banner4
08.11.2021, 14:56

SÖZLÜ VE YAZILI KÜLTÜR FARKLARI:

SÖZLÜ VE YAZILI KÜLTÜR FARKLARI:

Kur’an’ın ilk ayetinin neden “oku” olduğuna dair önemli tespitlere İletişim Sosyoloji’sinde rastladım. Bu tanımlamaları paylaşmak istedim:

“Sözlü” kültürde kişilerin hayat deneyimleri ile edindiği bilgi arasındaki ilişki, doğrudan bir ilişkidir. Bilgi ile yaşantı arasındaki mesafe azdır. Bu mesafenin azlığı ve dolaysızlık nedeniyle, sözlü kültürde deneyimin etkileri fazla ve kapsamlıdır. Hayat deneyimi daha sahici ve hakiki kabul edilir. Deneyimin sağladığı gerçeklik bilgisi, kulaktan kulağa aktarılma ile olur. Kişi geçmişi çok az şekilde idrak eder ve içinde bulunduğu anı yaşar. Sözlü  ve anlatı kültüründe insan, olup biten tüm şeyleri gerçekliğin kendisi sanır, içinde yaşadıkları dünya ile sınırlı olarak kendisini bu bilgilerle özdeşleştirir. Bireyin toplumsal ve kültürel dünya ile kurabildiği bağlantı kısıtlıdır. Anlatılanları hakikat zanneder.

“Günlük hayat, bedenin buradalığı ve şimdiliği ile örgütlenir. Bu, adeta sonsuz bir şimdiki zaman toplumudur. Böyle bir toplumda, insan, anlatıya dahil edilen söylentilerden ve geçmişten fazla kuşku duymaz. Çünkü anlatı, geçmiş ile şimdiki zaman arasındaki tutarlılığı kayıracak şekildedir ve tutarsızlıklar unutulur ve dışlanır. Böylelikle, dinleyen insan için eleştiri yapabilmek daha az mümkündür.” (1)

“Yazılı” kültür toplumu ise, okuryazarlığın yaygın olduğu, belirli kesimlere ait bir okuma ayrıcalığı olmaktan çıkmış toplumlardır. Yaygın okuma yazma oranı, algılamayı tümüyle değiştirmiştir. Okuma yazma, insanların soyut kategoriler halinde düşünmelerini sağlar. Walter Ong ve diğer araştırmacıların söylediği gibi, “soyut kategorileri oluşturan şey, düşüncenin metin tarafından oluşturulmasıdır.” Okuma yazma bilenler, yaşadıkları dünyadan kendilerini ayırabilirler.

Zihnin soyutlama ve felsefe yapabilmesi, aklın bulunduğu ortamla mesafelenmesini, konuyu tekrar tekrar düşünmesini ve yeniden değerlendirmesini gerekmektedir. Okurun aynı cümlenin üzerinde tekrar geçebilmesi, cümlenin anlamı üzerinde zihinsel çabası, insana soyutlama gücü kazandırır ve kendi deneyimine karşı eleştirel tutum takınır. Oysa ki sözlü kültürde insan zihninin soyutlama düzeyi, okuryazar kültürün insanına göre çok daha düşüktür. Çünkü sözel toplumda insan, somut deneyimleriyle arasına mesafe koymakta zorlanır.

İletişimci Mc Luhan, okur-yazarlığın yüksek olduğu toplumlarda, “bireyin kendi iç dünyasında özgür kaldığını” belirtmiştir. Ancak sözel toplumlarda durum böyle değildir; davranış kısıtlamalarına, düşünce kısıtlamaları da eşlik eder. Çünkü kişinin davranışları toplumsal çizgilerle öylesine güçlü biçimde yönetilmektedir ki bunlara aykırı, faydacı düşünmenin dışına çıkan herhangi bir kişisel düşünme kabul edilemez.

Walter Ong’a yaşam bilgisinin ve kültürel geleneğin yazıya dökülmesi ile toplumda iki önemli sonucun geliştiğini açıkladı: ”İnsanlar şu andan farklı olarak, geçmişin ayrımına varabilir hale geldiler ve insanlar kültürel gelenekten devraldıkları tutarsızlıkları düşünebilir hale geldiler.” (2)

Okur-yazarlıkla birlikte kişi, toplulukçu düşünce tarzından uzaklaşıp, kendilik bilinciyle, merkezi ve soyut bir dünyaya yerleşir. Okuma, daha bireyleştirici, çok daha kişisel bir deneyim olur; insan metinde karşılaştığı düşsel dünyaya, toplulukla birlikte değil, tek başına eleştirel tepki verir. Okumada, insan istediği anda metnin istediği yerine geri dönebilir ve ona erişebilir. Okur olmak, başka insanların duygularını, düşüncelerini ve güdüleri hakkında (empatik) çıkarımlar yapabilme yeteneğini de geliştirir. Okur-yazar toplumda gerek bireyin, gerekse toplumun kullandığı söz dağarcığı geniştir ve iletişimde kullanılan sözcük sayısı çok daha fazladır.

Okur-yazar toplum, üyelerine çok daha fazla bilgi aktarır, bireye daha fazla felsefi özgürlük imkânı verir. Okur-yazar kültürü içinde birey, hayat deneyimlerini ve yaptığı kişisel seçimlerini analizci bakışla açıklayabilir. Seçimlerinin sonuçlarını gözlemleyerek sorumluluğunu üzerine alır. Zira seçimleri yaparken toplumsal baskılardan, sözlü kültürün insanına göre çok daha az etkilenmiştir.

Netice olarak yazılı kültürde kişi, anlamın ve deneyiminin bilgisini, mesafeli bir yaklaşımla anlatılardan uzak durarak, kendi bilgisiyle üretir.

Yardımcı Kaynaklar: İletişim Sosyolojisi/ Sözlü, Yazılı Kültürde İnsan ve Toplum. Açıköğretim Fakültesi Yayınları No:1632 s.158-179

(1)Elektronik Çağda Yazılı Kültürün Çöküşü ve Şiddetin Yükselişi, Sanders B. Ayrıntı Yayınları,1999, İstanbul.

(2)Sözlü ve Yazılı Kültür: Sözün Teknolojileşmesi, Walter Ong, Metis Yayınları, 2010, İstanbul.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu