarımıza ulaşılmış ve Türklere yapılan katliamlara ve soykırımlara kökten bir şekilde son verilmiştir.


Bu harekatta yaklaşık 500 şehidimiz vardır. Tüm şehitlerimize Cenab-ı Allahtan rahmet diliyorum, mekanları cennet olsun. Allah onlardan, gazilerimizden, ailelerinden ve komutanlarımızdan razı olsun.


Aradan 46 yıl geçti. Bugün Kıbrısta yaşayan Türklerin, hele hele o yılların katliamlarına, vahşetlerine, soykırımlarına şahit olmamış, özellikle 45 yaş altı olanların ne kadarı, geçmişte yaşananların ve şimdi sahip olunanların farkındadır sizce?


Kıbrısta, savaşta kaybeden rumlar, yunanlılar, ingilizler ve orada gözü olan diğer haçlılar sizce boş duruyormudur? Tabiki hayır. Yeni nesili Türkiye’den koparmak için her türlü propaganda, yalancı bahar vaadleri, avrupa ve batı hayranlığı, Türkiyeyi kovun AB üyesi olun vb propaganda çalışmalarına aralıksız devam ettiklerine eminim. Amaçlarının, sahada ve masada başaramadıklarını, içeride beyinleri ve ruhları körelterek başarmak olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.


Biz Türkiye olarak her zaman güçlü olmak, güçlü durmak ve güçlü kalmak zorundayız. Tarihe baktığımızda da, şimdilerde de güçlü olanın kuralları belirlediği bir dünyada yaşıyoruz; bunun dışında yok uluslararası hukuk, yok BM, yok şu yok bu vb nin yeri geldiğinde hiçbir anlam ifade etmediğine defalarca şahit olduk.


Üstelik biz, haçlılar gibi zalim değiliz, sömürgeci değiliz, ezen değiliz. Biz sadece savaşçılığımızla değil, savaşta ve barışta adaletimiz ve asaletimizle nam salmışız; bir de elhamdulillah muhteşem bir ordumuz, polisimiz ve milletimiz var.


Güçlü olup, kuralları bizim koyduğumuz bir dünyada sadece biz değil, tüm dünya rahat edecektir.


Selam, saygı ve dua ile!..

Yorumlar (3)
Kamil SÜMER 4 yıl önce
18 temmuz günü Rahmetli Babam eve öğleden sonra geldi. Annemdeki telaş a anlam veremiyordum. Bir taraftan babamın sevdiği kurufasulye ile pilav yapıyor, bir taraftan da babamın çamaşırlarının kuruyup kurumadığına bakıyordu. Akşam yemeğini ilk defa erken yedik. Babam ikindi namazını kıldı ve 15-20 dakika sonra asketi lojmanların meydanını 7 veya 10 civarı Cemseler geldi. Babamla ilk önce 4 yaşındaki kardeşim sonra ben vedalaştım. Babama neteye niye gittiğini sordum. Babam "Kıbrıs a barış için savaşa gitmem gerekiyor." dedi. Kırbıs neresiydi, barış için savaş ne demekti. Anlayamamıştım. En son annemle vedalaşıp, kendine ve çocuklata iyi bak. Allah a emanet olun dedi. Arkasında askerler bulunan Cemsenin önüne oturdu. Ve gitti. Çok şükür ki. Sadece ayağından kurşun ile yaralsnmış olarak 27 Ağusta geti döndü. Tam 40 yıl 3 ay sonra 27 Kasım 2014 de vefat etti. Mekanın cennet olsun BABAM.
ALİ YÖRÜR AYPAŞ SAAT FABKASI ÇATALCA ASFALTI NO 76 4 yıl önce
BAŞARILAR DİLERİM HOCAM SÜPER BİR YAZI
Recep KOÇER 4 yıl önce
Rabbim: Ordumuzu, Yurdumuzu, Devletimizi, Dinimizi ebediyete kadar var etsin. Şanlı Al bayrağımızı sonsuza kadar dalgalandırsın.
12
az bulutlu