banner4
29.10.2021, 08:52

GERİLİM SORUNU


 
“İnsan sevilmek için yaratıldı, eşya kullanılmak için… 
Kaosun nedeni; eşyaların sevilmesi ve insanların kullanılmasıdır!” Cemil Meriç 

Hukuk sosyolojisi, bir insanın kendi kontrolü dışında, çevre ve sosyal faktörler etkisi altında suç işleyebildiğini bize anlatır. 
Gerilim teorisi yaklaşımı, “suç işleyen kişi, suçtan doğrudan sorumlu tutulmamalıdır” der. Asıl etken faktörler, aile (kötü ebeveynlik yaptıkları için), okul (yanlış davranış eğitimi verdikleri için), mahalle çevresi (ayrımcılık ve tabakalaşma sorunları oluşturdukları için), ekonomik koşullar (sınıf çatışmaları yarattıkları için) ve devlettir (ideolojik hegemonya, kültür endüstrisi ve baskı aygıtları ile bireyleri kuşattıkları için). 
Emile Durkheim’e göre eski, küçük ve homojen mekanik toplumdan heterojen, büyük ve karmaşık organik topluma geçişle birlikte, toplumsal normlar ve değerler aşınmaya başlamıştır. Sosyal kontrol mekanizmalarının tam olarak işlevini yerine getiremediğinde “anomi” denen kuralsızlık ortaya çıkar. 
Merton (1938), “Sosyal Yapı ve Anomi” başlıklı makalesinde, Durkheim’den biraz farklı olarak, “anominin sadece kuralsızlık zamanlarında değil, istikrarlı zamanlarda da oluşabileceğini” savunur. 
Merton bu teorisinde, toplumun yüksek yaşam standartlarına ulaşmaları için sürekli teşvik edildiği fakat hedefe giderken herkesin aynı imkânlara ve fırsatlara sahip olmadığı ortamlarda, oluşan eşitsizliğin toplumda haksız tabakalaşmalar yarattığı belirler. Merton bu durumda, “İmkân ve fırsatlardan mahrum olan alt sınıf üyeleri böyle ortamda gerilimi hisseder ve hedefe ulaşabilmek için suça ve diğer sapma davranışlarına daha fazla karışır,” demektedir. 
Merton’a göre, Kapitalist Amerikan kültürü ve rüyası; maddi kazanç başarısı ve çok servet elde etme, toplumun en öncelikli hedefi haline getirilirse ve bu hedefe ulaşırken izlenecek meşru yol ve kullanılacak doğru araçlar gösterilmezse (yani kültürel hedeflere giderken izlenmesi gereken yollar eğitim, çok çalışma, doğruluk ve dürüstlük gibi değerler paralelinde topluluklar ilerlemezse), bir tür boşluk ya da dengesizlik meydana gelir. Nasıl ve hangi yollarla maddi zenginliğe, saygınlığa, statüye, itibara ulaşıldığının önemli olmadığı böyle durumlarda, hedefe ulaşamayanlar hor görülür. Alt tabakada kalanlar için artık amaca ulaşmada meşru olmayan yöntemlerin kullanılması önemsiz hale gelir. İllegal yollarla, kanunsuz yöntemlerle amaca ulaşılmaya çalışılır ve ortaya “toplumsal gerilim” çıkar. Bu durumda toplumsal gruplar sözkonusu gerilim karmaşası içinde, ‘gücü kaybetmemek, alta düşmemek, sırtı yere gelmemek’ üzere hakaret edeceklerdir. Böyle bir toplumda, anominin ve gerilimin oluşmasına herkesin katkıda bulunduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. 
Merton’a göre suç veya sapma davranışları, “bireylerin hissettikleri gerilime karşı geliştirdikleri bir tür cevap verme” şeklidir. Ancak bu sayede kişiler ya da toplumsal gruplar gerilimlerini suç işleyerek veya sapma davranışlarla dindirirler. Değişik tepkiler de verilebilirler: En çok “uyum gösterme” yolunu kullanılırlar. Ama “yenilik getirme” yolu ile kültürel hedefleri kabul edip, kabul edilen, bilinen yol ve kurumsallaşmış araçları reddederek, yeni yollara ve yöntemlere başvurarak amaca ulaşmak isteyebilirler. “Başkaldırı” tutumunda olanlar ise, mevcut kurumsallaşmış araçları tümden ret ederek, yerine yenilerini getirmek ve farklılığı yerleştirmek isteyeceklerdir. Yani var olan toplumsal yapıda ve düzende değişiklik yapmak suretiyle, yeni bir toplumsal yapı ve sosyal düzen inşa etme peşine düşerler. Siyasi ve terörizm suçlarında, gerilime karşı isyankâr tutum geliştiren insanlar daha çok başkaldırı tarzında suçlar işler. 
Merton burada bir noktaya dikkat çeker: Eylemlerin hem kasıtlı hem de kasıtsız sonuçları olabilir. Kasıtlı sonuçları herkes fark edebilir, bu açık işlevdir; ancak kasıtsız sonuçların yani gizli işlevlerin farkına varılmayabilir. “Sosyolojik bakış, kasıtsız sonuçları da ortaya koymalıdır.” Merton, sosyolojinin asıl görevinin belirlenmişlikten öteye geçerek, farklı istenmeyen sonuçları da görebilmek olduğuna vurgu yapar.
Cohen (1955) toplumsal gruplar arasında yaşanan gerilimin nedenini, maddi zenginlik hedefinde değil, “kişilerin içinde yaşadıkları toplum içerisinde saygınlık ve statü sahibi olmak istemelerinde” bulmuştur. Toplumsal ve devletin imkânlarından mahrum kalan kişi ya da gruplar, “kendilerine bu mağduriyeti yaşatan sosyal yapıya karşı intikam duygusuyla hareket ederek” tepki gösterirler. Cohen “Alt sınıftaki gençler, bir kez toplumsal üstünlüğü elde edemeyeceklerini anlayınca, statü yoksunluğun oluşturduğu stres ve gerilim yüzünden, üst sınıfa karşı olumsuz tavır geliştirip, onları inkâr ile tersyüz etmek ve durumu değiştirmek isteyeceklerini” belirlemiştir. Böylece bu ortak duygu ve düşünce ile bir araya gelen alt kültürler, “suç kümesi” oluştururlar. Küme üyeleri, şiddet, gasp ve hırsızlık gibi suçlara bulaşır. Ancak “işledikleri hırsızlık, gasp ve şiddet gibi suçlarda faydacılık ya da çıkarcılık amaçlarından daha fazla, üst sınıf değerlerle alay etmek ve onları küçük düşürmek esastır,” der. Merton’un bahsettiği açık ve gizli işlev durumunu, bu noktada Cohen ifade etmiştir. 
Agnew (1992) ise bireysel açıdan suça ve suçluya yaklaşmış ve suçun “insanın ulaşmak istediği hedeflere ulaşmasının engellenmesi, bazen de kendisine kaba ve saygısızca davranılması neticesinde gelişen hayal kırıklığı, kızgınlık ve öfke sonucu ortaya çıktığını” söylemiştir. 

Peki, toplumsal gerilimi önleyici çözümler ne olmalıdır? 
Anomi ve gerilim teorilerinin önerdiği çözüm yöntemleri açıktır: Suçlar ve suçlularla mücadele ancak “doğru siyasetle” azaltılabilir. Kültürel hedeflere ulaşma yarışında, fırsatların ve imkânların toplumun bireyleri arasında eşit dağılımını sağlamak ve bunların önündeki engelleri kaldırmak siyaset için birincil görevdir. Mahrumiyet ve mağduriyet yaşayan gruplara sunulacak eşit imkânlar en iyi çözümdür. 
Agnew genel gerilim teorisine iki basit çözüm üretmiştir: “Birincisi insanların birbirleriyle olan sosyal ilişkilerinde saygıyı yerleştirerek, gerilim ve strese neden olan kötü ve kaba şekilde davranışlarının önüne geçmek; ikincisi ise gerilim ve stres yaşayan insanların, gerilimle suç işleyerek cevap verme olasılıklarını en aza indirmek,” demiştir. 
Ülkemize gelince, anomi ve gerilim teorileri üzerine bilimsel araştırmalar ve çalışmalar çok yetersiz durumdadır. Yapılan çalışmalarda ne yazık ki gerilim teorisini destekleyecek sonuçlar elde edilmiştir. Ayrıca Türk kültüründe, tuhaf bir şekilde, “sosyal sınıflar statüsünü artırdıkça, daha fazla suça karıştıkları(!)” belirlenmiştir. 
Son sözümüz odur ki gerilim teorisi alanında etkin çalışmalar yapılarak, devlet siyasetinde farklı toplumsal gruplar arasındaki sosyal engellemeleri, fırsat eşitsizliklerini ve ayrımcılıkları ortadan kaldırmak gerekir. Bu yapıldığında suçlarda ve suçlularda önemli azalmalar meydana gelecektir. 
Ülkemizde bu sorunların büyüklüğünü herkes bilmekte, ancak uygulamada ‘alttan üste çıkmak’ yeterli bir başarı olarak görülmekte, ‘altta kalanın canı çıksın’ der gibi önceki zamanlarda mağdur iken yaşanan gerilimler unutulmaktadır. Bize düşen, vicdani hatırlatmalardır. Takdir, sorumluluk sahibi devlet büyüklerinindir. Onlar sorunları algılayarak, çözüm bulma yönünde büyük adımlar atmalıdırlar.

Yorumlar (1)
HALİS ÇITIR 2 yıl önce
"Bu durumda toplumsal gruplar sözkonusu gerilim karmaşası içinde, ‘gücü kaybetmemek, alta düşmemek, sırtı yere gelmemek’ üzere hakaret edeceklerdir. Böyle bir toplumda, anominin ve gerilimin oluşmasına herkesin katkıda bulunduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir."
Bizi tarif ediyor sanki :(
12
az bulutlu